Fantezi Edebiyatı – röportaj

Bir Yazarın Perspektifinden

Türkiye’de Fantezi Edebiyatı ve bu Edebiyatın Alımlanması Üzerine

  • Ø Çeviri ve telif eserler bağlamında düşündüğünüzde, Türkiye’de fantezi edebiyatı ve yayıncılığı sizce nasıl bir noktada?

Çeviri bazında bakıldığında bir hayli eseri Türkiyede bulmak mümkün oluyor; ancak yine de best seller düzeyinde takip edebiliyoruz gibi geliyor bana.

  • Ø Neden az sayıda fantezi yazarımız var?

Bundan beş altı yıl öncesine kadar neredeyse fantazi yazarımız yok diyebilirdik. Öncülüğünü yaptığımız (xasiork ölümsüz öyküler Kulubü), gençlere ve ilk kitabını yayımlayamamış olanlara yeni bir alan açtı ve bir süre için basından da bu konuda ciddi ilgi gördük. Büyük bir bütçemiz yoktu, buna rağmen oluşturduğumuz anafor neticesinde yayımevleri bu türe karşı olumsuz bakışlarını yumuşatmayı başardılar. Böylece bu türde yeni yazarlar, ve tabi kitaplar ve filmler devreye girebildi.

  • Ø Fantezi türüne karşı Türk okurlarının genel bir ilgisizliğinden söz edebilir miyiz?

Açıkçası zaten az sayıda olan kitap okurunun fantezi/bilimkurgu tipinden haberdar edilmediklerini düşünüyorum. İnsan bilmediği bişeyi talep edemez ne de olsa.

Sözünü ettiğimiz tür, keskin gerçekliği yıkmakta en azından yıpratmaktadır. Bunu bilim adamları ile bizler birlikte, kendi bildiğimiz yollarla yapıyoruz. Yıkmakta olduğumuz eski dünya/kalıplar dünyası ise insanlığın birçoğunun ortak iradesi ile ayakta durmaktadır. Kimse malının göz göre göre yıkılmasını gönülden istemez.

  • Bu ilgisizliğin ardında ne tür etmenler olabilir?

Fantezi edebiyatı (dünyadaki), içeriğinde yoğun olarak dinsel motifler kullanır, bu durum gerek bu tarzda yazmak isteyen kişileri gerekse okurları (belki bilinçsizce) tedirgin ediyor. Şöyleki, bu simgeleri kullanmak mecburi ise (ki değil), Türk yazarlar hangi dinden simge kullanacaklar? Genelde yapıldığı gibi Hristiyanlık ve musevi dini esas alınsa yapıtın özgünlüğü tehlikeye düşer! İslam dinindeki simgeleri kullananlar giderek artıyor ve fakat bu konuda yurdumuzdaki dengeler de hassastır, bütün yazarlar bunu göze alamazlar.

  • Ø Sizin fantezi türüyle tanışmanız nasıl oldu? Çeviri eserleri okuma yoluyla mı?

Evet çeviri eserler yoluyla tanıştım. Küçük yaştan beri çok yoğun okuyan biriyimdir.

  • Ø Okuduğunuz eserlerin çevirisinde gözünüze çarpan aksamalar oldu mu?

Küçüklüğüm ve ilk gençliğimdeki çevirileri gayet iyi buluyordum fakat son yıllarda çevirilerin kalitesinde bariz bir düşüş var, edebi lisan kayboldu diyebiliriz. Ayrıca çevirmenlerin sanırım yaşları genç, bu sebeple bilgileri ile tecrübeleri henüz dengede olmayabilir.

  • Ø Yayınevleri fantezi türündeki kitapların çevirmenlerini seçerken de belli ölçütleri göz önünde bulundurmalılar mı? Örneğin, çevirmenin fantezi türüyle aşina olmaları sizin için önemli mi?

Bu çok önemli bir konu, evet kesinlikle çevirmen konuya hakim olmalı (sadece aşina değil).

  • Ø Fantezinin kendine özgü bir dili olduğuna inanıyor musuz?

Her türün kendine özgü bir havası var. Bunu açıklamak zor ancak okuduğunuzda dimağınızda kalan tad koku size “evet işte bu” dedirtir, ya da onu hemen unutmak için başka bi kitaba/filme geçmek istersiniz.

  • Ø Her fantezi eserinin bilişsel açıdan yaratıcı olduğu kadar dilsel açıdan da yaratıcı olduğunu savunabilir misiniz?

Türünde iyi bir eser ise evet yaratıcılığı her iki alanda da yetkindir.

  • Ø Fantezi ile bilimkurgunun kesiştiği bir nokta var mıdır? “Spekülatif kurgu” terimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana göre eğer eser yalnızca fantezi hattında kalıyor ise, bu çok uzak geleceği biçimlendiriyordur, bu sebeple kişisel tercihim bilimkurgu ile beslenmesi yönünde oluyor, ki bu durumda eser yakın geleceği kurgulamış olur. Ve tabi her yazar eserinde kendi geleceğini (içinde yaşamayı planladığı dünyayı) yansıtır (bazen geçmişi anlattığını sanıyor olsa bile).

Şu an gerek dünyada gerekse Türkiye’de bu anlamda ürünlerin çoğu gelecekte değişen bişey olmadığını; yine güç savaşları, yine korku ile özdeşlik içinde bir dünya betimliyorlar. Yazarların bir çoğunda “yaratıcı” olmanın sorumluluğunu göremiyorum, sanki ne yaptıklarının farkında değillermiş gibi.

  • Ø Yayımlanan fantezi eserler eleştirmenler ve okurlarca nasıl alımlanmaktadır? Söz konusu eserler, erek dil ve kültürde, kaynak dil ve kültürdekine benzer şekilde mi ya da kimi farklılıklarla mı algılanmaktadırlar?

Bu konuda belirgin bir gözlemim yok.

  • Ø Türkçe yazan ve Türk okuruna çeviri yoluyla değil de doğrudan ulaşan bir yazar olarak siz nasıl alımlandığınızı düşünüyorsunuz?

Aslına bakarsanız her kuşak kendince bişeyler algılıyor. Sanıyorum ki bu konuda gençler çok daha aslına yakın bir amaçla alımlamaktadırlar, yani fantezi/bilimkurgu eserini, gerçek olması muhtemel bir plan olarak algılayıp değerlendiriyorlar. Yeni kuşak, dünyanın büyük değişiminin içine doğdular, örnekleyecek olursam; gözü gören bir insan “ne güzel görüyorum” yaygarası yapmaz, doğaldır, kanıksanmıştır, aksi akla gelmez.

Özetle fantezi/bilimkurgu diye nitelendirilen bu edebiyat/sinema kolu, artık böyle bir ayrıma gerek olmaksızın, tüm alanları işgal edecektir. Yani bütün türler bu ana arter üzerinde yürüyecekler.

Teşekkürlerimle, başarılar diliyorum.

Sibel Atasoy – 12.02.08

İstanbul

Soruları Hazırlayan: Nil Özçelik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir