Yoklar ülkesine yolcu

Dikkatiniz sizsiniz, siz de sevgisiniz. Bunun lami cimi yok. sa

Dikkatinle o şeye- her neyse- kendini katıyorsun.

Anneler-babalar çocuklarına, öğretmenler öğrencilerine, müdür elemanına, ısrarla şöyle der “dikkatini ver şu şeye!” Bunun enerjisel alandaki anlamı şudur sanırım: Kendini ver -çünkü sen sevgisin- eğer iyice verirsen bu şey zamanda kalıcı olmaya, GERÇEK OLMAYA DEVAM EDEBİLECEK, aksi takdirde yoklar ülkesine yolcu 🙂

Bu konu en iyi Bir Kadını Öldürmek kitabında incelenmişti. Bilmiyorum buna ekleyebilecek bi şeyler bulabilecek miyim?

**

Bu gece son zamanlarda özlediim fantastik rüyalara gittim, çok sevinçli kalktım. Örneğin birinde çok hızlı gelen bi otobüsün içinden geçiyorduk, sadece hafif bi rüzgar hissediliyordu o kadar. Defalarca denememe izin verdiler, süperdi  🙂 Diğer birini çok denedik anlayamadım, tanımlayamadığım bi canlının tanımlayamadığım bi hareketi ya da düşkünlüğü ile ilgiliydi. Düşkünlük diyorum çünkü hep aynı tarz bişey yapıyordu ve bunu araştırırken mi yoksa yanlışıkla mı bulmuş olan bi ekip vardı, onlar da  anlamakta aciz kalmışlardı. Ekibin başı  Da Vinci’yi (dizideki) andırıyordu sanki.
Bir başka rüyada ise bi ev kiralamak için gidiyordum, eski ve güzel bir bina,sahibi giriş katında açık mutfakta neşeyle bişeyler yapan orta yaşın üstü gibi konuşkan bi adam. Ben onun da mı binada oturduğunu öğrenmek istiyorum ama yarım yamalak bi cvp veriyor. Nihayet birileri beni daireyi görmem için çıkarıyor, iki merdiven çıkıyoruz, üstte tek bi kat var onun önüne de bi engel konulmuş ne olduğunu hatırlayamıyorum, neyse biz ondan bir önce bi kapıyı açıyoruz aman tanrım! çok yüksek bi yerden denize bakan bir tepe, bahçeli bir sürü apartmanlar, sanki başka bir dünya. Bi apartmanın nasıl böyle bir katı olur? Ortada insanlar çocuklar var eğleniyorlar bahçelerde sokaklarda. Peki bunca insan az önceki küçük apartmanın giriş katından mı girip çıkıyorlar diye soruyorum, onların başka bi girişleri öğrenince rahatlıyorum, bana neyse 🙂 Aslında galiba ben o küçük apartmanda bi daire göstermelerini dilerdim sanki, böyle hafif bi duygu var.

*

Atalarımız ölümü hiç sevmezlermiş, yaşama ise müthiş bi kutsallık yüklemişler, her varlığa her nefese her saniyeye övgüler düzmüşler. Ölümü ise nerdeyse görmek istemeyecek denli çirkin bulmuşlar. Ölenin işlerini tamamlaması için bi kişi sorumlu kılıp, o çadıra yaklaşmazlarmış bile, zaten ölenin tüm eşyalarını çadırını yakarlarmış hemen.
Hiç bi şeyi ifrat derecesine getirmemek lazım 🙂 Öyle bi an gelmiş ki Deli Dumrul çıkıp azraile meydan okumuş! Sanırım ulusça bi dönüm noktasıdır o an, zaten öyle olmasaydı Dedem Korkut zahhmet edip yazmazdı.

https://sibelatasoy.com/?p=3671

**

İnsanın, her şeyin olağan oldugu rüya gerçekliklerine kaymasi cok olasiymis gibiyken diger yandan uykudan uyanirken hissettigi “ben” kişisel devamlılik hissinin baskın çikmasi hayatin akışini degistirmis oluyor.

**

Psikologlar, narsizmi cocukluk patalojisinin belli yasda sona ermemesi olarak tanimlıyorlar. Mantikli geliyor bazi acilardan fakat bir diger acidan cocukluk donemindeki o varligin bi “gorucu” olma orani da cok yuksek. Yani bizler cocugu egiterek narsizmden kurtarirken gozleri de kapanmis oluyor. Her seyin bi bedeli ver, buna alismak zaman aliyor 🙂 ya da ne yapmali da bu celiskiden yirtmali?

Her sey bi yorumdan ibaretse neden hakikat pesinde kosulur, sufiler, savasçılar, lar lar lar… gercekten komik bi soru. Sanki yorum ve ben disinda bi nema varmis zannedilmesi bana hep komik geliyor. Ben’den gecip yorumdan gecmediginde ya da tam tersi oldugunda farkli seyler bulma imkanini hakikat sanmak da olasi sanki. Buradaki tehlikelerden biri, Dj’nin dikkat cektigi gibi bilinemeyene dalip kaybolmak. Psikoloji alaninda birden karanligin aydinlanmasi hem de geri gelmeyecek sekilde kaybolmasi beklentisi! Uzun uzun orneklemeye useniyorum simdi, bütun bu beklentiler bana gore dualiteye dahil, hem de dualiteden ciktim zanninda oluyor. Eski bi yorumu terk etmek yorumsuzluk anlamina gelmiyor, kapsayan ya da kapsanilan bi baska oyun oluyor. Hem oyunun boyle kucumsenmeye devam edilisi de ne boyle!. Bu azgin asmislik ihtiyaci arzusu nerden geliyor?

 

9 Yorumlar

  1. Dünü anlatır gibi rüyalarını anlatan biriyle, sizinle sibel hanım, ilk def’a karşılaştım.. Bir film seyretmiştim meşhur adını unuttum.. birbiri içinde rüya katmanlarıydı ve odalara girilip çıkılır gibi alem-i misal sferlerinde dolayışılıyordu.. The Matrix gibi dediler de onun için seyretmiştim. Öykü (hikaye), senaryo (film) ve öygü (bağışlayın rüya’ya düş diyorlar yanlış bullanıyorum rüyaya öy diyorum fakat öyküden ayırmak için öygü belki daha iyisi) bu kullanımı rüya (öy); rüyet (görü), re’y (oy) ve riya (gösteri-ş) bir bütündür.. bunların hepsi düş’de cerayan eden işler.. düşüncenin iyi bildiği işlerden biri de bu saydıklarımdan başka oyun oynamaktır. Çocuklarının gerçeği bize göre bir oyun.. ahirete göre dünyanın işleri de bir tür oyun olmalı.. felsefe eğer bu oyunu kurallı oynarsak başta dil olmak üzere sair bilim ve hukuk KURALLARI’nın ortaya çıktığı yargısında. Eğer bir oyun oynuyor ve bunun protokol ve sözleşmeler ile (anayasa, yasa,yönetmelik, yönerge) yaparsan din ve bilim ile ahlak ve hukuk adı veriliyor ve bunların tabanı olan DİL’i mercek altına alıyor. Ancak DÜŞÜNME’nin elinde mantık ve matematikten başka bir aracı da yok. Wittgentein ki iyi bir dil oyuncusudur.. son sözü şu: FELFESE METAFİZİK VE MANTIKTAN İBARETTİR, TEMELİ MANTIKTIR. Yani nutka gelen nukta (nokta) gölgelerin gücü adına HUMAN’ı ortaya çıkarıyor ve bu gün gördüğümüz manzara hiç de hümanist değil… Dayanadım düz yazının büyüsüne.. yazınızın büyünüze kapıldım.. oyun, öykü, öygü içinde “gerçeğ”i ararken.. (ki o asla tek başına yaşayamaz doğru, iyi ve güzel olmadan), övgü (medih) ve ödgü (minnet) dünyasının yakarılarından uzak ilgi, sevgi ve bilgi mağzasının bir mağraya dönüştürecek YÖNTEMBİLİME girmeye bir reklam.. dili eğriyi ve doğrusuyla.. eğer ve değeriyle öğrenmeyi arayanları düşünmeye bir propaganda.. olmak üzere bu yanıtı verdim.. beni bağışlayın.. bugün için siz bir avsınız.. bende avcıyım.. Belki yarın konumlarımız tersi olabilir.. size dilden tuzaklar kuruyorum.. anlamdan ağlar yapıyorum ve anlatımdan sepetler hazırlıyorum. Angaje edebilir miyim diye yöntembilime.. Ha birde şunu unutmayalım.. yakarı ve yalvarı gibi düşünmenin an’masının ve düşüncenin anlamasının ötesinde bir esinti de var.. esemelerimiz ve akıl yürütmelerimiz, bu esin’in sesini ve bu sezin’in fısıltısını bir kuruntu sayabilir.. kaba olan her zaman inceyi göz ardı etmiş, yok sanmış en azından “gölge” saymıştır kendisi ona perde olduğu halde.. Dürbün bu.. bir taraftan bakarsan yakınlaştırır öbür tarafından bakarsan da uzaklaştırır.. Şuur aynası elbette bir dürbinden daha komplex bir yansıtıcı ya da kırıcı.. biz dürbinden mikroskop yada teleskop yaptık.. fakat şuur aynasını böyle BÜYÜLTEN bir bir anlam sürücü ve YAKLAŞTIRAN bir anlatım aygıtı yapmayı hiç düşünmedik.. hadi yapalım mı ?

    1. says:

      “şuur aynasını böyle BÜYÜLTEN bir bir anlam sürücü ve YAKLAŞTIRAN bir anlatım aygıtı yapmayı hiç düşünmedik.”
      Diyorsunuz ancak insan varolalı beri hep bunun yöntemini ariyor, buluyor sunuyor, her zamanda ve cografyada ortaya cıkan ögretiler-dinler-bilim her ne isim altinda olursa olsunlar söylediginiz aygiti sunuyorlar 🙂

  2. demiştim ki; “Ancak DÜŞÜNME’nin elinde mantık ve matematikten başka bir aracı da yok.” Bunu savı nazara alırsak ve kanıtlarsak, Wittgenstein’in ünlü tümcesini de unutmazsak “FELFESE METAFİZİK VE MANTIKTAN İBARETTİR, TEMELİ MANTIKTIR.” zaten bilim, din, felsefe” bunu yapıyor savınız temelsiz kalır. Çoğu zaman da söylediğim gibi dil ve felsefe dünyayı ibare ederken ve din ve bilim hakikatı ifade ederken MANTIKSAL ÇÖZÜMLEME ve MATEMATİKSEL HESAPLAMAA’dan başka araçları yok.. felsefe sorularını sunarken ancak EDEBİYAT yapabiliyor.. din cevaplarını verirken ancak VAAZ edebiliyor.. ancak ibarenin işaret derinliği ve imkanı ile ifadenin delalet derinliği potansiyeli ise başka bir kaynak, başka bir hadise ve başka bir kaynak.. zaten maksadım da buraya yollama yapmaktı.

  3. osmanaziya says:

    DÜZELTİLMİŞ: demiştim ki; “Ancak DÜŞÜNME’nin elinde mantık ve matematikten başka bir aracı da yok.” Bunu savı nazara alırsak ve kanıtlarsak, Wittgenstein’in ünlü tümcesini de unutmazsak “FELFESE METAFİZİK VE MANTIKTAN İBARETTİR, TEMELİ MANTIKTIR.” zaten bilim, din, felsefe” bunu yapıyor savınız temelsiz kalır. Çoğu zaman da söylediğim gibi dil ve felsefe dünyayı ibare ederken ve din ve bilim hakikatı ifade ederken MANTIKSAL ÇÖZÜMLEME ve MATEMATİKSEL HESAPLAMA’dan başka araçları yok.. felsefe sorularını sunarken ancak EDEBİYAT yapabiliyor.. din cevaplarını verirken ancak VAAZ edebiliyor.. ancak ibarenin işaret genişliği ve imkanı ile ifadenin delalet derinliği ve potansiyeli ise başka bir kaynak, başka bir olay ve başka bir açılım.. zaten maksadım da buraya yollama yapmaktı

    1. says:

      Bu cevabıniz bende yeni bi düzlem yaratmadı, hala son söyledigim fikirdeyim. Bu durumda söz konusu bilinmeyen bu aygıti anlatmayı denemelisiniz, ya da burada öylece havada da bırakabilirsiniz, secim size kalıyor

  4. O zaman şöyle söyleyeyim.. düş.. dile geldi.. Zaten bu SÜREÇ VE SONUÇ bile öyle muazzam ve muhteşem bir olgu ki hepimiz lal olmuş ona bakıyoruz.. ilk önce Öklid geometrisi ANALİTİKLER dillendirildi.. Daha sonra ORGANON ile “MANTIK” yazılı dile geldi.. Daha sonra hind sıfırı araplar / müslümanlar vasıtasıyla Avrupa geçti ARİTMETİK dillendirildi.. 17. YÜZYILDA sentetik geometri Descartesle analitik hale geldi ve böyle MATH sayısal ARİTMETİK ile nicel geometrik alana aracılık eden ara yüz (METHOD) oldu.. daha sonra Witehead ile Russel LOJİKO-MATEMATİK gerçeği saptadı.. Viyana Çevresi Filozofları nedensellik, amaçlılık ,özdeşlik, özgürlük gibi kavramları ve ideleri Kant’ın kör veri – boş ilke ölçütlerine göre sağlam bilgi olarak bulmayıp METAFİZİK olarak tanımladılar.. yani bütün bilgiler ve sözler bu saydığım ilke ve kavramlarla, zaman ve mekan kadrosu da dahil olmaz üzere, yapıldığına göre “bilgi doğru ve gerçek olmalıdır” ilkesine uymadılar. Orta “anlam” sorunu ve sorumluluğu ortaya çıktı.. bazı bilgiler doğruydu ama gerçek değildi.. bazı bilgilerde gerçekte ama doğru değildi.. aradaki bilgiler bu ikisinin karması oldu.. bizde apaçık olan ZORUNSUZ olasılık ve zorunlu tümel OLURLUK arasında gidip geldik.. kararlı bir denge durumuna gelemedik.. bu ikisi arasında türlü türlü ideolojileşmiş dinler ya da dinleşmiş ideolojiler, izmler, yollar, meşrebler, meslekler ve mezhebler ürettik.. bunlar normal.. biz büyük bir şeyin etrafını kazıyoruz ve ARIYORUZ.. işte biz de arayanları düşünüyoruz. Bir şeyin varlığının ya da yokluğunun gerekçesi.. bilme, anlama ve inanma ve bunlara KATLANMA değil KANITLAMA’dır. Sizin konuyu anlamamanız tabirinizle “çıkacak” düzlem bulamamanız. savımın boşluğu, yokluğu ya da havada kalması “anlamı”na gelmez.. zaten anlamsız kavramlardan en anlamsızı “DEMEK”dir..” Yani, anlam, demek, gibi, kadar” sözcüklerinin arasına (=) işareti koyabilirsiniz. Şu da var ki ben savımı yeterince kuramamış ve kanıtımı gereğince gösterememiş olabilirim. Hem konu inceldikçe soru-yanıt ile sav-kanıt daha spesifik ve daha sofistike hale gelirler. Çünkü özele verilen ilim ile genele verilen ilim farklıdır. Her birinin kendine göre avantajları ve dezavantajları ve bu nedenle ikisini de küçük görmemek lazım.. ben sizin YENİ DİL dillendirmeniz üzerine sizinle ilgilendim. Verdiğiniz ve vereceğim ya da vereceğimiz içeriklerin ve bilgilerin fazla bir önem yok hedefim açısından. Bir haftalık süremiz var ve ne hikmetse sizinle konuşmadan edemiyorum. Şimdi benim savım, ilmimin bana has özellik ve bireysel yetenek olmadığını.. ve genel ve tümel ise istediğiniz gibi bunu da kanıtlamalıyım. Ama bu da, gördüğünüz gibi, düz yazı ile GÖRÜLMEDİĞİNDEN gösteremiyorum. Umudum birlikte yapacağımız tablolarda…

  5. Hilmiye Altıngöz says:

    “Konu inceldikçe soru-yanıt ile sav-kanıt daha spesifik ve daha sofistike hala gelirler.Çünkü özele verilen ilim ile genele verilen ilim farklıdır.”

    Osmanziya bence sorunda burada neyin “özel” neyin “genel” olduğu.Sizin deyiminizle “İnce konular”da bu çok göreceli.

    Ve “ego” bunu evirir,çevirir de durur.

    “Şuur aynasını böyle BÜYÜLTEN bir anlam sürücü ve YAKLAŞTIRAN bir anlatım aygıtı yapmayı hiç düşünmedik”

    Zaten Varoluştan beri vazife olan birşeyi farklı frekanslarda düşünen, uygulamaya çalışan ve bu sonsuz yolculuğun farkında olup,yarattıkları aygıtların,son olmadığını bilen o kadar çok varlık oldu ki…

    Ben de böyle hissediyorum

    Sevgiler,

  6. osmanziya says:

    SA Çeviri SÖ

    MATH HAKİKAT LOG

    NC Eviri NC

  7. osmanziya says:

    SA —————–Çeviri—————–SÖ

    MATH —————HAKİKAT—————-LOG

    NC —————–Eviri——————NT

    Hakikat ararken iki aracımız var.. birisi işaretlerin (GÖSTERGELERİN) tercümesi / çevirisi diğeri ise delaletlerin (GÖRÜNGÜLERİN) tevili / evirisi.. Bu tevil ve tercüme ile hakikati ararken nesnelerin GÖRÜNTÜ’sünde optik ve fizik yanılsamalar olduğu gibi kimselerin GÖSTERİ’sinde psik ve lojik yanılgılar bulunabilir elbette.. burada başta benlik hastalıkları olmak üzere kimsel sorunlarda vardır. Ayrıca nesnel engeller olabilir. Çünkü dünyayı ve dini kurmada kullandığımız DİL, koşullar ve kurallar ile yasalar ve yasalar kurarken ve kılarken ALANLAR ve YÖNTEMLER değiştikçe, “koşullar ve kurallar ile yasalar ve yasalar” engeller ve perdeler haline gelebiliyor. Ancak bilgilerimiz biriktikçe ve aygıtlarımız geliştikçe sıfır hata elde edemez isek de azami sevabı (doğruyu) artırıyoruz. Bu aygıtların başında USUL ve USLUB gibi düşünsel kriterler ve dilsel kıstaslar gelir. Kişisel ilgi alanım yöntem ve USUL ile ilgili.. eleştiriniz üzerine konuya tekrar ele aldım.. şu “dürbün” TEMSİLİNE ve teleskop “TEŞBİH”ine bir daha bakayım dedim ve bu iletinin dosyalarını elde ettim. FKB alanını yöneten MANTIĞIN yüklemlerinin ve PSL (psikoloji, sosyoloji ve linguistik) alanı denetleyen KUR’AN’ın yargılarının daha açık ve seçik hale getirilebileceğini gördüm.. çünkü linki verilen web sayfamı yapıştırılan tablo içinde hiçbir terim / kavram ikinci kez kullanılmamıştır.. bu da olabildiğince sağlam bilgileri ve yapabildiğimiz kadar sağlıklı buyrukları içeren funun ve hukuk’dur. Bu usul ULUM’un gereğidir. Oysa felsefi edebiyat ve dini va’z vaaz USLUB’larında terimler aynı anlamda olmasa bile bir çok kez kullanılırlar. Şimdi bu linkte bulunan tablolaları düz yazıya dökmek için vaktim bulunmuyor maalesef.. ancak onları versiyon sırasıyla incelerseniz ( http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=739&PN=1 ) ki büyük bir olasılıkla sizinde onlara bakmaya vaktiniz olmayacaktır.. bu yüzden ego oyunlarım olmasa da akıl oyunlarımı anlamayacaksınız. Zaten bende bu oyunları şimdilik bıraktım böyle taleb oldukça, artık sorulmadıkça konuşmamaya çalışıyorum, dönüp bakıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir