Nedir Eğlenmek

2005.sa
Dışarlarda kendinden menkul bişey yok! “Anlamaya çalışma, anlamlandırma” çabaları günümüzü doldurmak, kendimizi işe yarar ve kıymetli hissetmekten öte hiç bir özel önem arzetmiyor.
Topluca eğlen-iyoruz!

Nedir eğlenmek?

Sözlüğe bakınca dört anlamı olduğunu gördüm:

1.Neşeli hoşça vakit geçirmek.
2.Bir kimsenin herhangi bir kusuru veya zayıf noktası ile alay etmek.
3.Bir yerde durmak, beklemek.
4.Oyalanmak.

Bu anlamların hepsi de birbirini tamamlıyor gibi geldi bana.

Günümüz insanın bilinçlenmesinde değişik aşamalar var. Önce bunları hatırlamak istiyorum. (Günümüz insanına kadar olan gelişimleri ya da olası başka dünyalardaki insansıları dikkate almak zaman kaybettirici olacak.)

1.İnsan doğduğundan dört yaşına kadar aldığı bilgiler uyarınca (istisnaları bu tanımlara katmayacağız) kendini çevresindeki tüm objelerden ayırır. Ortada kendisi vardır ve diğer tüm objeler de mutlak bir gerçeklik olarak onun dışında hep olagelmişlerdir. Diğer objelerle her ilişkisi ötekini, olduğunu varsaydığı şekliyle “anlamak” üzerine yapılanır.
Bu insan için:
Her şey kendisi ve kendisi olmayanlar şeklinde konumlandırılmıştır.
Kendisi tapılacak kadar iyidir. Ötekiler ancak kendine benzediği kadarıyla iyi ve güzel olabilir. Ancak kişi bu kabulünün farkında değildir.
Her şeye objektif baktığını iddia eder.
Herkesin kendi gördüklerini gördüğünü varsayar ve onları kendi anladıklarını anlamamakla suçlar. Yani kendi dışındaki herkes değişik kademelerde kendinden daha az zekidir.
Hayatı boyunca yapıp ettiklerinin tümünün ortak amacı; herşeyi kendine benzetme çabasıdır. Benzetebildiği oranda mutlu olacağı ön kabulündedir.
Benzetebildiğini ve benzetme potansiyeli taşıdığını gördüklerini sever, benzetmekten ümidini kestiklerinden nefret eder. Onlardan korkar ve savaşmak için gardını alır, değişik düzeylerde savaş teknikleri geliştirir.

2.Kendiyle yüzleşen insan:
Bu hiç bitmeyecek bir serüvendir. Kendiyle yüzleşmeye başlayan insan modeli, durup uzun uzun düşünmeye başlar. Öyle acı verici olabilir ki, birçok insan çıldırır ya da eski konumuna dönmek için yalvarmaya başlar. Yeterince uzun dua ederse eski haline dönemese de duraklamayı başarır.
Bu düzeyde kişi, sahte bir hoşgörü geliştirerek çıldırmaya karşı önlem alır.
O yine ayrılık prensibinde olmasına karşın, diğerlerine kabul sunmak zorunda olduğunu anlamış görünür.
Benzetme çabası, gizli düzeye saklanmıştır. Kendisi bile bunu fark edemez.
Tatminsizlik duygusunu gidermek için bol miktarda bilgi yutup şişmanlar.

3.Samimiyet eşiği:
Bu eşik insan tekâmülünde tek belirleyicidir. Bu noktaya erişmek nerede ise mümkün değil dedirtecek kadar küçük bi olasılıktır.
Bu eşikten geçen insan, ayrılık yalanını apaçık görür.
Her şey BİRdir.
Kendi ve ötekiler olmadığını fark etmek şaşırtıcıdır. Bunu hazmetmek için zaman gerekir.
Çünkü her ne kadar samimiyet eşiği aşılmış olsa da önceki iki aşama yok olmamıştır. Kişi hala onları kapsamaktadır. Samimiyet sonrası HAL ile önceki haller arasında sürekli giriş çıkışlar olur.
Kişi artık bükemediği eli öpmek (ikinci aşamadaki kabul sunma provası) zorunluluğundan değil zaten onlarla BİR olduğunun bilincinden dolayı sevgi titreştirmeye başlar.
Her şeyin kendisi olduğunun bilinci önce derin bir mutluluk verir.
Dışarıda gördüğü “ötekiler” kendisinin izdüşümlerinden ibarettir.
Bu eşik, kişinin kendisinde birçok (önceki aşamaların deyimiyle) doğaüstü yeteneğin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Kişi yeniden yol ayrımına gelir; bu yetenekleri hangi amaçla kullanacaktır?!
(kendini yol ayrımında sanmasının nedeni, önceki aşamaların hala kendinde var olmasından kaynaklanan bi başka yalandır aslında)
Kimi şifacı, kimi sanatçı, kimi jedi/neo, kimi de kahin olur. Yarattıklarının verdiği zevkin bir tutsaklık olduğunun farkında değildir.
Yaratma eylemi şehvet vericidir.
Buralarda çok uzun zaman geçirilir (milyarlarca yıl). Kendi içinde değişik aşamaları varsa da detaya girmeyeceğiz.

4.BİRleşme:
Aslında BİRleşme denemeleri üçüncü aşamada epeyce pratik edilmiştir. Yine de “ayrılık” anlarına düşüldüğü olur.
Oysa bu aşamada zenginleşme isteği iyice ağır basar.
Ayrılıktan birliğe giden kesintisiz yolda kişi görüp deneyimlemiştir ki; sürekli artan bir refah vardır.
Bu aşamada her şeyi olduğu gibi muhafaza etme isteği güçlenir.
Kişi her şeyin mükemmelliğini görmekte, bundan haz almakta ve değişmesini arzu etmemektedir.
Kendi iradesini kendi rızasıyla BİRliğin emrine tahsis eder.
Birliğin içindeki herkes zaten bunu yapmış olduğundan “irade” bizimki gibi birçok evreni yaratacak denli zengin ve güçlü olur.
Birçok damlanın birleştiğini, önce bir göl, sonra deniz ve okyanus haline geldiğini hayal edin.
Binlerce, onbinlerce bedenleri birleşmiş saydam başları ve onların deneyimlerini hayal edin.
Denizdeki dalgaları seyredin, hala başları kaybolmamış her bir kişiyi (önceki aşamalardan kalan son izler) her bir dalgada fark edin.

5.BİR:
Kendini sonsuza kadar yok etme feragatiyle varılan tanımsızlık.

Yeniden konumuza dönelim; tanımsızdan tanımlıya geçiş ve tanımlıdan tanımsıza giden zorunlu yolculukta her şey dört anlamıyla da eğlenmek değilse nedir?

Sibel Atasoy
23.07.05 Ortaköy

Anasının Karnından dizisi

2 Yorumlar

  1. Emrah vatansever says:

    Merhaba 🙂 yazıların arasında dolaşırken bu yazınız 2005 de yazılmış… Neyse; sadece yüreğinize sağlık diyebilirim. Sitede okudukça aydınlanıyorum.

    1. says:

      Dilin eglenceli koseleri var, tabi sairler bunu cok daha iyi kullanir , ben de ara sira oynamayi seviyorum 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir