Şikayet mekanizması

Dünyanın halinden, komşularınızdan, eşinizden, çocuklarınızdan, ebeveyninizden, amirlerinizden, çalışanlarınızdan, yöneticilerden yani ilişkide olduğunuz olmadığınız herşeyden şikayet etmeyi bırakın artık; çünkü ne size ne de dünyaya bir yararı olmuyor.(pardon size dolaylı bi yardımı oluyor tabi)

 

Şikayet mekanizması, yani kendi kendine ya da başkalarına söylenip durma hali, bir an için görmüş olduğunuz (ve hoşlanmadığınız)gerçekliğin daha çok yerleşmesine, diğer anlarınıza da kalıcı olarak tutunmasına sebebiyet verir.

 

  1. etap: fiziksel-duygusal-zihinsel ya da ruhsal alanda hoşunuza gitmeyen bi şey olur. Hoşa gitmeme duygusu fiziki bir rahatsızlığa gebedir; çünkü aslında insan “-1, +1 ve nötr” yani bundan hoşlandım-bundan hoşlanmadım fazı arasında mekik dokuyan bir mekanizmadır. Eğer oluşan ŞEY, negatif/hoşlanmadım fazında ise insan o şeyden hemen uzaklaşmak ister. İşte sorun da burada başlıyor.
  2. İnsanın, (Gurdjieff’in deyimi ile makina insanın) hoşlanmadığı bişeyden uzaklaşabilme yeterliliği yok, Don Juan Matus ise bu durumu “acizliğine düşkünlük” olarak tanımlıyor. Oysa eğer insan bir an için durup düşünse önünde iki seçenek olduğunu görebilirdi:
  • a) Hoşlanmadığı durumu ortadan kaldırmak: Harika ve kesin bir çözümdür. Fakat maalesef bunu yapabilmek için yeterli enerji çoğu kez insanda birikmemiştir. (çünkü her gün periyodik olarak üretilen insana ait farkındalık enerjisi, gündelik saçma sapan şeylere yönlendirilerek bitirilmiştir.)
  • b) Eğer ortadan kaldırmak mümkün değilse, hoşlanılmayan durumun pozitif gölgesini bulmak ve ona sığınmak (hiç bişey tek yönlü olarak varolamadığından, her iyi şeyin kötü, her kötü şeyin iyi gölgesi mutlaka vardır, fiziki bir gerçeklik olarak bu çift kutupluluk kaçınılmaz). Halk arasında bu işleme “bükemediğin eli öpmek” de denir. Buradaki öpme işlemi kerhen olmamalı gönülden olmalıdır; çünkü olayın pozitif yansımasını bulduk ve gönülden iman ettik.
  1. Görüleceği gibi hoşlanılmayan durumdan iki çıkış yolu varken, şikayet mekanizmasını işletmek göz göre göre çözümsüzlüğe tıkılmak anlamına geliyor. Normalde hiç bir insanın kendisini bu pozisyona sokmayacağını bildiğimden, sebepleri gerçekten de araştırdım. Ve gördüm ki; şikayet, masumane yapılan bir çeşit çaresizlik ifadesi değil, tam tersine taammüden enerji çalma işlemidir.
  2. Sürekli şikayet edip duran, aynı şeyleri bıkıp usanmadan senelerce tekrar eden insan, hem kendisini dinlemek durumunda bırakılmış insanlardan ve hem de bizatihi evrenden enerji dilenmektedirler. Gerçekten bu yol da bir başka enerji temin yoludur, bunu itiraf etmek zorundayım; fakat bunun evimize giren hırsızın (şikayeti dinlemek durumunda kalandan çalınan) yaptığından ya da dilencinin (kendi iç konuşmasıyla evrene şikayet ederek) durumundan bir farkı olmadığı kolayca anlaşılabilir. Bana göre iyi ve kötü olmadığı için bu yolu tercih etmişliğin de sakıncası yok.
  3. Şikayet yolu ile enerji temin etmenin benim gördüğüm kadarı ile çok zor olan bir yönü var; bu temin şekli bir anlamda mehter takımının hareketine benzer, her an şikayet halinde olunduğu için kişi, şikayet ettiği hususları diğer hoşlandığı anların üzerine de yapıştırmaktadır. Güneşli bir günü boya kalemleri ile karartmak gibi, böylece şikayetçinin her anı, hoşlanılmayan halini alır ve aslında böylece bütün anlar hırsızlığın kapitali olur.
  4. Dünyada nasıl ki profesyonel hırsızlar ve dilenciler varsa, enerji konusunda da profesyonelleşmiş çok sayıda insan var. Yine nasıl ki, bazen insan profesyonelce hırsızlık mesleği yapmadığı halde şartlar gerektirdiğinde, küçük/büyük hırsızlıklar yapabiliyorsa, yine enerji konusunda da zaman zaman her insan bu yola başvurabiliyor. Fakat bunlar profesyonel olmadıkları için kendilerine epeyce zarar verebiliyorlar. Hırsızlık ve dilencilik meslekleri genelde aile mesleği olarak nesilden nesile aktarılıyor, bu konuda da dikkatli olmak lazım.
  5. Korunma yolları: aslında bu konuda yalnızca kendi amatörce yöntemimi aktarabilirim, bir kere profesyonellere karşı hiç acımam yok, mümkün olduğunca uzağa atarım kendimi. Bir kaçını bu çarktan kurtarmayı denedim, başarılı olamadım. Aileden gelme profesyoneldiler. Amatör şikayetçilere ise daha farklı davranıyorum. İçinde bulunduğum duruma göre benden almayı düşündüğü enerjiye isteyerek geçit veriyorum; fakat limitsiz değil, kendimi de öldürmeye niyetim yok. İçimden belli bir süre tanıyorum. Süre bitince kalkıp gidiyorum. Ya da tanıdığım süreden önce tükendiğimi hissedersem yine aktarımı kesiyorum. İşte böyle şeyler… (Bu yazı ne işe yarayacak onu da bilmiyorum)

 

 

Sibel Atasoy

23.04.08 – Beylerbeyi

3 Yorumlar

  1. […] yazı da sanırım bu konuyla oldukça ilgili görünüyor, göz atmak isterseniz, bakınız: https://sibelatasoy.com/?p=136 Tags: adrenalin, ızdırap | Posted in Gurdjieff- Maji, […]

  2. ..Endles.. says:

    :))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir