Kriz kısa zamanda sona erer mi?

2012 Bilmecesine Astrolojik bakışa devam ediyoruz, öncesi için bakınız: https://sibelatasoy.com/?p=1722

Krizin maksimum iki yıl süreceği 2010 yılıyla birlikte düzelme yaşanacağı söyleniyor. Fakat gezegenlerin konumları bize bu krizin daha henüz çok başlarında olduğumuzu ve özellikle de 2010 yılı yaz aylarından itibaren hızla ivme kazanacağını gösteriyor. Önümüzdeki kritik öneme sahip birkaç yıllık süreci etkileyecek gezegen döngülerine dayanarak dikkat edilmesi gereken başlıkları belirleyebiliriz:

* Ekonomik durgunlukla birlikte işsizliğin artması, gelir dağılımında dengesizlikler oluşması

* Mali krizin bir demokrasi krizine dönüşmesi, halkın demokrasiye ve devlete inancının sarsılması, sisteme ve kurulu düzene karşı çıkılması

* Aşırı siyasi akımların, partilerin güçlenmesi, şöven milliyetçilik, etnik guruplaşma

* Yabancılara yönelik düşmanlıkta bir artış, göçmenlerin zorlanması, ırkçı ideolojilere eğilim

* Şiddet içeren suçlarda artış, tedirginliğin yükselmesi, sosyal yaşantının olumsuz etkilenmesi, tehlikeli toplumsal çalkantılar.

Satürn, Terazi burcunda olduğunda, politika ve adalet sistemiyle ilişkili konular hassasiyet kazanır. Toplumun bu konuda alması gereken dersler vardır ve kader biz insanoğluna, bu konuların nasıl çalışması gerektiğini, zayıflıklarını ve doğrularını öğretir. Satürn’ün Terazi burcunda bulunacağı Ekim 2009 ile Ekim 2012 arasında, adaletin ve yargı sisteminin zayıf yönlerini görmemeiz daha mümkün olacak. Bu konuda denge yaratılması, iyileştirme çalışmaları için gayret gösterilmesi beklense de, müdahalede geç kalınması, yıkıcı isyanları da beraberinde getirebilir.

Ayrıca Dünya dışı zeki varlıklar ve başka yaşam formlarıyla ilgili konulardaki gelişmelerin 2010 yaz aylarından itibaren, daha da belirginleşeceğini söyleyebiliriz. Zira Jüpiter yabancılar demektir ve Uranüs ile kavuşumu Uzaylı Yabancılar olarak okunabilir. Bu ikilinin kavuşumunun Satürn ve Plüton ile irtibat kurmasını bir Kuantum Sıçraması gibi görebiliriz.

Dönüşüm Zamanı- Öner Döşer

Özetleyen S.Atasoy

-devam edecek-

21 Yorumlar

  1. Avrupa parlamentosu secimleri milliyetci partilerin zaferiyle sonuclandi ve sanirim artarak devam edecektir.
    Ísvecte ise ortaya yeni bir parti cikti ve oylarin yüzde sekizine kadarini aldi.
    Bunlar cogunlukla genclerden olusuyor ve internetten sarki ve film indirme yasagini protestoyla basladilar.
    Mazisi ise sadece iki ay falan.
    Bu aslinda düzeni protestoya yönelikti eger bunlar ortaya cikmasaydi milliyetci parti kesinlikle bir milletvekili cikaracakti.
    Oysaki isvecte milliyetciligin topragi bir hayli coraktir.
    Yinede bazi bölgelerde yüzde onu gecen oy oranina ulastilar.
    Diger ülkelerde ise tam bir basari yakaladilar ve bundan sonra Türkiyenin üyeligi tamamen suya düsmüstür.
    Cok eskiden yazip yayinladigim bir yazimda Türkiyenin kapida bosuna bekledigini yazmistim.
    Orada dedimki hiristiyan sagci cevreler istanbulun alinisini hicbir zaman hazmedemedi,kazara üyelik ciddi bir boyut kazanacak olursa orada vatikan devreye girecektir demistim.
    Su anda hiristiyan demokratlarla birlikte milliyetci partiler tüm engelleri yokettiler.
    Secim konusmalarinda zaten Türkleri cüzzamlilar gibi tanittilar.
    Bu yükselis Avrupadaki göcmenler acisindan olumsuz bir tablo ciziyor ve büyük karisikliklar olacaktir.
    Yani kriz icinden kendi krizini yaratmis oldu.
    Dikkat edilirse bunlar daha bir sürecin baslangici,yani sürecin orta yerinde yasananlar degil.
    Yine bir yazimda basta Almanya olmak üzere tersi bir göcün yasanacagini yazmistim.
    Buda bir sürec baslangici oluyor.
    Tamda böylesi bir ortamda ufolarla baska bir günes sistemine tasinmaktan bahsetmistim.
    Asil olan bu ve hersey bunun etrafinda dönüyor.
    Kisacasi olanlar sundan ibaret.
    Gerek dogal felaketlerle,gerek ekonomik krizlerle,gereksede siyasi karisikliklarla insanlari önce umutsuz hale getirmek.
    Öyle bir sürece girilecekki toplu intiharlara yakin bir ucurumun kenarina gelecegiz.
    Tamda o anda ucurumun kenarina birikmis olanlara denecekki bakin size Nuhun gemisini getirdik,eger yasamak istiyorsaniz hic düsünmeden dalin gemiye.
    Bu iste bir ikna yöntemi oluyor.
    Bir baska acidan ise söyle bakilabilir.
    Mal ve nefsine düskün insanoglunu ikna etmek cok zor malum bu yolda evlat babanin kellesini aliyor.
    Herkesin durumu iyi oldugunda maldan koparmak cok zor oluyor,bunun yerine su yasadiklarimiz elimizde olmayarak bize dayatiliyor.
    Yani biraz ikna,birazda zor.
    Bir baska acidan ise söyle,olanlar zaten yukaridan planlaniyordu,yani parada makinalarda yukaridan dizayn ediliyordu.
    Cünkü kodunu almadan bir arabayi calistirmak imkansiz birsey.
    Kodu alan zaten biz degildik,simdi bu kod satin alanlar yatirimlarini yeni dünyaya yaptilar ve burayi gözden cikardilar.
    Yani dünyamiz bir anlamda eskimis ve paslanmaya terkedilmis bir fabrikaya dönüsecek.
    Bu planli yatirimlar yapilmadikca kriz asilamayacak ve gittikce derinlesecek.
    Bu arada semalara yeni ufolar girerek daha yakinlarda gezinecekler.
    Bunlari radarlar yakalayamayacak cünkü bunlar metal gibi görülsede metal degiller.
    Ve birgün aciktan inip konuyu aciklayacaklar.
    Ben bu tasinma isinden eminimde,nasil bir taktikle tanisacagiz onu merak ediyorum.
    Yani hangi yolu izleyerek tanisma merasimini düzenleyecekler.
    Her seye ragmen cok yakinlarda bir yerdeyiz diyebilirim.
    Bu astrolog vatandasin öngörüleri büyük oranda tutacak fakat asil gercegi oda bilmiyor,yani tasinma isinden haberi yok.
    Herseyin planlandigi üzere mutlu sonla biteceginden emin olarak yola devam edelim bakalim ne cikiyor.

  2. says:

    Geçenlerde İsveç’te beşmilyon insan için gizlice yeraltı sığınakları yapıldığını ve bu bilginin dışarı sızmasının skandala sebep olduğunu okumuştum. Sonra bi daha unutuldu gitti bu haber, senin bilgin var mı? (belki İsveç değildi, emin değilim)

  3. Böyle bir haberi duymadim fakat bircok ülkeye paralel isvecte bu ufo arsivleriyle yakindan ilgilenmeye basladi,belkide bir rastlanti diyecegimde rastlantilara inanmiyorum.
    Ísvecin yeralti siginagi yapmasina gerek yok Sibel hanim,isvecin her tarafi zaten tünel.
    Su anda ise milyarlik tüneller insa ediyorlar.
    Hedefte 2015 yili var ve o tarihte hersey bitmis olacak.
    Bir anlamda Stockholmun altinda köstebekler gibi calisip yeralti agi olusturuyorlar.
    Geceleri dinamit patlatip daglari deviriyorlar,cikan tas ve topragi ise dev kamyonlarla sehir disina tasiyorlar.
    Korkunc bir proje ve gelecekte Stockholmun silueti degisecek.

  4. Az önce okudum gazetelerde,Alman hükümeti 8000 Türke ülkeyi terkedin mektubu göndermis.
    Cok zor bir sürec,cünkü uzun yillar yasayipta yeniden bir göcle karsilasmak zormu zor.
    Bu bile basli basina sorun yaratacak,hatta bu konuda zor bile kullanabilirler.Bir anlamda dazlaklara gün dogmus oldu.
    Eger kriz bu tempoyla bir dönem daha devam ederse,oturumu olanlari bile zor kullanarak disari atabilirler.
    Türklerde böylece tarikatlarin arkasindan kosmasinin ödülüne kavusmus olacak.

  5. says:

    Belki şu aklımda kaldı, ama sanki bundan fazlası vardı okuduğum haberde-şimdi bulamıyorum.

    “Savunma Bakanlığının, bir savaş anında kullanılacak malzemeleri, Stockholm’ un dışında, Solna semtindeki bir yeraltı deposunda gizlidir. Radyo ve televizyonun yedek teknik araç ve gereçleri de Stockholm yakınlarındaki bir dağın altındaki saklıdır. Bu dağın altında kurulu bir merkez radyosu, her an yayına başlayacak şekilde hazır beklemektedir. İsveçteki bütün konut, işyerleri ve kamu yapıları, bir savaş olasılığına göre projelendirilmiştir. Halkın gezip tozduğu büyük meydanların altı savaş sığınağı olarak düzenlenmiştir. Stockholm yakınlarındaki Nacka semtinde, savaş halinde devreye girecek bir yeraltı şehri kurulmuştur. Burası, fırınından, hastanelerine dek, binlerce kişiye uzun süre hizmet verebilecek şekilde düzenlenmiştir.

    Arslan Mengüç, uzun yıllar İsveç radyosu türkçe yayınlar servisinde çalışmış 27 yıllık deneyimli bir gazetecidir. Bu bilgiler, Mengüç’ün, 2007 yılında İsveç’te yayımlanan ”Anılarımdaki İsveç” adlı kitabında yer alıyor.”

  6. Turan says:

    Yazilanlari hayretle okudum ….

  7. sultan says:

    merhabalar;
    yeraltı tünelleri hakkındaki bilgilere kısa bir süre önce cassiopea celselerinde karşılaştım. (kanal bilgilerinin doğruluğunu, kaynağını, taşıdığı enerjiyi sorgularım ve bu konuda açıklanması zor bayağı gözlemim var ama benim gelişimim adına toplu bir profil sunmuştur kasyopya celseleri.)
    ve anladığım birşey var. ben dünya üzerinde birçok insansal birimle beraber aynı mekan üzerinde ve dolayısıyla aynı sınırlamalar üzerindeyim. ve ancak kendi birim alanımda yapabilediklerim ve yapabileceklerim benim dünyadaki amacım olabilir. ve bu yüzden birileri yeraltında bişiler yapıyorsa bunu afedersiniz yapanların kulağından çekerek (mümkünmüş gibi) başaramam. ama birilerinin bu durumların kaynağı ile ilgili sorgulanabilir izlemler bıraktığı aşikar. küçücük bir dünya görüşüyle sınırlı bir akıl bu devasa projeyi gerçekleştiremez. bu benim öğrenim sistemimde kesindir. bence dünya dışı bir etmen kaynaklı ya da işbirlikçi olabilir. ve bu kadar gizli oluşu da bu dünyadışı ilişkinin amacı konusunda pek bir parlak ya da özgürlükçü bir fikir vermiyor bana.

    ki o celselerde kertişlerden bahsedilir ve dünya üzerindeki emellerinden ve dünyanın kontrolünü geçişte ve sonrasında ele almak isteyişlerinden ve seneler hükmünce insanlık üzerindeki oyunlarından. ki ben şahsi deneyimlerimle bu olguyu kendi öğrenim sistemimde doğrularım.
    evet ama diğer taraftan da doğal bir ilerleyişin içinde olduğumuzu da (inanmaktan öte) biliyorum. yani bir değişik göksel ulusun dünya üzerindeki çabaları yanında, elbette doğal süreç içerisinde karşılık yaratan bir sistem; bütünlük içerisinde diğer tarafın doğal sürecindeki işleyişi maipule edebilir ama değiştiremez. hele de kişiler bilinçli olmaya ve bilgeliğe ulaşırlarsa.
    evet; muhtemelen yeraltı tünelleri var.birim olrak, birey olrak; hele de cennetsel bir hata için mücadele eden bir birim olrak benim payıma düşen nedir? kendiliğimle yaşamak… bilgilenmek; bunların olduğunu bilmek, ve ruhsal yeteneklerim varsa; ya da adı herneyse kendliğimle doğallığım ve özgürlüğüm adına bilinçlice yaşamak… o yüzden korkmuyorum.
    eklemek istediğim bir konu daha var. dünyadışı varlıkların gelip insanları alacağı fikrinden bahsedilmiş. ismini vermeyeceğim ama türkiye’de okuduğum bazı kanal yazıları ya da sonraki konuşmalarda geçen bazı konuşmalar dikkatimi çekmişti. deniyordu ki belgesel seyredin; yakında kertenkele varlıkları -ki pleaidesliler olarak sunuluyordu- karşılaşabilirsiniz; alışmaya çalışın anafikrinde cümleler… sonra cassiopea celselerinde ise kertişlerden bahsedildiğini duydum(aynı varlıklar) ve 4. boyut dünya üzerinde kontrol amacı güden varlıklar…
    isteyelim ya da istemeyelim bazıları bilinçli ya da bilinçsiz (pek sanmıyorum ya) birileriyle işbirliği içinde. ama korkulmasına gerek yok çünkü asıl nesneler de dünyada:):) mesela 6. yoğunluk enkarneleri… ve biz dünyaya gelmeden önce tümsel boyutta dünyanın karşıklığını biliyorduk.iyi şartlar ya da gelecekten iyi ümitler yerine doğal oluşumu seçiyorum ben. çünkü dünya bir insan ömüründen öte yaşamlar geçirmiş ve geçiriyor. kendi kişilik algımla ya da yok olma algımla (ki ben sadece beden değilim) bütünsel; birlik adına yol alamam…
    muhteşem bir gelecekte buluşmak ümidiyle. dünya evlenmeyecek. sibel hanım rüyanıza yorumumu genişletmiş oldum:)

    1. says:

      Yani kısaca, DÜNYASIZ bi yere gitmiyoruz, anca beraber kanca beraber.
      Rüyama bu açıdan bakmamıştım 🙂

  8. sultan says:

    belki ilerde dünya ya da metafor olarak bakabiliriz ki böylece dünyasız hiçbir yere gitmiyor oluruz:)
    sibel ( kendi açımdan artık hanım deyip araya mesafa koymayacağım) seninle tekrar karşılaşmak benim için çok önemli… hem sembolik açıdan hem de ruhsal; kalpsel dostluğumuz dolayısıyla. sana bunları özelden de anlatabilirdim. ama kalbime böylesi uygun görüldü.
    bilmem; enkarnasyon hakkında ne düşünürsün? ama ben enkarnasyona inanma aşamasını geçip çözme ve bilme aşamalarındayım…
    öncelikle inançlardaki liderlik anlayışının gökten inme, insan üstü varlık ve uzaylı tasviri taşıdığını gördüğümü, bildiğimi söylemek isterim değerli “lider” dostum. (ve dünyadan mezun olan/olacak olan birçoğumuz lideriz.) ve senden gönülsüz bir karşılık isteyerek bunları yazmıyorum.
    yusufun aynı anne- babadan (sembolik anlamı var) olan kardeşi bünyamin’i duymuşsundur… işte o senin enkarnelerinden biri. ben nerden biliyorum? ben de yusuf enkarnesiyim de ondan:):)
    ve siteyle karşılaştığımda joseph’in gizemi adlı günümüze uyarlanmış bir sinemayı seyrettim televizyonda… ve rüyalar… işte tesadüf olmayan şeyler… neden rüyalara ilgin var hiç düşündün mü?
    belki anlaşamadığın abi figürünü resetlersin:)
    seninle karşılaşmam tesadüf değil ve ilerki süreç her ne olursa olsun bu da tesadüf olmayacak… yeni versiyonuyla:)
    sevgilerimle…

  9. says:

    yusufun aynı anne- babadan kardeşi bünyamin’i bilmiyorum, nette aratsam öyküsünü bulur muyum? Yoksa sen anlatmak ister misin?
    Anlaşamadığım abi figürü hangisiydi hatırlayamadım, iyice balık hafızalı oldum galiba 🙂
    Enkernasyonun kendimce bi tuhaf türünün olabileceğini sanıyorum. Çok eskiden beri öyle düşünürdüm hala da bu kanım değişmedi. Bu bi anlamda gurup ruhlar diyebileceğimiz, bireysel olmayan bi enkarnasyon şekli olabilir. Örnek vermek gerekirse; aynı anda dünyada 500 kişinin (ya da bi başkası da 1750 kişinin) aynı öz tarafından deneyimlendiği şeklinde bişey.
    Balık tutmak gibi bişey bu sanki, sanki biri oturmuş ırmağın kıyısına 999 tane olta sallamış, öyle akan suyun şırıltısını dinliyo gibi 🙂
    Ben aslında gerçekten pek bişey bilmem, sadece küçükten beri iyi uydurabildiğimi söylerler.

  10. sultan says:

    enkarnasyon çok yönlü bir konu bana göre de.. bence kalbine ve düşünce sistematiğine hangi yönden dokunuyorsa doğrudur. ama kendi öğrenim sistemimde her adımda bütün temel sistemler de genişler; farklı açıdan bakabilirsin…
    mesela senin enkarnasyon bakış açında başlangıç noktasını gördüm.ruhlar “bireyselleşmeden” önce.hani belki ateş duvarından ilk çıkıştaki enkarne organizasyonu gibi… ama o -varsayalım- 750 kişinin birçok (tarifsiz döngülerle) enkarneyle çeyiz hazırladığını düşünelim. enkarne olmalarının nedeni=çeyiz mantığıyla… ve yine birlik var… ama amaca uygun genişlemiş ve yetişmiş bir bireysellik…
    yusuf hikayesinin bir kısmını bir siteden aşağıya ekledim.
    http://devturkler.com/devturk/hz-yusuf-bolum-1-t236/index.html
    bugün gördüm bu siteyi de:) sultan oldu diyor:):) ha ha:)

  11. says:

    Az önce netten aratıp Yusuf’un hikayesini öğrendim. Gerçi bunlar bana hep bizim güneş sisteminin öyküsünün zamana göre farklı versiyonları gibi geliyor. Bu durumda öz kardeş olan Yusuf ve Bünyamin belki Dünya ile Venüstür 🙂

  12. says:

    Enkarnasyon konusu bana dört beş sene önce yazdığım Kontrat Bitti öyküsünü anımsatıyor (öykü beni çok etkilemişti!), merak edersen adresi: https://sibelatasoy.com/?p=74
    Enkarnasyon konusunda benim düşünceme en yakın tınımlamayı Don Juan yapıyor. Yani enkarnasyon yok ve fakat sistemin deliğinden kaçan bi kaç kişi olabilir, sistemin dengesini bozmadığı sürece bunlar göz ardı edilir. Hatta zaten istenir. Matrix’e Neo’nun varlığı hatta kahinin varlığı bizatihi MİMAR tarafından konmuştu. Yani Zion zaten hesaplarda vardı! Yani bu işler komedi… Kendimizi kandırmak için ne kadar zahmete girdiğimizi gördükçe ya çok çaresizdik ya da çok oyuncuyuz diyorum 🙂

  13. sultan says:

    :):) belki de… ve belki de dünyanın çarpışmadan önceki haliyle de bağlantısı olabilir. astroit kuşağı oluşumu öncesi gibi… belki onu hikayeleştirmiştik… ve 12 sayısı evet çokça karşıma çıkıyor. mesela geçenlerde galaksimizin bilinen 12 tane uydusu (cüce gökada) olduğunu öğrendim:) çok ilginç bir bilgi…
    ve ben kıyameti; yaşayıyor olduğumuz kıyameti bir enkarnesel toplanış ve uyanış olarak görüyorum… sanırım çeyizi hazır olanlar için… ve belki de geçmişte yaşadığımız enkarnelerin “hakiki” anlamlarını bulabiliriz. yeni ve yavaşça açılımlarla…:)

  14. sultan says:

    ben de bilimi zaten bilineni açıklamaya çalışan insanlık ilerleyişi olarak görüyorum… ve o kadar şey dönerken gerek; birimsel çevrede, gerek başka çevrelerde ve zaten sezgisel ve kanıtsal bildiğim şeyler için bilimin onayımı bekleyemem:):) bilimin kullandığı enerji de kollektif bilinçten geldiğine göre.. o da kısmi bir hatırlama…
    tabi işin içinde gezegenin geçirdiği aşama süreçleri de var. kişini ilerlemesi birim alanda; gezegensel alanda; insanlık kollektif alanında birçok zincirlerle ilişkili… genişleme ve inanç sanrılıdır. ama bilimi beklersen; saygı duyarım:)
    öykünü okuyacağım.
    sevgilerimle:)

  15. says:

    Yolu sen açtın ben şimdi biraz uyduruyorum (kimse kusura bakmasın):
    Yusuf madem çok güzelmiş, O bence Dünyadır. Venüs de Bünyamin! Bu hikayede Sonunda ona peygamberlik verilişi ve diğerlerinin ona secde etmeleri Dünya’nın üst boyutlara geçişiyle ilgili bir öngörü/plan.
    Ben zaten hem güneşim hem de yükselenimden çift Venüsüm, tam bir venüsyenim… Yani Bünyamin enkarneleri diyosan, bana uyar 🙂

  16. sultan says:

    dükkan (site) senin bacım:):):) 😛
    zevkli bir konudur irdelemek:):) ben aklımda kaç konu hakkında sempozyum düzenliyorum. o hooo:):) ve değişik bir zevki/tadı var…
    ve hakiki uy’durmalarında başarılar:)
    bak geliyor devamı:) kimse kusura bakmasın:))
    kuyuya düşen yusuf; aslında birkaç yönden dünyanın gerileyiş ve mahkumluk halini anlatıyor… köle olur yusuf… dünya merkezde iken artık gerilemiştir… hakimiyetini sitemin merkezinde ve kendiliğinde olarak bütün gezegenlerin etrafında döndüğü merkeziyetini; analığını; babalığını kaybetmiştir. ve mahkumiyeti başlar MISIRDA . kavurucu sıcaklarda… ve aslında o savaş ve parçalanmadan önce bir liderdi; guruydu…bütün gezegenleri eğiten; yönlendiren merkezdi (güneş değil)… diğer boyutların sisteme ana penceresiydi… sonra yusuf kuyularda rüyalar/ilüzyonlar aleminde kaldı…(yusuf+bünyamin= tarimat/adı böyleydi sanırım) rüyaları yorumlamayı öğrendi ve ilzüyondan çıktı… o zamanlar yakın olan kıtlık başlangıcını gördü… ilerledi… kıtlıktan kurtuluşun ilahi penceresi haline geldi ve kardeşleriyle tekrar buluştu…(kıtlıktaydılar) bakalım dünya nasıl kıtlıktan çıkar:):)
    nasılım:)

  17. says:

    Gayet iyi gidiyor 🙂
    (Bu arada onun ismi Tiyamat, Sürüngen ırkının hakimiyetini kırmak için Marduk tarafından parçalanmıştı)

  18. says:

    iki önceki mesajımı gerçek bir merakla(belki çaresizlikle) şöyle bitirmiştim: “Kendimizi kandırmak için ne kadar zahmete girdiğimizi gördükçe ya çok çaresizdik ya da çok oyuncuyuz diyorum ”

    Ve az önce Prestige filmini izledim, ve son sahne şöyle bitti: “yeterince yakından bakmıyoruz:çünkü kandırılmak istiyoruz!”
    Herşeyi şimdi anladım.

  19. sultan says:

    belki de bir parçam çaresizlik kısmına inanmak istemiyor. ve belki de yaşıyorum… ama o cümleyi anlamlandıramadım zihnimde, algılayamıyorum nedense. derinine inip sorgulayamıyorum.
    “kandırılmak istiyoruz” diyen kişi ya da kişiler kim? yeterince yakından nereye bakmıyoruz? ya da bu cümlenin söyleyen kişisi görgü tanığı kıvamında bir cümlenin sahibi. diyor ki yeterince yakından bakmıyoruz. demek ki kendisi bakıyor. her kimse… kandırılmak istiyoruz diyor… bunun antitezi kandırılmak istememeyi anlıyor olması lazım.ki seçimden bahsediyor… ama bence biz birimsel be insanlık anlamında her ikisini de bilmiyoruz… neyi tercih etmediğimizi, ve neyi tercih edip oraya doğru ilerlediğimizi.. hele de şu aralar “değişim” kelimesiyle binbir türlü versiyon işlenmekteyken; geçerlilikteyken…
    ben kendi içimde çok çelişkiye düşerim. ve bu çelişkilerin zaman aralığı da baya daraldı. ve belki de kandırılmak isteme değil bu… pembe rüyaların açlığı… hele de hafif hafif çok şeyi hissedebiliyorsan… ve mevlananın da dediği gibi onca şeyi görürken susuyorsan.. belki de o yüzden birçoğumuz sürekli bir şeyleri kurtarmaya çalışıyoruz…çünkü gerçekten istiyoruz artık.birileri belgeselciliği, birileri yazarlığı; birileri müziği…
    işin sırrı ve temeli biraz da inanmak istemede…ve gezegenin geçirdiği bir aşamayla beraber birçok farklı etkenle mücadele zorunluluğuna maruz kalan insanlıkta. bence kandırılmak istemiyoruz… huzur.. tek sorun bu.taa derinlerdeki huzuru aramak… ve toplumsal doğruları zihinlerimizle ve uygulamalarımızla gelecek kuşaklara biz aktarıyoruz. dolayısıyla kısmi bir yaratma aşaması var burada… ister istemez etkiliyorsun.
    ama evet birçoğumuz yolun yarısında; kıyısında köşesinde, başlangıcında gördüğümüz dallara tutunuyoruz…
    mesela sibel sende ne görüyorum biliyor musun? harika bir uyumlanış. birçok şekilde dışarıdan gelen ümitvar ya da tersi etkilere karşı kendini dengelemişsin. mesela bugün benyamin senin çok ilgini çekti ama hemen dengeledin kendini. kendi sibel alanına geri döndün…
    belki de en iyisi… çünkü bir süredir ben de yalnızlığı seçiyorum. çünkü hepimiz bireysel anlamda kıyamları yaşıyoruz. bilgi bilgi üstüne… ve uygulanabilir alan yaşamdır, karşımızdakilerle zihnimizdekileri örtüştürüyoruz ve karşımıza gelen imgeye dönüşüyor daha sonra…
    okuduğum yazılar; sorgulayışlarım. hepsi içimde… ben ara ara da sitede yazılarla ya da bireysel bazı konuşmalarda açıyorum kendimi… neyse nerdeydim…hmmm. kanmak; ya da kandırılmak ya da inanmak istemek; ya da doğum sancıları; ya da her neyse:)
    ha yazacaktım. bir de sen yazmayı tercih etmişsin…(bir aralar ben gibi) sanki başka aleme bağlanıyorum yazarken.(yazdığım kişiye, sitenin enerjisine bağlı olrak) gözlemlerini döküyorsun kağıda… bu da bir farklı versiyonu. aklında yazacaklarını kurguluyorsun.yazma hayranı bir yazar olarak. mesela senin öpme-tükürme gözlemlerin gibi.. ne kadar güzeller… benim de birçok gözlemim oluyor böyle; oldu ama unutkanlığım da var baya:):) o anlar ne güzel anlardır. o algı anları. içini bir heyecan kaplar. ve yaşama enerjisi bu.çocuksu doğal neşe…
    ve çok güzel yazılarını ilgiyle takip ediyor; paylaşıyorum.
    ben kendimde kanan parçayı da, doğallığı da görüyorum. doğduğum bölgede inandığım birçok eşiği; inancı yıkmakla beraber… evet; kanmıyorum. şimdi.. birçok şeye karşı zehir gibiyim; uyanığım… eee; sonra???:):)
    kanmak; uyumak; bir köşede sadece hayatını geçirmek mi iyidir? yaptığım (birçoğumuzun yaptığı) yolculuk mu????
    bazı insanların öldüğünü haber alıyorum. gerçekten ölmediği seziyorum ya da öldüyse gerisinde, berisinde bişilerin olduğunu.. ilginç değil mi??? ama sadece görüyorum…
    bilmem; belki de en kutsalını (kut=yaşam enerjisi)yapıyorum… elimden geldiğince hakiki analizle yolumda ilerlemek. gelişmiyorsak niye varız ki? ya da benim bir ruhum varsa ve bir şekilde bedendeyse ; ve şu an bedende karışık bir ortamdaysa… yani evet; şimdi burda bir kararla bulunuyorsam; vardır bir nedeni.. yoksa da vardır:):)
    aklıma şu aralar takılan bir soru; eskiden simyacılar şekilleride dünyayı gezegen grafiklerinde merkez olarak çiziyorlarmış. varoluşun merkezi… neden biz şimdi hep “güneş” sistemlerinden bahsediyoruz. gerçekten irdelemek istiyorum bu konuyu…hiç sorgulanmış mıdır acaba? belki de eskiden (belki de hala) dünya merkezdeydi… ve o tiyamat /;) parçalanmasıyla herşey değişti… ve merkezde güneş yer almaya ve gezegenler onun etrafında dönmeye başladı.(bilimsel bir gerçeklik olmamakla beraber güneşin ve ayın kısa bir süre öncesine kadar programlanabilir olduğunu biliyor muydun? ayın şimdi tek yüzünü değil; tüm yüzünü görebiliyor dünya; ve bu dişiselliğin miracını işaret eder.) ve belkide lusifer’in düşüşü; ademin cennetten düşüşü budur. bu bütün gezegenler içerisinde denge değişimidir. aslında belki de kontrol mekanizması değişimidir.komplo teorisi1: belki de güneş merkezde değil hala; ama sürüngen ırkının kontrolüyle (ki programlanabiliyormuş birçok spritüel kaynağa göre) dünya ve dolayısıyla sistem egemenliği sağlanabilir. güneşe; dünya kadar doğal bir oluşum olarak bakamıyorum.:)
    ya da her neyse dünyanın güneş etrafında dönüş mekanizmasını kafamda yerleştirmeye çalışıyorum. ama yıldızları araştırdım.birçok yıldız kendi etrafında gökadalar yörüngeler çiziyorken; tek yıldızımız kabul edilen güneş neden sabit olarak ifade ediliyor??? neden herşey mevlana misali dönerken o duruyor???o oluşumu gözümde canlandırıyorum ve hiç de mantıklı değil. güneş diğer koca kütleli yıldızlara göre küçük sayılabilir de… neden duruyor? ilerleyiş bir göksel yöntem bence. hiçbirşey yerinde durmaz.. bence bir algı yanlışlığı var burda…
    geçende erzurumlu ibrahim hakkının marifetnamesindeki çizimleri inceliyordum.astrolojik çizimlerinde (ki birkaç yüzyılla ifade edilebilecek dönem insani) dünya merkezde ve güneş ise gezegenlerle beraber 4. kuşakta çizilmiş. çok ilginç değil mi?
    :):)
    sevgilerimle

  20. says:

    Güneşin de bir yörüngesi var, bi yazımda yer vermiştim. Ayrıca güneşin kendi gücümüzü dışımıza çıkarmamızla bir ilgisi olduğunu da söylemişim bi ara. Sonra bir vizyon esnasında güneşin gerçek olmadığını yalnızca bir yansıtıcı olduğunu da görmüştüm.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir