Fantastik Kurgular ve “Gerçek”

Lacan’ın kullandığı anlamıyla “Gerçek”, simgesel düzenin, yani dilin ve onun çevresinde kurulmuş olan uygarlığın yasalar sisteminin görüp anlamlandıramadığı şeydir, tekinsizdir, “Gerçek”e ancak gözucuyla ya da yüzümüze kapattığımız ellerimizin parmaklarını aralayarak kaçamak bir bakış fırlatabiliriz. O bakış simgesel düzenin önünde ve öncesinde varolan imgeler dünyasından geçer, “Gerçek”i orada bulunan bir ya da birden çok şeye benzeterek anlamlandırmaya çalışır. Ancak her benzetme bir ötekileştirme olduğu için (“Benziyor, ama tam olarak değil!”) bu anlamlandırma, simgesel düzende varolan yerleşik anlam ilişkilerinin birini ya da birkaçını bozar, altüst eder; onları yadırgatır.

Dorian Gray’in Portresi, tümüyle gerçekçi bir Viktorya dönemi romanı sayılabilir–di, eğer o tek fantastik imge, sahibinin günahlarının kefaretini yüklenerek yaşlanan, çirkinleşen portre imgesi olmasaydı. O tek imge bile, varolan simgesel düzenin içinde bir çıban başı, “bilimsel” Viktorya çağı insanlarının “bu da ne canım,” diye burun kıvıracakları, ama görmezden gelemeyecekleri bir huzursuzluk kaynağı olarak, gerekli yadırgatmayı sağlar bize.

… 20. yüzyılın ikinci yarısı hem düşünce ve kuram alanında, hem de sanata yaklaşım tarzında önemli bir değişikliğe sahne oldu. Aydınlanma Çağından başlayan bir inanç sistemi, insan aklının oluşturduğu yasa ve kuralların “nesnel” gerçekliği bir bütün olarak bilip açıklayabileceği inancı sarsıldı, yerini çeşitli relativist, bilinemezci, kuşkucu yarı-kuramlara bıraktı. Bunun sanat ve özellikle de edebiyat alanındaki sonucu, “bugün ve burada” geçerli olan yasalar düzeninin temel hipotez olarak kabul edildiği gerçekçi/doğalcı anlayışın geçerliliğini yitirmeye başlaması oldu. Ya da, daha Hegelci bir dille söyleyecek olursak, “bugün ve burada”nın “nesnel” gerçekliği/olgusallığı sarsıldıkça (yani kapitalist düzen ve burjuva toplumu yapısal tutarlılığını ve hayatiyetini yitirdikçe), akla uygunluğu (yani kurumlarının inanılırlığı) da giderek yok olmaya başladı. Bu gelişme ilk olarak gerçekçi/doğalcı edebiyata darbe vursa da, hemen ardından, yaşadığımız dünyadaki tekinsiz’i rasyonalizm (polisiye) ya da pozitivizm (BK) yoluyla evcilleştirmeye çalışan alt-türleri de sarstı. Fantazi edebiyatı bu nedenle bilimkurgunun zayıflamasıyla eşzamanlı olarak yükselişe geçti; gerçekçi/doğalcı edebiyattaki fantastik unsurlar bu dönemde hızla artmaya başladı. Kuşkusuz bu ikinci eğilimin (ki kimi zaman “fantastik gerçekçilik” diye de adlandırılıyor), daha ziyade, hiçbir zaman Batı Avrupa rasyonalist/pozitivist geleneği içinde yoğrulmamış eski sömürge ya da düpedüz Şarklı çevre ülkelerde ortaya çıkmış olması da boşuna değil.

1002. Gece Masalları-Sunuş’tan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir