Psicomagia- PsikoBüyü ve The OA

Bilinçaltının, rüya dilini anlaması akıl dilini anlamasından daha kolaydır. Belli bir açıdan bakıldığında hastalıklar, çözülmemiş sorunları açığa vuran birer mesaj, birer rüya niteliğindedir. Şifacılar büyük bir yaratıcılıkla kendine özgü tedaviler geliştirirler. Onlar herkesin içinde taşıdığı o ilkel, batıl canlıyla konuşurlar.
Usta bir hokkabaza yaraşır numaraları bir mucize gibi gösteren bu halk terapistleri, başarılı bir sonuca varmak için hastasını mucizelerin gerçek olduğuna ve iyileşebileceklerine kati olarak inandırması gerekir. Hasta bu kutsal tuzağa düştüğünde dünyayı mantık sınırlarında değil sezgisel olarak algılamasını sağlayacak bir dönüşüm deneyimler. Asıl mucize ancak o zaman kendini gösterebilir. 
*
Gerçeklik, her ne kadar kendimizi sakinleştirmek için öyle olduğuna inanmak istesek bile, mantıklı değildir. Dünyanın kendisi homojen değil gizemli güçlerin oluşturduğu bir alaşımdır. Gerçeklikten yüzeysel olandan başka bir şey almamak, ne kadar realizm kılığına büründürülse de gerçekliğe ihanettir.
Not: bunu paylaşan-bendeniz-, Boğa görünümlü uzman İkizlerden bozma çaylak Yay dır. O sebeple binlerce paylaşacak güzel cümlesi olan Alehandro’dan kendini tuta tuta ilerleyip bu paragrafta zokayı yutmuştur. 🙂
*
Hermano (pachita isimli yasli sifaci kadin kanali ile iyilestiren ruh), işbirliği yapmaktan kaçınan ve iyileşmeyi içten istemeyen hiç kimseyi iyileştiremezdi.
15675944_1377624118926003_5465857427023489825_o
*
Tedavi için kullanıldığında kocaman bir sihir makinası Tarot.
Yaşam ona teslim olduğun kadar ve benmerkezciligini aştığın ölçüde sana cevap veriyor. Hayatın büyüsüne gerçekten inanıyorum.
Hastalik, evrenle olan bağlarimizin kesilmesidir, güzellik eksikligidir; güzellik de birleşmedir. Psiko-büyü
Urban shaman da hastalığı, AYRI DURMAK olarak tanımlar hatırlarsanız.
Güldugumuz zaman bize acı veren ya da üzen şeylerden sıyrıliririz. Gülmek sıkıntılarımızla aramızı açar ve dügümleri çözer. Anlık olarak bize yardımcı olur. Hizlı ve hafifletici hapşırık kadar iyidir.
Var olduğumuz her şey – biz tırtıl gibiyiz- kelebeğe dönüşene kadar değişmeli. İyileşmek için köklerimizden filan sıyrılmamız gerekmiyor. Sahip olduğumuz her şey bir hazinedir. Bir kısmını kesmek ya da yok etmek gerekmez. Bize bahşedilenleri döllemek veya dönüştürmek gerek. Dünyanın değişmesini istiyorsak dönüşümden bahsetmeyi tercih ederim. Dünyadan bizi değiştirmesini istememeli ya da topluma karşı savaşmamalıyız. Kendi erdemlerimizi tasdik eden kendimiz olamayız.
Meditasyon ile gözlemcilik arasındaki fark:
Meditasyon yaparken bedenini durdurursun ve dikkatini içinde olanlara yoğunlaştırıyorsun, bir nehrin kenarında oturup akan suya bakmak gibi bir şey.
Gözlemlemek de aynı şey; ama aynı anda o nehirde yüzüyor olmak. Yani hem eylem halindesin hem de sana neler olduğunu görüyorsun.
*
Bir bilinç düzeyin var ve bir olayla karşılaşıyorsun. Her bir olay senin için erginleşme testidir. Karşılaştığın olayla ilgili faydalı bir tepki vermeli ve ilerlemelisin. Test, Castaneda’nın da söylediği gibi kendini geliştirmen için bir meydan okumadır.
Çoğunlukla kişilerin, kitlelerin bilinç düzeyi sadece ekolojik bir afet ya da terörizm gibi ciddi sorunlar karşısında değişir. Kitleler arketiplerden korkarlar; çünkü arketipler yüksek bilinç sandığıdır ve bu da değişmek istemeyen kişileri korkutur. Her arketiple karşılaştığımızda bir kişilik çözümlemesiyle karşılaşırız. (Bu durumda gözlemci, Casteda’nın çift dediği ikinci bir bedenin varlığı gibi oluyor denebilir -sibelin notu)
Gerçeklik düşsel açığa çıkışı arar ve birinin iyileşmesi için bir şeylerin olmasını sağlamak gerekir. Mantık çizgisinden çıkan (aykırı) her şey güldürür ya da korkutur.
Gülmek ya da korkmak, sıradan olandan çıkma tepkisinden ibarettir.
Daha önce hiç yapmadığımız bir şeyi yapmaya başladığımız zaman tedavi yoluna girmiş oluyoruz. 
* Castaneda kültündeki “yapmama” eyleminin özgürleştirme etkisi de aynı kurallar çerçevesinden işler.
Kitabın son bölümünde  “Şiirin Delilik tedavisine Uygulanışı” makelesinde, Jodorowsky tarafından bulunan “Psikobüyü, kaybedilmiş toprakları geri almaya çalışır; sanat ve tedavi arasındaki sıkı iş birliğini” der Martin Bakero
 Tamamlayıcı Notlar:
The OA dizisinin ilk sezonunu bitirdim, toplam 8 bölüm. Ne kadar yavaştan almaya çalışsam da her şey gibi o da bitti. Bir gurup olarak başka bir boyuta -bilinçli olarak- gitmenin öyküsünü Castaneda’dan sonra en iyi anlatan kurgu bence bu dizi ve yukarıda alıntılar yaptığım Psiko_Büyü kitabı..
Ezber bozan bir tanecik yetişkin olması bile tüm gidişatı değiştirip dönüştürüyor. Bu hikayede öğretmenin kilit bir rolü var. OA onu görmeye ilk gittiğindeki sahneyi hatırlıyor musunuz? Kadın nasıl da ezberindeki öğretmen repliğini söyleyen bir roldeydi, gözünü bile kırpmıyordu! OA gülümseyerek ona dokundu ve gizli dille numarayı kesmesini söyledi (söylediği böyle değildi ama enerjisi buydu) ve öğretmen anında silkindi ve robot kimliğinden çıktı… ve bir daha da dönemedi. tüm kurgu boyunca gurubun kısmen biz izleyiciler tarafından bile müsamaha görmesi bu yiğit kadın-öğretmen sayesinde oldu. Bu da yetmedi, 50.000 dolarlık çekini gözünü kırpmadan yoldan çıkmış genç üyeyi geri almakta kullandı! hangimiz bunu yapabilirdik? Böylece tam zamanı gelidiğinde beş kişi olabilmeyi mümkün kıldı. Seyrederken hep içimden Allah razı olsun senden yiğit kadın diye hislerle dolup taştım.
Castaneda’ya kitaplarını film yapmak için Hollywood büyük paralar öneriyormuş ama O Don Juan’ı Anthony Quinn’in oynamasını istemediği için kabul edemediğini söylemiş. Bunlar bizzat Alejandro ile bir otel odasında konuşulmuş. Castaneda Alejandro’ya birlikte film yapma önerisinde bulunmuş. Heyecanla proje yapmaya başlamışlar, tam o sırada Castaneda’nın karnına ağrılar girmiş ve ishal olmuş, Alejandro’nun da karaciğerine ve sağ bacağına şiddetli ağrılar saplanmış.Acıyla odanın ortasında yerlerde süründüklerini söylüyor. Alejandro bir taksi çağırıp Castaneda’yı oteline bırakmış. Kendisine de sonrasında büyücü-şifacı Pachita tarafından karaciğer ameliyatı yapılmış. Üç gün yataktan çıkamamış ve kalktığında Castaneda’yı aramış ancak gittiğini öğrenmiş. Onu bir daha görmemiş, hayat bizi ayırdı diyor.
Sonuç olarak Castaneda’ya filmini seyretmek nasip olmadı. Bence TOA’yı izlese beğenebilirdi. Hem Anthony Quinn de yok 🙂))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir