“Basat’ın Tepegöz’ü öldürdüğü Dede Korkut anlatışı

Bireysel ve evrensel göndermelerle yüklü bu anlatmada bizim üzerinde duracağımız ve ana
temanın baslığı altında tartısacağımız konular; giderek kendine yabancılasan ve dolayısıyla yozlasan
insanın, zaaflarıyla dünyayı nasıl tehlikeli ve yasanamaz hale getirdiği; Doğa ile bir bütünlük arz eden
insana ait evrensel değerlere ve onun doğasına karsı yapılan ihlal ve iğfal eylemlerine doğa’nın verdiği
karsı konulamaz tepkilerin özelliklerinin tahlili; Saf, arı ve bilge insan ile dokunulmazlık büyüsüyle
donatılmıs olsalar da “hilkat garibesi”, “ne idüğü belirsiz”, “arasat ta kalmıs” (insandan olma) insansıların
arasında yasanabilecek bir çatısmada -“tohum” ve “döl”, yani, asalet; tohumun yatağı, yani, toprak ve
yetisme tarzı anlamında eğitimle kazanılan güç; ve “bilgi”, yani, öğretim ve öğretmen ile kazanılan
bilgelik” unsurlarının belirleyiciliğiyle- zaferin, her zaman, evrenin bilinci, “asil, güçlü ve bilge insan”ın
olacağı fikri üzerinde yoğunlasacaktır. Buradan hareketle anlatmayı yukarıda tasnif ettiğimiz seriler
üzerinden asama asama yorumlamaya baslayalım.
Anlatma Oğuz kavminin bir göçü ile baslamaktadır. Bununla, Oğuz toplumunun konar-göçer
karakterli hayat tarzı vurgulanmakla beraber, göçün siyasi nedenleri ve bunun altındaki güçler arası
esitsizliklerin toplumlar arası iliskilere nasıl yansıdığına dikkat çekilmektedir. Bir baska deyisle, bir
yandan anlatının geçtiği zaman ve mekânda anlatının toplumsal tabakası Oğuz kavminin içinde
bulunduğu çaresizliğe dikkat çekilmekte; öte yandan, o toplumsal yapının ihtiyaçlarının en temel unsuru
olan ve “alp tipi” olarak adlandırılan insan tip/ler/i ve on/lar/a duyulan ihtiyaç fikrine doğru okuyucu
1.Evrenin Bilinci Đnsan kahramanın yetismesi
2.Bilginin Aktarılması ve Kahramanın Ad Alması
3.Doğal’ın Đhlali ve Evrensel Suç’un Đslenmesi; Yozlasma Sürecine giris
4.Yozlasma Sürecinin Ürünü Yaratığın Ortaya Çıkısı
5.Yaratığa Toplumun Sahip Çıkarak Yetistirmesi ve Dıslanması süreci
6.Yaratığın Dokunulmazlık Büyüsünü Alması ve Đçinde Yer Alamadığı Toplumdan Öc
Alması Süreci
7a. Varlık Tabakaları Arasındaki Çatısmanın Kahramana Anlatılması
7b. Kahramanın Çatısmaya Karar Verme Süreci; Toplumsal Onay Alma.
7c. Evrenin Bilinci Đnsan ile Yozlasmanın Ürünü Yaratık Arasındaki Çatısma
ve Yaratığın Öldürülmesi
Sedat Tamay
166
hazırlanmaktadır.
Bu nedenle olusturulan kurmaca düzlemde Oğuz kavminin hanı Aruz Koca’nın henüz
bebek olan küçük oğlu göç sırasında düsürülmekte ve bir arslan tarafından götürülerek beslendiği
söylenmektedir. Bunun birbiriyle sıkı sıkıya ilintili iki nedeninin olduğu düsünülebilir. Đlk olarak,
yukarıda sözü edilen siyasal ortamda topluluğun ihtiyaç duyduğu güçlü, kuvvetli, çelik iradeli ve
disiplinli, kısaca “alp tipi” insan yetistirilmesinin mümkün olmadığı bir toplum resmi çizilerek bir yandan
ihtiyacın önemine öte yandan böylesi bir toplumun fertlerinin bu tür özellikleri artık tasımadığı fikrini
olusturarak toplumsal yapının bu yönüyle çürümeye basladığına vurgu yapılmakta; ikinci olarak ise, ki
bizce daha önemli olanı, böylesi bir insanın, insandan olma-doğma özelliğinin yanında, ancak doğal bir
mekanda, yani, tabiatın içinde, ve o doğal bütünlüğün özelliklerini yitirmemis parçaları olan insanlar –
burada arslan- tarafından yetistirilebileceği fikridir.
Anlatmanın bir sonraki asamasında, doğal bir mekânda yetistirilen ve arslanın özellikleriyle de
bütünlesmis bu “yarı insan” ile Oğuz kavminin bulusması sağlanmaktadır.
“…Oğuz yine eyyam ile gelüp yurdına kondı. Oguz Hanun ılkçısı gelüp haber getürdi, aydur:
Hanum sazdan bir arslan çıkar, at urur, apul apul yorıyısı adam kibi, at basuban kan sömürür. Aruz
aydur: Hanum ürkdügümüz vaktın düsen menüm oğlançuğumdur belki didi. Bigler bindiler, aslan yatağı
üzerine geldiler. Aslanı kaldurup oğlanı tutdılar. Aruz oğlanı alup ivine getürdi. Sadılık ittiler, yime içme
oldı…” (Ergin, 1997: 207)
Bununla beraber, bu “yarı insan” varlık ile toplum yasamı arasında olabilecek çeliskilerin
anlatıldığı olay kurgusu ile yine kurmaca bir düzlemde, bu “yarı insan” olan varlığın bu “yarım”,
“tamamlanmamıs insan” kimliği sorgulamaya açılmakta ve sorun-çözüm tekniği kullanılarak, okuyucu,
sorunun akılcı çözümüne doğru yönlendirilmektedir.
“…Amma, oğlanı ne kadar getürdiler ise turmadı, girü aslan yatağına vardı…” (Ergin, 1997: 207)
Ne kadar geri getirseniz de yine aslan yatağına kaçan bu “yarı insan” varlığın “Đnsan”
olabilmesinin bir kosulu da, kendisinin “evrenin bilinci insan olduğu” bilgisinin ona verilmesi; bir baska
deyisle, “farkındalığının farkına varması”nı sağlamaktır. Bunun için, vakit kaybedilmez ve Dedem
Korkut çağrılır.
“Geri tutup getürdiler, Dedem Korkut geldi aydur: Oğlanum sen insansın, hayvan-ile musahib
olmagıl, gel yahsı at bin, yahsı yiğitler-ile es yort didi.” (Ergin, 1997: 207)
Türk kültür tarihinde “Pirlerin Piri” olarak da ifade edilen Dedem Korkut, mitin mekânı Oğuz
dünyasında “ulu kisi” kültünün temsilcisidir. Dedem Korkut, Oğuz’un koruyucusu, ozanı, “bilge kisi”si,
yani, samanı olarak, her sorunu çözebilme gücüne sahip, maddi gücün manevi güçle bütünlestiği, bir “ulu
insan”dır.

Korkut Ata’ya danısmadan bir is yapamayan Oğuz kavminin, burada da Dedem Korkut’a
basvurmalarının nedeni, hem yukarıda sözü edilen, sorun çözebilme yetisine sahip bir bilge kisi
olmasından hem de diğer anlatmalarda da sözü geçen ve gelenekte varolan “ad koyma” törenlerinde bir
ulu kisinin bir çesit kutsaması da denilebilecek olgu, ama bizce “bilgisinin aktarılması” olgusudur.
Böylelikle Dedem Korkut’un;
“…adun Basat olsun, adunı men virdüm yasunı Allah virsün..” (Ergin, 1997: 207)
diyerek ad verdiği insan, varlık tabakalarının üstünde bir kisiliğe, burada, bizce, “alp tipi” insanla “bilge
tipi” insan karısımı bir insan olmaya, aday bir kimlikle bize sunulmaktadır.
Anlatıcı, Oğuz illerinin “ulu kisi”si olan Dedem Korkut’un, «Türkmence “Beset” olarak bilinen
ve “insanlığı cehaletten, vahsetten kurtarmak” anlamında olan» (Sarıyev, 2000: 318) “Basat” adını
“Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdürdüğü Anlatması”nda Asalet, Güç ve Bilgeliğin Zaferi
167
verdiği “aday insan” olgusuyla birlikte bizleri zamanlar üstü bir olasılığa; “insanlığı cehaletten, vahsetten
kurtarma”nın gerekliliğinin ortaya çıkabileceği bir olay örgüsüne doğru yönlendirir. Đste, “asil aday”
önüne getirilecek olan bu “sorun çözme” pratiğinden “alplik ve bilgelik” bütünselliğiyle basarılı olarak
çıktıktan sonra “insan” kimliğine kavusacaktır.
Bize göre, anlatmada gönderme yapılan ve yukarıda kısaca değindiğimiz “asil aday”lık olgusu
ise, Basat’ın genetik yapısıyla ilgilidir. Böylesi bir pratik için, “alp” ve “bilge” kisiliğin yanında gerekli
bir diğer unsur da, “insan babadan olmak ve insan anadan doğmak” tır.
-“Asıl (=soy, öz, kök) azmaz, süt kokmaz; kokarsa kaymak kokar, aslında ayran var.”(Aksoy,
1988: 155)
-“Asil ile tas tası; bedasıl(=soysuz) ile yeme ası.” (Aksoy, 1988: 155)
Atasözleriyle de ifade edilebilecek bu “asalet” olgusunun, anlatmanın kurgusu içindeki önemi,
ilerleyen kısımlar da giderek netlesecektir.
Anlatmanın ilerleyen kısmında sözünü ettiğimiz bu “sorun çözme pratiği”ne uygun ve Oğuz
kavminin geleceğini tehdit eder nitelikte problemin yaratılması için gerekli hareket ve olay kurgusu
planlanmaktadır.
Bunun için, birey olarak, “yozlasan”, “kendisine ve toplumsal değerlere yabancılasan insan” ve
mekân olarak da, Türk kültür hayatının ve değerlerinin simgesel bir mekânı olarak “Uzun Pınar” adı
verilen kutsal bir yer seçilmistir.

“Oğuz bir gün yaylaya köçdi. Aruzun bir çobanı var-idi, adına Konur Koca Saru Çoban dirleridi.
Oğuzun öninçe bundan evvel kimse köçmez-idi. Uzun Bınar dimek-ile meshur bir bınar var-idi. Ol
bınara perriler konmıs-idi. Nagahandan koyun ürkdi. Çoban irgece kakıdı ilerü vardı. Gördi kim perri
kızları kanat kanada bağlamıslar uçarlar. Çoban kepeneğini üzerlerine atdı, peri kızınun birini tutdı.
Tama idüp derhal cima eyledi. Koyun ürkmege basladı, çoban koyunun önine seğirtdi. Perri kızı kanat
urup uçdı, aydur: Çoban yıl tamam olıçak, mende amanatun var, gel al didi. Amma Oğuzun basına zaval
getürdün didi. Çobanun içine korhu düsdi amma kızun derdinden benzi sarardı.” (Ergin, 1997: 207)
Görüldüğü üzere, Konur Koca Sarı Çoban, yozlasmıs insanın zaafıyla, toplumsal değerleri hiçe
sayıp ve insan olduğunu unutup “tama” ile peri kızını “cima” ederek, bir yandan, insanın, yeteneğiyle,
çevresini dünya yapma tercihini doğal çevrenin kirletilmesi biçiminde kullanırken, öte yandan, insanın
kendi varlık alanına, doğaya karsı bir suç islemistir.
Bir yıl sonra, Oğuz yine yaylaya göçtüğünde, Çoban, Uzun Pınar’a tekrar gelir ve peri kızı ile
tekrar karsılasır. Peri kızı yerdeki bir yığınağı göstererek;
“Çoban amanatun gel al, amma Oğuzun basına zaval getürdün” (Ergin, 1997: 207)
der. Çoban yığınağı görünce, ibret alır, geri döner sapan tasına tutar, vurdukça büyüyen yığınak çobanı
korkuya düsürür ve orada bırakıp kaçar.
Bundan sonra yozlasmanın ortaya çıkardığı bu varlığın genetik özelliklerinin betimlendiği kısımla
anlatı gelisir.
Doğal’a karsı islenmis olan bu suç evrensel bir suçtur. Doğa, bir yıl sonra, kendisine karsı islenen
bu suça tepkisini, “hilkat garibesi”, “ne idüğü belirsiz”, “arasat ta kalmıs” bir varlık yaratarak gösterir.
“ .. bu yığanak yarıldı. Đçinden bir oğlan çıkdı, gevdesi adam depesinde bir gözi var.”
Sedat Tamay
168
Böylece kirletilmis doğa, dünyaya dönük yüzünü bu “Tepegöz” ile insanlara gösterir. Doğalın
ihlali ve doğanın iğfali sürecinin, bir baska deyisle, çürümüs bireysel ve toplumsal değerlerin ve yozlasma
sürecinin ortaya çıkardığı bu “tip”, acı ve kabul edilemez bir sonuçtur.
Çoban, aynı zamanda, cehaleti de simgeler. Anlatının gelecek kurgusu içinde Basat ile karsı
karsıya getirilecek olan Tepegöz’ün de, babası gibi toplumsal değerlere yabancı, yoz ve “cahil” olması
gerektir. Bu nedenle, Tepegöz, aynı zamanda, kalıtsal bir tasıyıcıdır.
Böylece, islenen suç ve bunun bedeli olan Tepegöz’ün yaratılması kurgusu tamamlanmıstır.
Burada Tepegöz’e yüklenen özellikler üzerinde durmak gerekir. Bunları söyle özetlemek
mümkündür. Tepegöz;
– Yozlasmanın bir ürünü ve kalıtsal tasıyıcısıdır (Toplumsal değerlere yabancılık,
cehalet, zaaflı olmak vb.).
– Ne insandır ne de peri ( “hilkat garibesi”, “ne idüğü belirsiz”, “arasat ta kalmıs”
bir varlık tabakasını temsil eder).
Anlatmanın bundan sonraki kısmında, bu özellikleriyle Tepegöz’ün varlık tabakaları arasında
kendine bir yer edinme eylemleri ve bunların etkileri tartısmaya açılmaktadır.
Buna göre, Tepegöz, Bayındır Han ile birlikte yapılan bir gezi sırasında Uzun Pınar’da bulunur ve
Basat’ın babası Aruz Koca, onu, hanın da izniyle, yetistirmek üzere evine getirir. Emzirmek üzere bir
kadın görevlendirir, ancak, Tepegöz daha ilk emiste kadının bütün sütünü, ikincide kanını ve üçüncüde
canını alır. Bunun üzerine görevlendirilen birkaç kadına da aynısını yapınca, artık kazan dolusu sütle
beslenmeye baslanır. Büyüdükten sonra, oyun oynadığı arkadaslarının kiminin burnunu, kiminin kulağını
yemeye baslar. Bu olaylar ve toplumdaki sikâyetler artınca, Aruz Han, Tepegöz’ü obadan kovar.
Böylece, Tepegöz’ün özelliklerine, bir de, “toplumsal çürümüslüğün basladığı bir toplumun
insanları tarafından yetistirilme” eklenmis olur.
Peri anasının gelmesi ve oğlunun parmağına “büyülü” bir yüzük geçirerek: “-oğul sana ok
batmasın, tenini kılıç kesmesin!” diyerek onda yasayan tarafını kutsayısından sonra Salahana adı verilen
dağa yerlesip “harami” olan Tepegöz’ün, içinde yer alamadığı bu toplumdan, bir baska deyisle, pay
alamadığı bu toplumdan, öc almaya kalkısmasının aktarıldığı hareket ve olay dizilerinin bundan sonraki
kısmı, aynı zamanda, anlatının ikici bölümünün de son serisini teskil etmektedir.
“…Depegöz Oğuzdan çıkdı bir yüce tağa vardı. Yol kesdi, adam aldı, böyük harami oldı. Üzerine
birkaç adam gönderdiler, oh atdılar batmadı, kılıç urdılar kesmedi, sünü-y-ile sançdılar ilmedi. Çoban
çoluk kalmadı hep yidi. Oğuzdan dahı adam yimege basladı. Oğuz yığılup üzerine vardı. Depegöz görüp
kakıdı, bir ağacı yirinden kopardı, atup elli altmıs adam helak eyledi.” (Ergin, 1997: 208)
Bu noktadan sonra dikkat edilmesi gereken konulardan biri de; anlatıda Oğuz’un karsılastığı bu
sorunu çözme yöntemlerinin sorgulanmaya açılmasıdır.
Oğuz, tümüyle zora dayalı siddet eylemleriyle üzerine yürüdükçe, Tepegöz problemi giderek
büyümektedir.
“Alplar bası Kazana zarb urdı, dünya basına tar oldı. Düzen oğlı Alp Rüstem sehid oldı. Usun
Koca oğlı kibi pehlivan elinde sehid oldı. Aruk candan iki karındası Depegöz elinde helak oldı. Demür
tonlu Mamak elinde helak oldı. Bıyığı kanlu Begdüz Eman elinde zebun oldı. Ağ sakallı Aruz Kocaya kan
kusdurdı. Oğlı Kıyan Selçükün ödi yarıldı. Oğuz Depegöze kar kılmadı, ürkdi kaçdı.” (Ergin, 1997: 208-
209)
“Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdürdüğü Anlatması”nda Asalet, Güç ve Bilgeliğin Zaferi
169
Kaba kuvvete ve siddete dayalı bu tür ‘sorun çözme’ yöntemleri, tersine sorunu büyütünce, ona
karsı duyulan korku da ürkerek kaçmaya dönüsmüstür.
“Depegöz çevürüp önin aldı, Oğuzı Salı virmedi, girü yirine kondurdı. El-hasıl Oğuz yidi kerre
ürkdi, Depegöz önin alup yidi kerre yirine getürdi. Oguz Depegöz elinde tamam zebun oldı.” (Ergin,
1997: 209)
Oysa “kaçmak” da çözüm değildir. Ancak, Oğuz, o zamana değin hiç bu denli korkmamıs,
ürkmemis ve çaresiz kalmamıstır.
Bu asamada anlatıcı, bir yandan, okuyucuyu, uygulanan yöntemlerin geçersizliği ile uygulayan
bireylerin niteliklerinin sorgulanması fikrine sürüklerken, öte yandan, baska bir tip insan ve yöntem
arayısına doğru zorlamaktadır.
Bu asamada da, Oğuz toplumu, bas edemediği problem karsısında,
çaresizce, anlasma yolunu seçer. Dedem Korkut’a basvururlar. Onu elçi olarak gönderip anlasma
yaparlar. Tepegöz’ün sartları ağırdır. Oğuz, günde iki adam ile bes yüz koyuna razı olur ve yemeklerini
pisirmeleri içinde iki kisi verilir.
Bu istek, kendisini var eden, bilgisizce ve siddete dayalı inanılmaz yöntemlerle büyüten topluma,
ödemesi için kesilen bir cezadır. Bu cezanın infazı kaçınılmazdır. Toplumun bundan kaçması olası
değildir. Tepegöz bilmecesinin bu önlenemez, engellenemez felaketler dizgesi, “çözme” olgusuna karsı
köklü bir bakıs değisikliğini zorunlu kılar.
Bu bakıs, doğa ve toplumda karsılasılabilecek bireysel ya da toplumsal problemlerin çözümü için
gerekli olan “insan” tanımıyla ilgilidir. Bu tanımın unsurları, anlatının henüz baslarında, Dedem
Korkut’un Basat’a söylemis olduğu “sen insansın” sözlerinde gizlidir. Bu “giz”in içinde, Basat’ın
“zamanla değismeyen özü ve belli bir varlık tabakasına ait olduğu gerçeği” yatmaktadır.
Đnsan, her an kendisini yeniden kurabilecek bir donanıma sahip, kendisiyle ve nesnelerle olan
iliskisinin bilinciyle varolan ve bu varlığını sürekli kılabilecek tek yaratıktır.
Anlatmanın son bölümü, bir baska deyisle, bizim sematik özetimizin üçüncü kümesi, karsı
karsıya bulunulan bu Tepegöz probleminin çözücüsü olabilecek ve bu yolla, “yarım insan” kimliğinin
eksik kalan yanını tamamlayarak “insan” olma sürecini basarıyla geçecek olan kahramanımız Basat’ın,
problemle tanısıp yüzlesmeye karar verdiği serilerle baslamaktadır.
Tepegöz ile yapılan anlasma gereği bir zaman önce çocuklarından birini kurban veren ve tekrar
sıra kendisine geldiği için ikinci ve son çocuğu da istenen Kapak Kan’ın karısının, gazadan henüz
dönmüs ve gelismelerden habersiz olan Basat’a giderek derdini anlatması ve oğlunun yerine verilmek
üzere bir esir istemesiyle baslayan bölüm, problemi öğrenen ve yüzlesmeye karar veren Basat’ın, obası
tarafından kendisi için verilen ziyafette babası ve diğer beylere danısarak “toplumsal onay” istemesi olayı
ile sürmektedir.
Oysa, Oğuz sinmistir. Kendi yarattığı ve büyüttüğü, büyüttükçe ürktüğü Tepegöz karsısında
yenilgiyi kabul etmis bir toplum olarak, beklenilen “toplumsal onayı” vermez. Onun yerine, “korkutarak
vazgeçirme” davranısı içine girer.
Ancak, Basat kararından dönmez ve Tepegöz’le karsılasmak üzere onun bulunduğu Salahana
kayasına gelir. Basat geldiğinde Tepegöz sırtını günese vermis uyumaktadır. Basat’ın attığı okları önce
sinek sanır, fakat okun bir parçası önüne düsünce kalkıp Basat’ı yakalar, edüginin konçuna sokarak,
asçılarına;
“Mere kocalar ikindü vaktı munı mana çevüresüz, yiyem.” (Ergin, 1997: 212)
der ve yeniden uykuya dalar. Bir az sonra Basat hançeriyle çizmeyi yarıp içinden çıkar (Basat’ın birinci
kurtulusu).
Sedat Tamay
170
Kocalardan, Tepegöz’ün yalnız gözünde et olduğunu öğrenen Basat, süngüsünü ocakta
kızdırarak, uyumakta olan Tepegöz’ün gözüne basar, gözünü kör eder ve onu etkisizlestirir. Tepegöz can
havliyle haykırınca dağ tas inler ve Basat sıçrayarak koyunların bulunduğu mağaraya düser. Tepegöz
bunu anlar, mağaranın kapısını keserek koyunları birer birer dısarı çıkartır. Basat bir koçun derisine
girerek Tepegöz’ün bacakları arasından kaçıp mağaradan çıkar (Basat’ın ikinci kurtulusu).
Basat’ın kurtulduğunu anlayan Tepegöz bu sefer yüzüğünü verme bahanesiyle Basat’ı yanına
çağırır;
“Mere oğlan al sol parmağumdaki yüzügi parmağuna tak, sana oh ve kılıç kar eylemesün.”
(Ergin, 1997: 212)
der. Basat yüzüğü parmağına takar. Tepegöz bu arada Basat’ı hançerle vurmak ister, Basat sıçrayarak
yine kurtulur (Basat’ın üçüncü kurtulusu).
Tepegöz bunun üzerine hazinesini vermek bahanesi ile Basat’a hazinesinin bulunduğu kümbete
girmesini söyler. Basat’ın hazinenin bulunduğu kümbete girdiğini anlayınca, kümbeti yıkıp Basat’ı
kümbetin içinde öldürmek maksadıyla tam hamle yapacağı sırada kümbet yarılır ve Basat bir kere daha
kurtulur (Basat’ın dördüncü kurtulusu).
Basat’ın yine kurtulduğunu anlayınca;
“Sana ölüm yoğ-imis, sol mağarayı gördün-mi? ….. Anda iki kılıç var, biri kınlu biri kınsuz, ol
kınsuz keser menüm basımı, var getür menüm basumı kes.” (Ergin, 1997: 213)
der. Bunun üzerine mağaranın kapısına gelen Basat, tuzağı görür ve aklını kullanarak hem tuzaktan
kurtulur hem de sözü edilen kılıcı eline alıp tekrar Tepegöz’ün karsısına gelir (Basat’ın besinci kurtulusu).

Görüldüğü üzere Basat, Tepegöz’e karsı, öncelikle bilinen ve daha önce toplumunun denemis
olduğu yöntemleri kullanır. Fakat bunların olumsuz etkilerini görünce, toplumun diğer üyeleri gibi
sorundan kaçmak ya da yenilgiyi kabullenmek yerine, “evrenin bilinci insan”ın “düsünme” ve “bilgisini
kullanma” niteliklerini ortaya çıkartan “bilgece” bir eylemlilik içine girerek, yeni yeni çözümler üretir ve
bunları dener. Basat’ı bilgelik ve gücün birlesimi bu eylemliliğe sürükleyen unsur, yine, ona söylenen
“sen insansın!” bilgisinde yatmaktadır. Bir baska deyisle, Basat’ı bu eylemliliğe sürükleyen unsur
“farkındalığının farkına varması”dır.
Anlatının bundan sonraki kısmı, zaman ve mekânlar üstü bir baska durumun yasanmasıyla sürer.
Tarihin her döneminde, zulmedenler, yenilgiye uğradıklarını anladıklarında, yozlasmanın ve kendi varlık
alanının değerlerine yabancılasmanın kalıtsal etkileriyle bir çesit kurtulus saydıkları bir eylemliliğe
girerler. Onlar, böylesi durumlarda yasamlarının dısındaki bütün varlıklarını, değerlerini, karsısındakine
teklif ederek ve acze düsmüs insan edasıyla yalvarıp yakararak, yasamlarını kurtarmaya çalısırlar. Ne ki,
buradaki samimiyetleri gücü tekrar ellerine geçirecekleri zamana kadardır.
Anlatmanın son olay dizisi de bu sekilde baslamaktadır. Aslında elindeki bir kozu daha oynamak
isterken, yasamını sona erdirecek bilgiyi (kınsız kılıç) de Basat’a vermis olan Tepegöz, artık, tümüyle
kaybettiğini anlayınca benzer bir eylemliliğin içine girer ve kendisini affetmesi için Basat’a yalvarmaya
baslar. Basat’ın Aruz Koca’nın oğlu olduğunu öğrenince de, yine, zaman ve mekan üstü zalim ard
niyetinin bir “son çare”si olan;
“Đmdi kardasuz kıyma mana”
“geçersizliğine” sığınır. Ancak, Basat önüne diz çöktürdüğü Tepegöz’ün boynunu kendi kılıcıyla “urıp”
kafasını ‘insan bedeninden’ ayırdıktan sonra büyü bozulur ve yozlasmanın, kendine yabancılasmanın ve
doğaya karsı girisilen ‘kirletme’ eylemlerinin ürünü bu varlık tabakasını, ait olduğu, varlık kazandığı ve
kisilik özelliklerini aldığı “kozmik anne karnına” s i m d i l i k geri gönderir.
“Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdürdüğü Anlatması”nda Asalet, Güç ve Bilgeliğin Zaferi
171
Anlatma, mustuyu alan Oğuz toplumunun bunu kutlaması ve Dedem Korkut’un Basat’a alkıs
vermesi ile son bulur.
Sonuç olarak, iki farklı ve zıt kimliğin, insan ve insansı kimliklerinin, bir baska deyisle, hem
anlatıcının hem de okuyucunun taraf oldukları “evrensel insan tipi” ile “toplumsal çürümüslük ve bireysel
yozlasmanın genetik tasıyıcısı, insansı tipi”nin çatısması sağlanarak, gönderme yapılan “insan olma” ve
onun olmazsa olmazlarını olusturan “asalet, güç ve bilgelik bütünselliği” ana teması, anlatmanın yapısal
kurgusu içinde böyle islenmistir.
Tepegöz, kirletilmis çevrenin ve ihlal edilmis doğal’ın; Basat ise “insan”ın dünyaya dönük
yüzüdürler. Bu yüzler, belirli bir tarihsel dönemin simgeleri olmaktan çok, zaman ve mekân üstü
gerçeklikleri simgeler. “Simdilik” deyisimiz bundan dolayıdır.
Bu ve benzeri, çesitli kurgusal olay ve hareket dizgeleri ile bunların içine yerlestirilen simgesel
tiplemelerle insana dair eylemlilikleri, bireysel ve toplumsal değerleri, bilgi ve yaklasımları tema edinen
Dede Korkut anlatmaları sadece Oğuz toplumuna değil, genel olarak ve zamanlar üstü özellikleriyle,
insan ve insan gerçeğine tutulan birer aynadır.

http://tdid.ege.edu.tr/files/tamaysedat-9-1.pdf

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir