Dünyayı Durdurmak

Yerinde çakılı kalmıştı, hiçbir yerini kıpırdatamıyor ve hissedemiyordu. Ama bir şeyler onu dimdik ayakta tutuyordu. Bu öyle bir görüntü getirmişti ki, Carlos için dağ, tepe, yer, ufuk diye bir derinlik yok gibiydi. Hatta düşünce, duygu diye bir şey kalmamıştı. Hepside yitip gitmişti. O artık özgürce uçar gibiydi.

Bu halin ne kadar sürdüğünü kestiremediği bir anda birden sanki bir şeyin vücuduna çarptığını hissetti. Sanki güneş üzerinde patlamıştı ve o güneşi ufuk çizgisi üzerinde görmüştü. Doğruca o ufka baktı ve sonra hafif hafif de olsa ‘’dünyanın çizgilerini gördüğünün farkına vardı.

Çevresindeki her bir şeyi her yönden ÖRERCESİNE saran olağanüstü beyaz floresan ışıklanmaların bolluğunu algıladı. Gözlerini kırpıp yeniden açıp baktı. Çizgiler oldukları gibi durmaktaydılar. Çevresindeki her şeyin üzerine doğru uzanıyor ya da onların içinden çıkıyor gibiydiler.

Bu durum ona bir sonsuz gibi gelmişti. Ama beklide birkaç dakikaydı yaşadıkları süre. Dünyadan ve bedeninden ılık, yatıştırıcı bir şeylerin fışkırdığını hissetmişti. BİR SIR KEŞFETTİĞİNİ BİLİYORDU. Öyle yalın bir şeydi ki bu. Hiç tanımadığı bir duygu seline kapılmıştı. HAYATINDA ÖYLESİ BİR İLAHİ ÖFORİ DUYGUSUNU, ÖYLESİ BİR DİNGİNLİĞİ, ÖYLESİ BİR HERŞEYİ KUŞATAN KAVRAYIŞI DAHA ÖNCE HİÇ TATMAMIŞTI. Fakat bu gördüğü ya da aldığı hali anlatması yada düşünmesi bile olanaksızdı. Onu ancak BEDENİ BİLMEKTEYDİ.

Carlos arabaya binerek doğruca DON Juan’ın evine gitmek için yola koyulur. Eve vardığında DJ tek başınadır. Yaşadıklarını anlatmaya başlar. Juan ise onu can kulağı ile dinler. Sonunda da ekler: DÜNYAYI DURDURMUŞSUN işte der. Bunun için de yardımlarından dolayı Genaro’ya teşekkür etmelisin

Carlos’un yaşadığı gerçeğin ne olduğunu şu cümleleriyle belirginleştirir Juan.

‘’Senin içinde duran o şey, insanların sana bu dünyanın nasıl bir yer olduğuna ilişkin anlatageldikleriydi. Anladın mı? Herkes bize, doğduğumuzdan bu yana dünyanın FALANCA FALANCA ŞEKİLDE, FİLANCA FİLANCA BİÇİMDE OLDUĞUNU ANLATIP DURMUŞTUR. ELBET BİZİM DE DÜNYAYI ONLARIN ANLATTIĞI ŞEKİLDE GÖRMEKTEN BAŞKA BİR SEÇİMİMİZ YOKTUR.

Büyücülerin ve sıradan insanların dünyaları birbirinden farklı olmayıp aynı dünyada, her şeyin aynı olduğu ve bu işin sadece GÖRMEK olduğunu anlatır Juan. Ola ki sen GÖRMENİN insanın yalnızca iki dünya arasına, sıradan insanla büyücülerin dünyası arasına sokulduğu zaman gerçekleştiğini öğrenmişsindir. Sen şu anda o iki dünyanın tam ortasındasın. Görmeyen herhangi bir büyücü de senin gibi çakalla konuştuğunu sanır. Ama GÖREN bir kimse bilir ki buna inanmak, büyücüler aleminde çakılıp kalmaktır.

Ixtlan Yolculuğu

Muhteşem bir bölüm bu. Belki de kendi görüşüme onay bulduğum için böyle söylüyorumdur, ki öyledir 🙂

Ben bunu (büyücüler alemine çakılıp kalmayı), Oyun Kuramı’nda, oyun evrenlerine sonsuzca hapsolmak şeklinde tanımlamıştım.

Oyunun mükemmel maddesi ve manası, insanın bilerek ya da bilmeyerek  ilgisiyle şekil alır ve sonsuzca sürebilir.

Şimdi hemen bunu unutalım. 

Çünkü Dünya yani dişi cinsi, deşifre edilmekten nefret eder.

Ve onun gazabına uğramak istemeyiz.

Bilecek ancak bilmediğinize kendinizi ikna edeceksiniz.

Görecek, görmemiş gibi yapacaksınız.

İsterken istemiyor gibi olacaksınız.

Kendin olmadan kendin olmayı başarmalısınız.

Yani İKİ arada BİR derede kalınız.

(BKÖ’den alıntı)

 

 

 

2 Yorumlar

  1. yusuf eryigit says:

    Bende bütün gün dünyanin durusuna kafa yormustum, demekki birileri zamani durduracak.
    Burada zamanin durdurulmasi,ki bu ayni zamanda dünyanin durmasi yukarida bahsedildigi gibi degil.
    Yani Carlos hem zamanla birlikte duruyor, hemde onu farkedebiliyor bu olanaksiz birsey.
    Dünyada yasamin durmasi demek, yansiyan filmin durmasi demektir.
    O anda bir ucak havadaysa orada asili kalir, bir kelebek ucar haldeyse yere falan düsmez, zamanin durdugu anda oldugu yerde kalir.
    Dünyanin icinde bulunan tüm canlilar ayni anda durur ve gerekirse orada yillarca bile bekleyebilirler.
    Zaman yeniden harekete gectiginde hersey kaldigi yerden devam eder ve bunu insanda dahil hicbir canli farkedemez.
    Tanri bile o anda bir canli bedeninde ise, o bile farkedemez.
    Bunu ancak baska sistemde yasayanlar farkederler.
    Onlar o anda iceri girip gerekli tadilati bile yaparlar.
    Ve dünya yaratilandan sonra kim bilir kac kez zaman durdu.
    Hatta ufoyla gelip buradan mal bile götürebilirler, istedikleri insanlari alabilirler.
    Bu konu müthis heyecan verici ve en az on sayfa yazilabilir.
    Bu hem bilimsel, hemde mantiksal.
    Eger bu konuda ciddi bir yazima girilirse bugüne kadar inandigimiz bircok teori yerle bir oluyor.
    Belkide ileride yazmaya calisirim.
    Fakat yazmis olsak bile birsey degistiremiyoruz, degisiklik filmin kendi icinde yapilmali.
    Bu konu baska bir konuyu beraberinde getiriyor.
    Sadece on kisi icin alti milyar insan harekete gecip dünyayi döndürebiliyorlar.
    Bakiniz orada yeni olarak yasayan sadece on kisi fakat bin yildir duran dünya sirf on kisi icin harekete gectiginde, alti milyar insan o andaki zaman dilimini yasayabiliyor.
    Ve su anda yasadigimiz ilk yaratilan dünyami? yoksa onun klonlanmis hallerinden birisimi.
    Ben en az yetmis klonlamadan birisinde oldugumuzu saniyorum.
    Yani su yasadigimiz yer ilk yaratilan orijinal dünya olamaz.
    Bir baska konu ise su anda biz zamanin neresindeyiz?
    Yani ilk orijinalin ömrünün bir milyar yil oldugunu düsünelim, biz simdi bu bir milyarin neresindeyiz?
    Orta bir yerdemi yoksa sonlarami yaklastik?
    Bir baska konu ise her klonlamada bir devletin basi cekiyor olmasidir.
    Burada su anda Amerika basta görünürken, bir baska klonlamada Osmanli imparatorlugu devam ediyor.
    Bir baskasinda ise Íngilizler basi cekiyor.
    Bir baskasinda ise Saddam Amerikayi kolonilestirmis durumda.
    Ve her yerde yasayan insanlar aynen bizler gibi hissediyorlar.
    Biz su anda ne anliyorsak, onlarda onu anliyor.
    Ve etrafta gördügünüz herkes gercek anlamda yasiyor degiller.
    Bunlarin bircogu baskalari icin dirilmis vaziyetteler.
    Bir anlamda ölüp dirilen zombi gibiler.
    Bundan dolayi anlatilani anlamiyor, semanin disina cikamiyorlar.

    Birde bu devamli dönen zombiler arasina sonradan ilave yapilir, bir anlamda film montajlanir.
    Bu sonradan montajlanan cok ileri boyutta bir program olsa bile, zombilerde bir degisiklige gidemez.
    Ancak zombilere bakarak kendisini gelistirir.
    Filmin montaj nedenide bu zaten.
    Hikmetli bir kral kendisine bir aile cikarabilmek icin bile dünyayi harekete gecirebilir.
    Cikaracagi aileyi bu zombilerin programina baglar fakat aileyi cam fanus gibi korumaya alir.
    Deprem olup zombiler toprak altinda kalsa bile, kralin ailesine birsey olmaz.
    Ve önceden ne yasandiysa her seferinde aynisi yasanir.
    Tipki su andaki gibi.

  2. says:

    Yusuf bey, bu konu gerçekten de çok önemli ve kritik, tabi siz bunu hemen tanıdınız. Umarım bu tanıdıklığınızı bütün için “hayırlı projeler” üretmekte kullanırsınız.
    Amerikada senaristler ve tabi yönetmenlerin de bu konudan kısmen haberi var ve kendi düş güçlerinin elverdiği ölçüde meseleyi işliyorlar. Örneğin; star dust (yıldız tozu), matrix gibi filmler ve şu anda gösterimde olan Heroes, Terminatör, Lost gibi diziler yoluyla çeşitli denemeler yapıyorlar!
    (İsmi hemen şu an aklıma elmeyen pek çok dizi var bu konuda)
    Burada en önemli soru şu; “hangi proje, kritik kütleyi aşacak?” Çünkü dünyanın genel gerçekliği bu şekilde beliriyor.
    Hep söylediğim gibi; sorumluluk sahibi hayalciler/düşünürler e ihtiyacımız var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir