SİBEL ATASOY İLE SON ROMANI “LANİAKEA” ÜZERİNE…

Her kitap her okuyucusuyla bir daha yazılır. Hayal dünyanıza yol verin, o da gerçekliğinize yol verecektir.  Me ke aloha pau ole (sonsuza kadar dost kalalım.) Sibel Atasoy

Sibel Atasoy’un son romanı LANİAKEA – Anayurt Lemurya Üçlemesi –Birinci cilt olarak Cinius Yayınlarından çıktı. ”Şimdi unuttuğumuz her şeyi yeniden hatırlama zamanı” diyen yazar, bu kitabıyla zihin ötesi bir yolculuğun ve yeni bir dünyanın kapılarını açıyor bizlere. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz küçük bir söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.

img_20160529_090556

Yazma motivasyonunuz nedir?

-Kısaca, “ne yazabileceğim konusunda merak” diyebilirim.

Laniakea’yı yazarken kurguyu önceden mi belirlediniz yoksa olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişti?

-Önceden plan yapmayan bir yazar olduğum biliniyor zaten, Laniakea’da da böyle oldu. Sadece genel bir fikrim oluyor yazma kararı aldığımda, yazdıkça vizyonlar görmeye başlıyorum ve hatırlayabildiğim kadarıyla onlardan lineer lisanımıza aktarıp, zaptı rapt altına almaya çabalıyorum.

Bundan yüzyıl sonra Laniakea’ nın nasıl algılanacağını düşünüyorsunuz?

-Öngörüleri hiç de boş değilmiş diyebilirler. (Gülüşmeler)

Bu kitabı kimler için yazdınız?

-Bu kitabı, meraklı, keyifli, sevinçli, her yaştan ve her zümreden okurlar için yazdım, okumak istediğim gibi bir kitap yazdım diyelim.

Laniakea’ da günümüz ve gelecek hatta çok boyutlu alanlar arasında gidip geliyorsunuz.  Bu gelecek bir kurgu mu yoksa yazma sürecinde bahsettiğiniz vizyonların bir ürünü mü?

-Hiç hesapta yokken araya giren bir vizyondur 2037 yılı ve pembe çanta. Öyle ki beni bile inanılmaz şaşırttı ve sevindirdi, devam etme gücü verdi. Tahmin edilebileceği gibi PO köylerindeki belirsizlik beni bir hayli yormuştu.

PO’ yu yaratan şey de vizyonel bir süreç miydi?

-PO kavramı önceki iki yıl boyunca çalıştığım Lemuryan Huna bilgisinden geliyor. Kitabın başında teşekkürlerimi sunduğum kişilerle geçen uzun soluklu soyut çalışmalarımın bende mutlaka iz düşümleri oldu. Tüm olaylar vizyoneldir ama benim isim benzetmelerim de bu çalışmaların yol açtığı yeni-eski bir terminoloji ortaya çıkardı.

Uzun yıllardır rüyalarla yakından ilgilendiğinizi ve rüya görüşmecisi olarak çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Laniakea’ da okuyucuya belki de hoş bir sürpriz yapıp bir rüya seansı ve çözümlemesini detaylı olarak işlemişsiniz. Rüyaların kitabınızdaki yerini nasıl yorumlarsınız?

-Özellikle bir rüya seansı amaçlamamıştım ama sönen gerçeklik sebebiyle mevcut bilgisine ulaşamadığımız istihbarat şefini başka türlü konuşturamadım. (gülüşmeler)

A evet kitapta da özellikle ilgimi çekmişti, “sönen gerçeklik” sizin kullandığınız yeni bir kavram mı? Daha önce böyle bir tanımlama ile karşılaştığımı hatırlamıyorum.

-Olabilir belki ilk kez ben kullanmış olabilirim bunu. Gerçeklikler insan dikkati üzerlerine çevrili olduğu için, bizzat insanın içinde bulunan MANA gücü sayesinde varlık alemlerinde bulunmaya muktedir oluyorlar ve bu dikkat sürdükçe sonsuzca ömürleri var. Fakat bu romandaki olayların geliştiği şekilde bir olay vuku bulduğunda, bir gerçeklik dilimi aniden insan dikkatinden kaçıyor ve susuz kalmış bir bitki gibi belli zaman içinde sönüyor.

Şimdi hatırladım, kitapta sıkça önümüze çıkan “Silkinme” kavramı var, bu da mı sizin yeni bir tanımlamanız? Ve nedir silkinme gerçekten?

-Evet olabilir, vizyonlarda o hareketi/oluşu gördüğümde buna en uygun silkinme kelimesini yakıştırdım. İzin verirseniz içeriğini açıklamayayım, bunu okuyucuların her biri kendi hislerine göre yorumlasınlar.

Laniakea’ da anlatılan gelecek hepimizin özlemini çektiği güzelliklerle kurulu. Kitabı bitirdiğimizde o geleceğin bir parçası olma isteğini okuyucuya veren şey nedir sizce?

-Belki yazarken yaşadığım için duygularımı yoğun biçimde okuyucuya aktarabilmeyi başarmışımdır, ne dersiniz? Sadece tahmin.

Kitabı okuyan herkesin yanıtını çok merak ettiğini düşündüğümüz son bir sorumuz daha var size. Serap dünyaya dönerken, bir başka geçitten içeri giren insan olmayan varlık nedir ve nerededir?

-Hah işte ben de onu çok merak ediyorum.( Gülüşmeler ) Öyle merak ediyorum ki sanırım bu motivasyon devam kitaplarının yakıtı olacaktır.

27.Mayıs.2016

Hanife Altuntaş

3.cü Göz Dergisi

13398506_282103795467941_1006506392_n

“Mistiklerin yüzyıllar boyu söyleyip durdukları şey doğru olabilir miydi?

Gerçeklik bir maya, bir hayal miydi? Oralarda var olan şey gerçekte, tınlayan,

engin bir dalga boyları senfonizi, ancak bizim duygularımıza ulaştıktan sonra

bildiğimiz dünyaya dönüşen bir frekanslar ülkesi miydi?”

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir