Uç uçabilirsen…

Uçabilmek için iki kanat lazım, tek kanatla uçulmuyor.

Jung, Analitik psikoloji kitabının Eros Kuramı bölümünde bir nevroz vakasının hikayesini ve yüksek olasılıklı çözümünü yaptıktan sonra Nevroz kavramını açıklamaya gayret etmiş ve bunun nevrozlu kişide birbiriyle çatışan biri bilinçdışı iki eğilim olduğu sonucuna varmış. İnsanın kendine karşı bu bölünmesinin uygar insanın mümtaz tavrı(!) olduğunu ve nevrotik kişinin, doğa ile kültürü kendi içinde uyum durumuna getirmek zorunda kalan, bölünmüş kişi olarak tariflemiş.

Ve aslında bunun normal bir geçiş süreci olduğunu da düşünüyor sanırım; çünkü “kültürün gelişmesi, bildiğimiz gibi, insanın içindeki (kapsadığı) hayvanın derece derece boyunduruk altına alınmasıyla olur, bu bir ehlileştirme sürecidir” diye sürdürmüş tanımını.

Nevrozun pek çok kez “cinsellik sorunu” ile tetiklendiği bulgulanmışsa da Jung bunun kapsamını daha genişletiyor (sanırım Freud’u aşan kısmı budur) ve diyor ki: “Bugün biliyoruz, uygarlığın zorlamalarıyla çatışan sadece hayvansı yanımız değildir, bilinçdışından yükselen yeni fikirlerdir çoğu zaman; bu fikirler de, içgüdüler kadar baskın uygarlıklara aykırı düşmektedir.”

Yani anladığım kadarı ile insan sadece o devirde ya da şu anda değil herzaman, her yerde ve devirde, iki dehşetli baskı arasında kalmakta; biri kapsadığımız (hayvansı) alandan, diğeri ise kapsandığımız (göksel ya da tinsel denilebilir belki) alandan gelmekte ve bizim üzerimizde, tam o noktada birleşip kaynaşmaya çalışmaktalar.

İşte bu durum bana (aniden); kuşun uçmak için (özgürlük) iki kanada da ihtiyacı olduğu görüsünü getirdi. Oysa dünyadaki çatışma yani nevroz durumu (hastalık çizgisini aşmış olsun ya da olmasın); kanadın birini inkar üzerine kurulu! Ya kapsadığınız alanın baskısıyla davranıyor ve ahlaksız, hayvanın teki, bencil kötü oluyorsunuz, ya da kültürlü, nazik, anlayışlı, sencil, iyi oluyorsunuz.

Fakat bunların hangisi olsanız da uçamıyorsunuz; çünkü kuşun iki kanada ihtiyacı var!

-devam ederim herhalde-

not: Jung’un saptamaları, insan ırkının kapsayıcı evrenlerden gelen varlıkların hayvan ırkını döllemesi ile oluşmuş olabileceği mitleri ile ne kadar uyuşuyor. Bakınız: https://sibelatasoy.com/?p=585 , https://sibelatasoy.com/?p=171 , aslında Sümer katagorisindeki başlıkların hepsinde bu görüşün izleri var gibi.

4 Yorumlar

  1. orlando says:

    “Bir savaşçının yolu uyumdur.Öncelikle karar ve eylem arasındaki, ikinci olarak da tonal ile nagual arasındaki uyum.”

    Aklıma bu geldi nedense yazını okuyunca:)..Bu arada, ruh ve madde ikileminde nasıl maddeyi kötü çocuk yapma alışkanlığımız varsa, tonal-nagual konusunda da , tonale üvey evlat muamelesi yaptığımız gibi bi izlenime kapılıyorum bazı bazı..bu nedenle de, bu “uyum” denen kelimeyi son derece önemsememiz ve anlamamız gerekiyor diye düşünüyorum..

  2. says:

    Uyum ya da DENGE, her ikisi de sihirli sözcükler bana göre. Bu dünyanın dualite tahtaravallisinden ortaya çıkmış olduğunu unutmak, kendini kurtuldum/aştım diye nitelendirme gafletine kapılanları alaşağı edebilme gücündedir. Bu önemli konuya dikkat çektiğin için teşekkür ediyorum.

  3. says:

    “Yampirik” önermemize bağlı olarak (bakınız: https://sibelatasoy.com/?p=823 ; bir yürüyüş teranesi geliştirdim, bunu aynen bi çocuk gibi sekerek ve melodili olarak söylüyorum:

    “denge denge dengelen
    dengelen dengelen
    denge denge dengelen
    dengelen dengelen
    HAva bana yetiyor
    SU bana yetiyor
    HAva bana yetiyor
    SU bana yetiyor
    HArikayım HArikayım
    denge denge dengelen
    dengelen dengelen
    denge denge dengelen
    dengelen dengelen”
    nakarat…
    :)))

  4. […] Sabah uyandığınızda o hala ağlıyorsa bunu denemekten başka “büyüme” yolu ben görmedim/duymadım/bilmiyorum. (Bu konuda Jung’un nevroz açıklamasına göz atmak isterseniz: https://sibelatasoy.com/?p=780 ) […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir