Bu fikirler aklınıza nereden geliyor?

Genel bir kural söylemem gerekirse, başlangıç aşamasının dış bir olay tarafından harekete geçirilmesi mümkün olsa da, bu aşama zihnin dışında bir yerden gelmez; bilinçli zihnin fark edemeyeceğiruhsal içeriklerden, GarySnyder’in nefis deyişiyle “kırılmış”içsel ve dışsaldeneyimden kaynaklanarak zihinde doğar.

… Ben, yani yazar, yapıtımı yeniden okuduğumda ve onu gözden geçirmeye, yeniden biçimlendirmeye, düzeltmeye oturduğumda okurumun farkında olmam, onunla işbirliğine girmem uygun ve sanırım gereklidir. hatta sırf iman gücüyle onların, o bilinmeyen, belki de doğamamış kişilerin, sevgili okurlarımın gerçekten var olacaklarını iddia etmem gerekir. yaratıcı anın kör, güzel kibrinin incelmesi, kendini fark etmesi, açık görüşlü bir hale gelmesi gerekir. sorular sormalıdır, mesela:bu gerçekten benim söylediğimi sandığım şeyi söylüyor mu? söylediğimi sandığım her şeyi söylüyor mu? işte bu aşamada kendimin, yazarın okurlarla olan ilişkisini doğasını, yapıtında sergilenen haliyle sorgulamam gerekebilir. Okurlarımı itip kakıyor, yönlendiriyor, onlara üstünlük taslayıp gösteriş mi yapıyorum? onları cezalandırıyor muyum? birikmiş ruhsal zehirlerim için onları çöp tenekesi olarak mı kullanıyorum? ya söylediğime inanırsınız kahrolasıcalar ya da görürsünüz gününüzü mü diyorum? onlarla körebe mi oynuyorum, peki bundan hoşlanacaklar mı? onları korkutuyor muyum, peki amacım bu muydu? onlara ilginç gelecek miyim, yanıt olumsuzsa ilginç gelmeye çalışmam gerekmez mi? onları eğlendiriyor, onlarla şakalaşıyor, cezbetmeye mi çalışıyorum? Oynaşıyor muyum? Hipnotize ediyor muyum? Onları benimle birlikte çalışmak üzere yapıtıma davet ediyor muyum, kışkırtıyor muyum, çekiyor muyum- benim tasavvurumu tamamlayan kişi olmaya, okur olmaya çağırıyor muyum onları?
Çünkü yazar tek başına yapamaz bunu. Okunmayan öykü öykü değildir, kağıt hamuru üzerine düşmüş küçük kara işaretlerdir yalnızca. Okur, okuduğu zaman canlandırır onu: yaşayan bir şey, bir öykü kurar.

… Bunun en iyi ilacı bence okumaktır. İki yaşındayken bir dili öğrenmiş olup o gün bu gündür bu dili konuşan insanlar, belli bir haklılık payıyla, ana dillerini bildikleri inancını taşırlar. Ancak bildikleri konuşma dilidir; az okurlar, çöp okurlar ve fazla yazmazlarsa, yazıları yaklaşık olarak konuşmaları iki yaşındayken neyse o olacaktır. Epey bir pratik gerekecektir. İnsanın daha basit ilkelerini bile bilmediği bir aletle karmaşık müzik yapmaya çalışması sanırım yazarlığa yeni başlayanlarda en yaygın görülen zaaflardan biridir.

Yazarlar güzel bi şeyi uzaya fırlatıp sonra da onun yanarak düşmesini seyretmeye alışmak zorundadırlar. Ayrıca yapıt kendi başına havalanıp yazarın tasarlayıp hayal ettiğinden çok ötelere, bildiğini bile bilmediği yerlere uçtuğunda, denetimi elden bırakmayı da öğrenmelidirler. Tüm yapıcılar ruhun faaiyetlerine pay bırakmalıdır. Ancak bunu hak edebilmek için çok ve özenli çalışmalı, sabırla da beklemelidirler.

Ursula k. le Guin, kadınlar rüyalar ejderhalar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir