Şimdi Burada Kendin OL

 

Dostlarım,

 

Gençlere ve çocuklara yaratıcılıklarını gösterebilecekleri alanlar açmak için kolları sıvadık. Haydi iş başına diyoruz J

 

Şimdi burda kendin ol!

Yeni alanımızda, yenidünyayı kurmak üzere, “şimdi burda kendin ol” projesi ile karşınızdayız. Bu proje kişilerin her türlü yeni fikir, hayal ve projelerine açıktır. Bize ulaşan her yaratıcı fikri dikkatle okuyacağız, her ay aralarından beş tanesini seçip bu sayfalarda yayımlayacak, sahiplerini elimizden geldiğince ödüllendireceğiz. Ve tabi asıl büyük ödül maviş dünyamıza verilmiş olacak çünkü bir kez dillendirilen hayal/proje artık gerçekleşmeye mecbur olur, ne zaman? Kim tarafından? Bunu tam olarak bilemesek de, gerçekleşmelerine vasıta olduğumuz için kendimizi mutlu ve başarılı sayacağız.

 

Katılım koşulları

Katılımcılarda hiç bir yaş sınırlaması yok ve fakat hepimiz biliyoruz ki, insanda yaratıcılık kapasitesi çok genç yaşlarda en üst düzeydedir. Bana göre hepsi birer sanatkar olan bilim adamları da en büyük buluşlarını yirmili yaş ortalamasında gerçekleştirdiler.

Katılımcılara bir tek uyarımız var: lütfen hayalinizi kurarken sınır tanımayın J

 

Proje katılım alanları

Her alanda yeni ve yaratıcı fikirlerinizle katılabilirsiniz.

 

Katılım tarihi,

Her ayın ilk günü ile son günü arası fikirlerinizi gönderebilirsiniz. Bu fikirler bir sonraki ay kurulumuzca değerlendirilerek sıralama ile yayınlanacaktır.

 

 

Neden böyle bir proje?

Hemen şu an; yeni doğan çocukları, anne-babamızın ve eğitimin bize yaptığı gibi kendi gerçekliğimizi empoze etmemek üzere konumlanabiliriz. Onların kendi devinimlerine izin verir, içlerinde getirdikleri yenidünyayı tarif etmeleri için yüreklendirebiliriz.

Ebeveynlerin İşlevi
 Anne-babanın yeni işlevi sanırım değişmek üzeredir. Elinizde engin bir kaynak var ve onu maksimum düzeyde işlerliğe kavuşturmak için gözü açık ve hatta gerekirse sistemin dayatmasına karşı isyancı/korumacı olmalı.
Dünyanın bugüne kadar tanımlamış olduğu “başarı” kavramı tümüyle değişecektir.
Bunun üzerine biraz düşünmeliyiz galiba.

Bana göre başarı; insanın kendi olması ile doğru orantılıdır.
Ne derece kendiniz olabilirseniz o derece başarılısınız.
Buna ne dersiniz? 🙂

 

Koruyuculuk ne  ölçüde olmalı?

Koruyuculuk kavramı da biraz değişecek, Bunu açmak oldukça zor ve uzun. Ve açıklaması sanırım “başarı” tanımımızda yatıyor.
Düzenle bi alakamız ya da zorumuz yok bizim, biz değişirken o otomatikman değişir.
Biz nasıl değişeceğiz?
 1. Öncelikle “sahip olma” kavramımızı gözden geçireceğiz. Maddi ya da manevi servetimizi korumak adına, aklıselim olmaktan vaz geçmeyeceğiz. Biz çocuklarımızın sahibi değiliz. Çocuklar topluma aittir. Sadece anne-babanın tohumlarından oluşmadı o meyve. Bütün çocuklar, gezegen tozlarından beri devam eden yaradılış hikayesinin toplam deneyim ve bilgisini içeriyor.
Bu sebeple, benim çocuğum bir yana, diğer milyarlarcası öte yana demiyeceğiz. Gönülden demiyeceğiz.

2. İşte tam bu sebeple, çocuğumuz doğduğu andan itibaren, nesneleri ve varlıkları ona tanıtırken; “bu senin, bu babanın, bu dedenin” diye ayrımcı talimatlarla şartlandırmayacağız. Özne kullanımımız sadeleşecek; “biz” çok kullanışlı hale gelecek.

 

Şimdi size soruyorum, yetişkin insan oluncaya kadar sizden bişey öğrenen her hangi bir yetişkin oldu mu?
Yoksa çoğunluklar gibi, size de tüm yetişkinler, bütün gayretleriyle, doğru bildiklerini öğretmeye mi çalıştılar?
Bana eski düzende her kişi, kendi öğretme vaktinin gelmesini hısla bekliyormuş gibi geliyor. Adeta acı çıkaracakmışçasına… Yetişkin olana dek hiç bişey öğretememişliğin, yaratıcılığını gösterme alanı bulamamışlığın acısı 🙂

“Biz”, yeni dünyanın ferdi olmaya aday olmuşlar. Örneğin ben adayım.
Parmak kaldırıyorum 🙂
Sadece olamazsam eleneceğimi bildiğimden değil, yürekten parmak kaldırıyorum.
Ben önemli değilim. Onbinlerce yıllık insanlık tarihi ve onun çabaları önemli.
(lütfen bu sözümde bir iddia bulmayın, sadece emeklerinin heba olmasına gönlü elvermeyecek, herhangi bir anne duygusuyla konuşuyorum.)

 

Yenidünyanın geçerlilik zamanı: şimdi ve yeri; burada
Bir bayrağa ihtiyacı var mı bilemiyorum ama olsaydı, konuşan bir bayrak olurdu ve “kendin ol” derdi.
Eğer bu üç öğeyi birleşirirsem; şimdi, burada, kendin ol

Yenidünya, kendin olan orijini gerçekleştirme dünyası.
Hani eskiden, dünyayı çok ciddi etkilemiş olaylar baz alınırdı ve onlara bir ÇAĞ ismi verilirdi. Bildiğimiz o çağların hepsi eski dünyada kalacaklar.
Eskiden biri çıkıp buna benzer şeyler söyleyince ütopya denilirdi 🙂
Gelecek geldi. Geçmiş zaman ve gelecek zaman fiil çekimleri birbirlerini tam şu anda nötr yaptılar.
Ne olmakta olduğunu görmek için dikkat kesilmek lazım.

Çocuklar, genetik birikimle, gezegen tozlarından anne babasının dölleme anına kadar olan tüm deneyim birikimimine sahip olarak geliyorlar.
Çocuk doğduğunda, onun algıları açıktır ve gözleri gerçekte olan (ve fakat şu anda bizde kapanmış olan) enerji dünyasını görür. Çocuğun baktığı realite, bir takım renkli ışık telciklerinin ordan oraya devindiği, canlı bir ağ yumağıdır.
(Fizikçilerin dediği gibi; orada bir kıpırtı vardır sadece.)
Biz çocuğa, bize miras kalmış olan dünyayı tanıtmaya başlarız, aslında olmayan bir dünyayı.

 

Biz körüz. Fakat daha da beter olan, kör olduğumuzu bilmiyoruz!
Çocuğa algısına çarpan enerji devinimlerini nasıl yorumlaması gerektiğini biz öğretiyoruz!
Bu korkunç ötesi bir sorumluluk. Kör olduğunu bilmeyen birinin yegane olasılık zannettiği eften püften bir dünyayı algılatmaya çalışıyoruz. Ve dört yaşını bitirdiğinde, çocuğu da kendimiz gibi kör yapmayı başarıyoruz!

Aslında bu bir çeşit gerilim filmidir.

Ne demek istediğimi daha rahat ANlayabilmek için, aklıma Saramago’nun “körlük” kitabı geldi. (Bu büyük yazarın, gerçekten muhteşem kitaplarından biriyle tanışmanıza belki vesile olacağım için şimdi yeniden sevindim.)

 

–Umarım İndigolar yada Kristaller yardımcı olur bizlere?

Yardımcı olabilmeleri için kendimizi değiştirmeliyiz, mümkün olabildiğince, en azından kör olduğumuzu bilsek, herşey yoluna girecektir. Böylece patronluğu bırakırız (çocuk üzerinde), daha eşit ve açıkçası haddini bilen bir ilişki yöntemi bulabiliriz sanıyorum. 🙂

Ayrıca şunu belirtmeliyim ki, indigo ve kristal çocuk kavramının yeryüzüne düşmüş(!) olması tesadüfi değildir. Kör olduğunu anlayan ebeveynler ortaya çıkmaktadır…

 

Sevgilerimle

Sibel ATASOY

5 Yorumlar

  1. Teşebbüsünüz için tebrikler inşallah katılım yüksek olur.0-12 yaş derece alanlara vereceğiniz ödüllere katkıda bulunmak isterim.Müsaade ederseniz sevinirim Başarı dileklerimle tekrar Tebrikler

  2. says:

    Dileğiniz çok sevindirici fakat yeterince duyuramadığımız için sanırım henüz başvuru olmadı 🙂

  3. éli says:

    ‘KÖRLÜK’ yapıtını çOk önceden hatırlayacaktık.. (
    ; ben de el kaldırıyorum.. ‘kıpırtı olan’a ”””’k’atkı”””’ için .. ( fizikçi de öyle demişken )
    Saramago okumadım, ne zaman adı ile rastlaşsam bana uzakta/yabancı -outsider- geldi; fakat proje’n ‘parmak kaldır!’ diyor; Saramago’dan ‘körlük’ü okumaya başlayarak, parmağımın göstereceği noktaya konumlamaya başladım beni; büyük adamlar için dikilmiş heykellerde bir uzuv hep bir yere yöneliyordu..
    tANrıça, yükü ile bilinmeyen bir yöne yönelen karıncayı ‘görme’ isteğim ‘yum’ağa-a’ sarar mı beni?
    ”Gelecek geldi. Geçmiş zaman ve gelecek zaman fiil çekimleri birbirlerini tam şu anda nötr yaptılar.”
    Gram/matikal -grammer ya da- evren notaları/çizgileri çizmek!
    Dil, genel/geçer bir ‘proje’ olmak ile insanlığın en güçlü hipnoz aracına nasıl dönüştü?
    Destanlar, söylenceler; arkaip yaşam plonjeleri ”toplumsal bellek”e götürmede birer dilsel hipnoz ‘araç’ı olarak görülebilir mi?
    Proje adını verdiğin yazıların üstüne çokça ‘rüya’ladım ve hipno-edilmiş olan süreğenden uzakta olmamız isteğini/arzunu gördüm ..
    ..

    1. says:

      “Dil, genel/geçer bir ‘proje’ olmak ile insanlığın en güçlü hipnoz aracına nasıl dönüştü?”
      Dualitik varoluş gereği her edim kendi olmaması ile mümkün olabiliyor. Bir konunun başlangıcı hangi niyetle olursa olsun, karşı niyet için otomatik cevap hakkı doğuruyor. (Bu fizik kanunları ile açıklanabilir doğal bir refleks, yoksa projenin içine düşman kuvvatler sızıyor gibi görmeyelim, ki bir çok film, kitap ya da mit bu durumu öyle açıklıyor çünkü ancak “düşman” simgesi ile durumu anlatmak mümkün olabiliyor..
      “Destanlar, söylenceler; arkaip yaşam plonjeleri ”toplumsal bellek”e götürmede birer dilsel hipnoz ‘araç’ı olarak görülebilir mi?”
      Doğru, DİL, Toplumsal belleğe götürmek için bir araç, ama aynı zamanda oradan koparılma aracı da! Koparılmış çünkü???? Bunun üzerine düşünmek lazım. Zaten toplumsal belleğin içinde yaşanırken ne oldu da dil gerektii? Kendime göre cevaplarım var ama doğrumudur değil midir bilemem tabi.
      “Proje adını verdiğin yazıların üstüne çokça ‘rüya’ladım ve hipno-edilmiş olan süreğenden uzakta olmamız isteğini/arzunu gördüm ..”
      Doğru görmüşsün, arzum tam olarak “uzak kalma” mıdır yoksa “seçimli olabilme” farkındalığı mıdır?

  4. ..Endless.. says:

    “Sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum, biz zaten kördük, gören körler mi gördüğü halde görmeyen körler…”
    Okumam gereken kitap sayısı gün geçtikçe artıyor, sayenizde.. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir