Zihnin Kilidini Açmak -1

İlerleyen yıllarda yavaş yavaş başka bir şey daha ögrendim; evrenin büyük sırlarını anlamak için telepatik olmaya ya da insanüstü güçlere sahip olmaya gerek yoktu. Yalnızca açık, kararlı ve meraklı bir zihne sahip olmak yeterliydi.

Duygular hiçbir şekilde his değildir. Onlar vücuttan kaynaklanan, bizi tehlikeden uzak tutmak ve bize yararı olabilecek şeylere doğru yönlendirmek için evrimleşen hayatta kalma mekanizmalarıdır. (mapping the mind)

Görünümle öz aynı şey olsalardı bilime ihtiyaç kalmazdı (İngiliz deyimi)

Beynimizin kestirmeyi tercih etmesinden dolayı ortaya çıkan yanılsamaya paralaks denir, biz buna “gördüğüme inanırım” deriz, çocuklar “aaaa ay dede beni takip ediyor” der!
Galaksiler aşkına gerçeklik gerçek değil mi yoksa 🙂
Örneğin bizim 1 kasım seçimlerinde Araştırma şirketleri neden yanıldı?
Bunun aklıma gelen bi kaç yanıtı var (tabi üstünde düşünüp arttırabilirim muhtemelen):
1. Seçimlerde/sayım sisteminde hile yapılmış olabilir
2. Anket esnasında soru yönlendirilen kişilerin, sol beyni ile sağ beyni tercihleri farklı olanlar çoğalmıştır;dolayısı ile soruya baskın sol beyin cevabını vermiş, oy kullanırken eli sağ beynin talimatına uymuştur (yüksek olasılıktır bu bence)
Rita Carter, kafataslarımızın içinde -olduğunu sandığımız her günkü varlıktan- farklı bir kişiliği;hırs ve benliğe sahip dilsiz bir tutsak taşıyor olabiliriz diyor.
Hatta “bir ben var bende benden içeri” sözü bile çoğu durumda sağ/sol beynin farklı iradeli yapısını gösteriyor olabilir.
Örneğin Ramanchandran hoca (nörolog) bir ayrık beyin hastasına inançlı olup olmadığını sorduğunda, hastasından ateist olduğu yanıtını almış fakat hastanın sağ beyni inançlı olduğunu ifade etmiş!
Yani oy kabininde veya Seçsis’te iş değişebiliyormuş.
Bütün bu sebeplerle araştırma şirketi yöneticilerinin istifası gereksiz olur.
Her birimiz gerçekliği(nesnel) biraz farklı görürüz.
Örneğin Dr. Eagleman şuna işaret ediyor:”Kadınların en az %15 i, onlara fazladan (dördüncü) bir fotoreseptör veren bir mutasyonla doğar, bu da çoğunluğu oluşturan insanlara aynı gibi gözüken iki farklı rengi birbirinden ayırt edebilmelerini sağlar.”
17. Yüzyıl düşünürlerinden G. Leibniz şöyle söylemişti: Beyni bir değirmen kadar büyütüp içinde dolaşabilseydik yine de bilinci bulamazdık.
Bazı filozoflar ve davranışçı psikoloji, bilinci hepten reddetmişler, peki ama Bilinç diye bir şey var mı hakikaten?
M.Kaku, uzay-zaman bilinç kuramı adını verdiği ve nöroloji-biyoloji açıklamalarından faydalandığını söylediği şöyle bir tanımlama yapar: Bilinç, farklı değişkenler içinde, çoklu geribildirim döngülerini kullanarak bir amaca ulaşmayı sağlayan bir dünya modeli yaratma sürecidir.
Üstelik bu aynı anda hem geriye hem de ileriye doğru işleyen bir süreçtir.
Ben bu tanımdaki “dünya modeli” betimlemesini “rüya modeli” şeklinde revize etsem çok büyük bir fark yaratmış olur muyum?
Kuramsal fizikçi M kaku’ya göre, gelişmiş bir mizah anlayışına sahip olmak 3. düzey bilince ve zekaya işaret etmektedir.
Mizahın özü, gelecek için yaptığımız simülasyonların şaşırtıcı yollarla aniden bozulmasında yatmaktadır. Zamanlama ise mizahın kilit ögesidir; eğer esprinin sonu çok hızlı sunulursa beyin geleceği simüle etmeye vakit bulamaz böylece espriyi anlamama olasılığı artar. Eğer son cümle çok geç sunulursa bu kez beyin pek çok farklı gelecek simüle etmek için zaman bulur ve bu sebeple esprinin şaşkınlık yaratma etkisi azalır.
Dedikodu ve oyun da 2.düzey bir bilinç faaliyeti olmakla birlikte 3. düzeyi inşa etmek, köprü ve aktarım yapmakta kullanılır.
Kaku tarafından önerilen dört bilinç düzeyinin kısaca açıklaması şöyledir:
0 düzeyi: Bitkiler ile ilişkilendirilen, beyin yapısı olmayan, sıcaklık ve gün ışığı ile ilişkilendilen ilk düzey.
1. Düzey : Sürüngenlerle ilişkilendirilen, uzay ve beyin sapı aracılığıyla Bilinç akışı sürecidir. İnsanlar için prefrontal korteks ile Talamus arasındaki etkileşimdir. Örneğin çiçeklerin kokuları, rüzgarın dokunuşu gibi
2. Düzey   : Memeli türlere atfedilen, sosyal ilişkiler ve Limbik sistemle alakalı düzey. Özetle biz insanlar için toplumdaki yerimizi bulmak olarak tarif edilebilir. Son yıllarda epey popüler olan Ayna norönların faaliyetleri bu gurupta ele alınıyor.
3. Düzey   : İnsan türüne has, zaman ve prefrontal korteks ile ilişkilendirilen bilinç düzeyi. Bu düzeyi en iyi ifade eden cümle: Geleceği simüle etme faaliyeti diyebiliriz.
Ayrık beyin hastalarıyla uğraşan Dr. Gazzaniga, “Kaosta düzen bulmaya çalışan, her şeyi bir öyküye uyarlamaya ve bir çerçeveye uygun hale getirmeye çalışan sol beyindir. Görülüyor ki , sol beyin hiçbir kanıt bulunmasa da Dünya’nın yapısına ilişkin hipotezler uydurmaya eğilim göstermektedir” sonucuna varmaktadır. İşte bütünlüklü bir benlik algımızın ortaya çıktığı nokta budur. Her ne kadar bilinç birbiriyle yarış halinde ve sıklıkla çatışma içinde olan bir eğilimler yumağı olsa da, sol beyin pürüzsüz ve tek bir BEN hissi sunmak için tutarsızlıkları görmezden gelir ve belirgin boşlukları gizler.
Dünyayı anlamlı kılmak için ne çok çaba gösteriyoruz 🙂
-Devam edecek-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir