AKA mı Catom mu?

Claytronics Nedir?
Işınlanmanın veya bir maddeye yer değiştirtmenin bilimsel adı teleportasyon. Ne yazık ki, günümüz insanı için ışınlanmak henüz hayal. Ancak iki bilim insanı Seth Goldstein ve Todd Mowry’ın araştırmalarının önümüzdeki yılların ilgi odağı haline geleceği de kesin. Ne yapıyor bu iki araştırmacı?
Bilgisayar bilimcisi bu ikili, insanların 3 boyutlu fiziksel görüntülerini çoğaltacak akıllı bir ürün geliştirmeye çalışıyor.
Eğer her şey yolunda giderse bir internet bağlantısı ile kendinizi bir başka mekana yansıtabilecek ve bir tutam ‘akıllı nano toz’ ile kopyanızı birleştirebileceksiniz.

Şu “akıllı nano toz” bana bir çok yerden tanıdık, örneğin gezgin şamanın yolunda (Lemuryan bilgisinin uzantısı) bir varlık biçimi olarak tanımlanan AKA; fiziksel evrenin temel maddesidir, Hawaice olan kelimenin birçok anlamından öne çıkanlar: Yansıma/Ayna/Gölge/Öz şeklinde sayılabilir. Katı, eterik, saydam her yoğunluktaki madde; düşüncenin AKA’yı dönüştürmesi sayesinde ortaya çıkar ya da göz limitlerinin aralığına girer.

Doksanlı yıllar boyunca beni büyüleyen şu kuantum özütü.”gerçekliğin mükemmel doğası, bilinçli gözlemcinin katılımını bekler”, bana 1999 yılında Sırıtkan Kırmızı Ay’ı yazdırdı. Yazarken öylesine coşkuyla kendimden geçmiştim ki o sıralarda bu kitabı okuyan hemen herkese bu hissin transfer olduğuna şahit oldum 🙂 Ve aradan geçen 16 yılda adeta dünyaca (belki benim gördüğüm dünya) çağ atladı ve iletişim çağına geçildi.
“Gerçekliğin mükemmel doğası, bilinçli gözlemcinin katılımını bekler” uzunca hayatımda ezberleyebildiğim tek cümle olmuştur (ezber kabiliyeti olmayan biri için büyük başarı)

Bir de şu çizim var bugün:

TRUTH

Daha komplex bir boyuttan bakabilseydik “truth” dediğimizin de başka “true” lar oluşturduğunu görebilecektik hem de ona bakanların sayısı kadar çok ve değişik düzeylerde. Malum insan algıları evreninde “mutlak gerçek” yani hakikat anlamında kullanılan “truth” boş bir beklentiden öteye geçmez. Neden? Çünkü gerçeklik;  ortaklık gerektiren bir durumdur ve bilinçli gözlemcinin katılımını bekler 🙂

Nedir o halde hakikat?

“Mutlak gerçek” insan algıları dünyasında yok sayılır çünkü “var” demek için tanımlamaya muhtacız biz. Truth yani hakikat (tanrı da diye bilirsiniz); öyle ya da böyle tanımlanmaya çalışıldığında sayısı sonsuz true’lar yani doğrular ortaya çıkar.
İşin püf noktası: Tanımdır.
Hakikat tanımsızdır, fakat biz tanımlamak için dünyaya geldik ve onu her çeşit şekilde kendi birikimimiz, total enerji kalıbımız uyarınca tanımlar ve ifade ederiz, budur insanın doğası 🙂
Ve ben bunu seviyorum.
Bu sebepten, resimde “truth” olarak verilen obje de true’lardan biri olabilir.  Sadece üç boyuttan bir doğru olduğunda hemfikir olabiliriz.
Hakikat sadece bir biliştir, bir içe doğmadır, tarif edildiğinde doğru’ya dönüşür.

Gerçekliğin mükemmel doğasının, bilinçli gözlemcinin katılımını beklemesi işte budur, her insan her anında, hakikatin ebeliğini yapar ve onu varlık alemine katar, doğanlar, doğrular olarak 🙂
Tüm doğrular (Don Juan’ın da söylediği gibi)bir nevi saçmalamadır fakat şu insan saçmalamaları bana ne kadar sevimli ve hoş geliyor (kendiminki de dahil tabi) bilemezsiniz hahahahahaha…  “Ayrılık” fantazisi”ne bir kere girilince bu durum kaçınılmaz olur, bilecek ancak bilmezden geleceksin yoksa yaşayamazsın.
İnsanın, hem hakikati doğurmaya hem de sonrasında hangi evlatları “doğruları” ile yaşamayı tercih edeceğine dair özgür iradesi var. Bu oyunu zenginleştiren ve yaşanabilir kılan da bu bence.

Not:  İnsan tanımlanmamış bi şeyi ne somut ne de soyut anlamda göremez, anlayamaz. Bu sebeple insan olmanın doğası tanımlamak yeniden tanımlamaktır, başka çare yok. E tabi her insan her bir frekansı başka türlü tanımlama, hatta her anında onları da farklı tanımlama kapasite ve özgürlüğüne sahip. Ayrıca bu tanımlama işi de, tek bir insanın hayatı ile ilgili değil, tüm insanlık tarihi boyunca insanlar bilinçsiz biçimde bu tanımlama faaliyetini birbirinin üzerine bindirerek, körlerin fili yoklayarak her bir parçasını keşfetmeleri gibi oldukça zahmetli bir şekilde yapmaktalar. Sonuçlar bize ana lisanı ile miras olarak geçirilmektedir. Tabi fil örneğinde filin kendi mutlak gibi sunulur, oysa bilinçli varlıklar/insanlar, parçalardan bütüne gitmektedir, yani ortaya fil mi yoksa kaplan mı ya da koca bi çınar mı çıkacak belli olmaz :)))) Üstelik baş ve son lineer bakış açısı olduğundan, olayı son cümlemdeki gibi tanımlamak bile, hem doğru hem de eksik ama her halükarda mükemmeldir. aloha

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir