Dişi bilinç BİZ bilinçliliğidir.

Kadın bilincinin her zaman ilişkiyi, yani “biz”i ön planda tutması, dişil ilkeyle özdeşimi ve eril ilkeyle bağlantısı, onun bütünden kopmasını engelleyici faktördür. Dişi bilinç BİZ bilinçliliğidir.
Eril Bilinç için ilişki her zaman ayrışma ve denetimle, karşı karşıya olmakla birliktedir. Bu tanımlama eril bilincin ilişki modelinin, aslında “ilişki” yi (=birlikteliği) sabote eden bir çelişkiyi barındırdığını gösterir: Eril bilinç yaklaşırken uzaklaşır. Sözsüz, tanımlamasız, ayrışmasız birlikteliğin savunucusu dişil bilinç ise her zaman bağlantıyı vurgular. Ancak dişil bilincin ilişki şemasının da bir tehlikesi vardır: Bireyselliğin törpülenmesi, sınırların silinmesi ve ben-bilincinin sönmesi (Neumann).

Dişil bilinç, çıkış noktasıyla, kaynakla, ana merkezle bağlantının bilincidir; anacıl eylemin bilinçliliğidir. Ancak varoluşu için dışarı doğru (merkezkaç) bir eyleme gereksinir. Bu eylem ise ana merkez çıkışlı, dışa açılımlı eril bilinçtir. Dişil ilkenin savunduğu “biz bilinci”, kendisini BİZe göre tanımlayan, BİZe karşı sınırlayan ben-bilinci ortaya çıkmadan olanaksızdır. Zira bilinçlilik ilişkiyi gerektirir. İlişkinin ön koşulu ise farklı iki birimin, yani birbirini “kendinden ayrı” olarak tanımlayan karşılıklı bilinçliliğin varlığıdır.

Deli Dumrul’un Bilinci kitabından kısa alıntılar yaptığım yukardaki bilgiler gerçekten de dikkate değer parlaklıktalar. Bu fikirler içimde tam olarak karşılık buldular ve aklıma ilişkili başka şeyler de getirdiler.

BİZe, kavram itibariyle  “Toplumsal Bellek Bileşimi” diyebiliriz sanırım . İnsanlık, birleşmenin kaçınılmaz olduğunu özünden biliyor ve bin yıldan fazladır da (belki ne yaptığını pek de bilmeden) birleşmenin pratiklerini yapıyor. Fakat TBB öyle bir ince ayar istiyor ki, onu tutturmak şimdilik mümkün olamadı. Birey bilinci oluşmadan terennüm edilen ya da denenen BİZ oluşumları gerçek biz değil, korkmuş BENler cemaatleri oluyor.

Toplumsal Bellek Bileşimi için benim görebildiğim ince ayar şöyle bir şey:

  • TBB, değiştirme, yönlendirme talep etmez. Her bir katılımcıyı olduğu haliyle muhafaza etmenin büyük bir hazine olduğunu bilir, çünkü varlığını ve gelişimini buna borçlu olacaktır.
  • TBB, temelde samimiyet eşiğini geçmiş olmayı gerektirir. Olduğu gibi olmaktan ne gurur ne de mahcubiyet duymayanların natürel bir bileşkesidir.
  • Bir özelliğin eksikliği diğer özellik için zarurettir, işte tam da bu sebepten şeyleri dönüştürmeye çalışmak yalnızca bireyselliğin tahrik ettiği aslında çaresiz bir taleptir.
  • TBB, güven gerektirir, tapınma değil. Yoldaşlık ve dayanışma gerektirir, fikir birliği değil. Fikir birliğine varmak için icat edilen (konsensüs gibi) yöntemler, TBB ruhuna uygun düşmez. Fikir birliği olan yerde gelişme olmaz. TBB, uygun adım yürümek değildir ki o şekli köprü yıkar!
  • Kendiliğindenlik her konuda bir düstur gibidir.
  • TBB, doğrudan gerçek bellek bileşimidir. Topluluk içinde her bir bireyin gerçek belleği hem kendine hem de toplu kullanıma açılmıştır. Bu tamamen bir gönüllü işlemidir, reklamı yapılmaz, pazarlama taktiği işe yaramaz. “Dâhil olan” herkesin kazandığı bir yöntemdir.

Bilinçli olmayanın göbeğinde oturan dişil ilke, eril ilkeyi doğurur. Bu onun yaratıcı eylemidir. Ancak eril ilkenin ayrışma/özgürleşme ve kendini, kendisi olmayan’a göre tanımlama eylemi sayesinde dişil ilkle “biz bilinci”ni oluşturabilir.

Sa

12 Yorumlar

  1. Turan says:

    “”Birey bilinci oluşmadan terennüm edilen ya da denenen BİZ oluşumları gerçek biz değil, korkmuş BENler cemaatleri oluyor.””

    Sibel, bunu cok iyi söylemissin. Ben olusmadan saglikli biz olusacagini zannetmiyorum. Olusmamis ben biz olusturmak icin korku ile baski altinda tutulur.

    Sibel, sen söyle demissin:

    “”TBB, güven gerektirir, tapınma değil. Yoldaşlık ve dayanışma gerektirir, fikir birliği değil. Fikir birliğine varmak için icat edilen (konsensüs gibi) yöntemler, TBB ruhuna uygun düşmez. Fikir birliği olan yerde gelişme olmaz. TBB, uygun adım yürümek değildir ki o şekli köprü yıkar!””

    Sence gelisme neye baglidir? Fikir birliligine mi, yoksa güvene mi? Seni yanlis anlamdiysam sen gelismeden yanasin. Bana tam tersi gibi geliyor. Fikir birligi olusturmak icin ki yapilan caba ile gelisme gerceklesebilir. Konsensüs bulmak icin insanlar fikir catismasina giriyorlar, cünkü onlar bu catisma olmadan kendi fikirlerinin de dogru olduguna inanmiyorlar.

  2. says:

    Burada meselenin özü sanırım, her fikirin, onu algılayanın pozisyonu itibariyle doğru (ama tüm fikirlerin olduğu gibi EKSİK) olduğunu bilme aşaması. Bunu zihnen bilmek yeterli değil kalben bilmek lazım. İşte TBB her fikrin doğru ve eksik olduğunu kalben bilenlerce oluşturulabilir.
    Her fikirden insanın bir araya gelmesi gerekmiyor. Şüphesiz insan kendine yakın frekanslarla uyum sağlayacaktır. Fakat uyum sağlayamadıklarının fikirlerinin de doğru olduğunu hala bilmeye devam eder. Onları dinler, ne deyip ne yaptıklarını samimi bir ilgiyle takip eder (içinde husumet duyguları uyanmaz), ancak o an itibariyle katılmadığı fikirlerin eylemi içinde olmaz. Buna mukabil, katılmadığı fikirler kendi fikirlerine yeni açılımlar getirme potansiyeline sahiptir.

    Gelişme için kavgaya ve vahşete gerek yok, oyun oynadığını bilmek, gereken yarışma duygusunu canlı tutacaktır.
    Bu oldukça zor bir konu farkındayım. Çokince ayarlar gerekiyor 🙂

  3. Turan says:

    Ben de zaten savastan kastim senin deyiminde “oyun”du.

    Baskalarinin fikirlerine katilmadigimizda kendi fikirlerimizin dogru oldugunu zannediyoruz, yine de karsi tarafin fikrine saygi götermek, yani dinlemek bazen zor oluyor. Galiba insan bu konumda kendi kendini pek önemsememeli…

  4. says:

    Tam anlatamadım. Karşı tarafın “fikrine saygı duymak”bir haldir şüphesiz, bugün Avrupanın bir çok yerinde bu duruma rastlanabilir. Ancak benim söylediğim bunu kapsayan bir haldir. Örneğin saygı halindeki avrupa şöyle der: “tamam katılmıyorum ama fikrine saygı duyuyorum. Eğer seninle kontakt kurmamı istersen doğrusu nedir sana öğretebilirim!”

    Bu durum bir çeşit “abicilik” oynamaktır ve haller içinde de ehveni şerdir.
    Oysa anadolu bilgeliğinde her deyişte de şahit olduğumuz daha kapsayıcı halde şu vardır: “senin bulunduğun yerden bakıyorum ve fikrinin DOĞRU olduğunu görüyorum, doğru bildiğin yolda git. Ben şu an bulunduğum yerden gördüğüm DOĞRUlarla meşgul olacağım bir süre. Gün olur devran döner, yine karşılaşırız bir yerde!”
    Biraz hicvettim ama niyetimi anlatabildim mi acaba?

    1. says:

      Son cümlen :”Galiba insan bu konumda kendi kendini pek önemsememeli…” çok doğru: çünkü kapsayıcı HAL’e geçebilmek için oturduğun yerden kalkıp karşıdakinin yerine geçebilmeli insan böylece onun fikrinin de doğru olduğunu anlayabilir.
      Oturduğun yerden kalkabilme ise kendini önemsememekten geçer. 🙂

  5. Turan says:

    Sibel,

    “agabilik” yapmanin ne demek oldugunu cok iyi anliyorum da söyle bir problem daha var. Sen Anadolu insaninin empati kurdugunu söylüyorsun. Dogrudur. Fakat her empati kurdugumuz insan kendi görüsü icerisinde dogruyu savunabilir ama ona biraz daha “disardan” (objektif tam diyemiyorum, cünkü objektifligin olmadini da biliyorum) baktigimizda yanildigini fark ediyoruz. Cünkü bazi düsünce hatalari vardir. Bunlari gördügümüzde yine mi “sen haklisin” dememiz gerekiyor? Yanlis oldugundan emin oldugumuz birseye neden yanlis diyemiyelim ki? Sibel, bakiyorum da seninle tartisilmaz ya :-))) Sen herkese Nasrettin Hoca gibi hak verirsin :-)))

    1. says:

      “Sen de Haklısın” diyemiyor isek, onun yerinden bakmaya üşeniyoruz, ya da kendi yerimizden kalkmak istemiyoruz demektir. Bu da normal, sadece mekanizmanın nasıl çalıştığını anlatmaya çalışıyorum. Ben de bazen üşeniyorum, eski bir yazım için (bazen Yirmidört saat önce yazılmış olan bile) diyorlar ki “bu sonuca nasıl vardın, bu yanlış”, Onu söylediğim halden uzaklaşmışım, yeniden o noktaya dönmem lazım ve bazen bu bana yorucu geliyor! Diyorum ki, onu söyleyen sibeli aratma şimdi bana, boşver önemsemeyelim” :))) Tabi bazen de gerçek bir ilgi hissetiğimde canımı dişime takar onu (her kim söylediyse) bulurum.
      Burada konumuz şu, eğer yerinden kalkmaya (mevcut halinden) istekliysen çoğu kez insanların söyledikleri ya da yaptıklarının eksik ama doğru olduğunu deneyimleyebilirsin. Bu duruma “HAL gezginliği” diyebilirim.
      Şu yazı da bu konuda biraz fikir veriyor aslında: https://sibelatasoy.com/?p=3558

  6. says:

    Bi noktayı da az düzeltmek istiyorum, Hal gezginliğini yapabilen Anadolu bilgeleri var demiştim, şüphesiz anadolu insanı diye genelleştirmek yanlış olur. Dünyanın her yerinnde bunu yapabilen var henüz yapamayanlar var.

  7. Turan says:

    Sibel,

    bana sabrederek herseyi acikladigin icin tesekkürler. Söylediklerine aklim evet diyor ama kalbim baska yerlerde. Umarim o da bulur kemalini….

  8. says:

    Asıl sabrın için ben teşekkür ederim.Kalbinin olduğu yer hakiki halindir ve önemli olan da odur. Buna tüm varlığımla saygı ve sevgi duymaktayım.
    Daha önceleri de hep söylediğimiz gibi “haklı çıkma” gayreti, dünyadaki hemm güzelliklerin hem de çirkinliklerin başlıca sebebi.
    “haklı çıkma” gayreti insanın kendine biçtiği, biçmek zorunda olduğu “değer” ile ilgili görülüyor hem doğru hem de eksik. Çünkü “”haklı çıkma” ve yanlışı düzeltme gayretinden vaz geçersen, kendini değersiz ve faydasız bulabilirsin ki bu feci olur ve binlerce yıldır oluşturmak için kanlı gözyaşları dökmüş olduğumuz “birey olma” merhalesi çökebilir! Ciddi söylüyorum çökebilir, yeniden bilinmeyenin kucağına dönebiliriz. Eğer herşeyi bitirdiğimizden, olgunlaşmış meyve gibi yere düşmüşlüğümüzden dönse idik bilinmeze bu harika olurdu ama öyle değiliz henüz.
    İşte ben o ince ayarı bulmaya çalışıyorum tüm varlığımla; “hem kendimizi önemsemeyip hem de birey olma halimizi sürdürebilir miyiz?”
    Kendimi pek de önemsemediğim halde değerli olduğumu hissedebilir miyim?

  9. Turan says:

    “”Kendimi pek de önemsemediğim halde değerli olduğumu hissedebilir miyim?””

    Kendimizi pek önemsememek kendimizin de diger insanlardan pek fark olmadigini anlamaktir galiba. Her insan ayni degere sahip oldugunda taraf tutmanin bir anlami olur mu? Bence degil. Benim ile senin aranda hic fark olmayinca, ayni zamanda herkesi de önemsemis olmayiz mi? Cünkü ayni degere sahibiz…

  10. says:

    Evet aynı değere sahibiz 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir