Prestij5 veTulio Kavramı

Konu Başı İçin Bakınız: https://sibelatasoy.com/?p=1928

Bu konu Don Juan’ın velinimeti Nagual Julian ile ilgili. Önce kısaca onu tanıyalım. Nagual Julian, yedi kadın büyücü ve birçok çömezle birlikte bir çiftlikte yaşıyor, çevreye karşı, yedi kızkardeşi olan dini bütün bir toprak sahibi olarak görünüyormuş. Sözlü ya da felsefi öğretime inanmayan ve oldukça garip uygulamalar yoluyla büyücü yetiştiren biri diyebiliriz. Onun yöntemlerini tek bir kitapta toplamak mümkün olsaydı eminim hepimiz için büyük kolaylık olurdu J

Nagual julian’ın velinimeti Nagual Elias, önce aynı yaş, boy ve yapıda dört adam bulmuş ve onlara ispanyolca sayısına uygun olarak, Tuliuno, Tuliodo, Tulitre ve Tulicuatro isimlerini vermiş. Tulio uygulaması “denetlenen deliliğe” bir alıştırma olmak üzere planlanmış.

Amaç bu dört kişinin tek bir kişi; Tulio olarak görünmelerini sağlamakmış!

Onlar önce işe Tulio’nun görünüşünü tinden istemişler, bu niyet ile yapılıyormuş (istenirse bazı ritüller eklenirmiş, etkisi artsın diye). Bunu kolaylaştırmak için Nagual Elias, onları çok ufak ve ırak bir depolama odasına koymuş ve orada tin onlarla konuşmuş. Tin önce türdeşliklerini niyet etmeleri gerektiğini söylemiş. Dört haftalık  mutlak yalıtılmışlıktan sonra hepsi de aynı özelliklere sahip olmuşlar.

Nagual Elias, niyetin onları kaynaştırdığını ve bireyselliklerinin el değmeden kalacağının kesinliğini kazanmış olduklarını söylemiş.

Böylece ortaya çıkarılan Tulio karakteri, Don Juan gibi büyücü çömezleri üzerinde eğitim amaçlı kullanılmaya başlamış.

Çömez eve ilk geldiğinde, bu dört adam sürekli onun önüne Tulio karakteri ile çıkmaya başlamış, ve sanki tek adammışlar gibi devamlılık gösterisinde bulunurlarmış. Tabi onların bu gösterisinin inandırıcı olmasının pekiştiricisi evdeki büyücü kadınlarmış. Çünkü onlar da tulioların tek kişi olduğu şeklinde davranış içindelermiş!

Çömezi yönlendirildiğinin (tek bir Tulio’nun varlığına) dışında her şeye karşı kör bir hale getirmeleri üç aylık dikkatli ve sürekli eylemlerle olanaklı olabilmekteymiş. Üç aydan sonra görmezliği öylesine belirginleşmiş ki (!) Tulioların artık dikkat etmeleri gerekmiyormuş bile. Evde doğal olarak davranmaya başlamışlar. Hatta kimliklerini aynı tutan giysiler giymeyi bile bırakmışlar ve çömez bu ayrımı ayırt edememiş!!!

Eve yeni çömezler geldiğinde Tulio’lar bu uygulamaya yeniden başlamak zorunda kalıyorlarmış tabi.

Tulio’lar, nagual Elias’ın zaferleriymiş, onlar  ayırdedilmezliğin özüymüşler. Onlar öylesine harika iz sürücülermiş ki, tüm işlevsel amaçlar için sadece biri var oluyormuş. İnsanlar hergün onları görüp konuşmalarına rağmen, ev sakinlerinin (büyücüler) dışında hiç kimse dört Tulio olduğunun farkında değilmiş J

 

Los Tulios

http://www.geocities.com/tmontgari/pag16.html

 

Peki bu ne işe yarıyor derseniz, Çömezin sessiz bilgiye girişi için kırması gereken devamlılığı ona anlatmak, gerekli şoku yaratmak için yeri geldiğinde kullanılıyor. Örneğin Don Juan’ın sessiz bilgiye girişi için hazırlanan o muhteşem nehre atma senaryosu, o an için fevkalade başarılı olmasına rağmen aradan bi kaç gün geçince DJ yeniden devamlılığına geri dönüvermişti. Öyle bi kaç kez kafa kırmak yetmiyo! J)) Bunun üzerine Nagual Julian, DJ için gayet hoş bir Tulio gösterisi hazırlıyarak onu darmadağın etmeyi başardı.

İşte Tuliolar böyle bişey, sürçü lisan ettiysek affola, gökten üç elma düşmüş…

 

İşte ikiziyle BİR adam olan sihirbazın durumu da yukarıdaki kavramı çağrıştırdı bana.

Filmdeki kadınlara gelecek olursak (gelmesem mi!), belki bu konuya benden daha çok dikkat etmiş olanlarınız vardır, ne de olsa bir kez izledim filmi. Kısaca söyleyebileceğim şu; kadınların sezgileri çok güçlü, bu konuya özellikle vurgu yapılmış. Örneğin sihirbazın karısı, onu gerçekten sevdiği zamanı anlayabiliyordu; çünkü ikizlerden yalnızca biri seviyordu onu! 🙂 Diğeri rol yapıyordu eşinin yanındayken. İkizlerin yaptığı gibi sevinci ve hüznü ve kişiliği paylaşan bileşik bir yaşama geçildiğinde, evlilik kurumunun iflas etmekte olduğunu anlıyorum, filmde bu;  sihirbazın karısının kendisini asmasıyla sembolize edilmiş. Hatta bırakın evliliği onun bir öykünmesi olan metres kurumu bile yürümüyor!

Filmde beni en çok üzen galiba Tesla’nın durumu oldu. Ne büyük bir yalnızlık?! Gezgilerin her daim başına gelen türden. Ve ışınlama teknolojisinin en basit açmazıyla takdim edilişi. Yönetmen bu konuya fazla el atmıyor.

Sonuçta sihirbazın yarısı idam edildi, diğer yarısı da Sağır’ı öldürüp (zaten o fazla yaşamazdı, bıraksan intihar ederdi gibi geliyor bana), kızını yanına aldı. Sanırım bir köşeye çekilip sanatını kızına öğretecektir.

Aynı dönemde yapılan ve bence adı daha çok duyulmuş olan İllizyonist filmini Edward Norton sebebiyle dikkatimi çektiğinden zamanında izlemiştim ve açıkçası Prestij’i çok daha derinlikli buldum.

 

Şimdilik aklımda kalanlar bu kadardı.

9 Yorumlar

  1. sihirbazın karısı, “bugün beni sevmiyorsun” der filmde birkaç yerde.sihirbazın ikizinin sihirbazın yerine geçtiği sahnelerdir bunlar..:)

    sevgili sibel, ellerine sağlık..keyifle okudum..film üzerinden yaptığın açılımlar, teorik bilgilerin, gündelik yaşam içindeki uygulamalarını görmek açısından çok faydalı oldu..yazının geneli üzerinde elbette konuşulacak çok şey var ama, tinin kendini göstermesi, tinin işaretini görebilme noktası en önemlisi gibi geliyor bana şu anda..o işareti kaçırmak, treni kaçırmak gibi bişey galiba:)..tekrar teşekkürler..

  2. says:

    Hakikaten ibretlik sahneler var, oldukça etkileyiciydi. Gerçi kaçırdığım pek çok detay vardır; çünkü hem bir kez hem de beklentisiz olarak öylesine seyrediyordum. Hazırlıksız yakalandım 🙂

  3. digitürk kullanıcıları moviemax kanallarında denk gelebilir bu filme..ben de sadece bir kez izledim ama senin yazılarından sonra birkez daha izlemeyi istiyorum.

  4. sultan says:

    yazıda geçen “sağır” imgesinin yorumlanışının negatiflik taşıdığını düşünüyorum. oysa bana o karakter daha yakın gelmiştir.
    velhasılı kelam sağır ölmez filmin sonunda… yanan evin bir odasında -dikkatli bakılırsa- beklemektedir.
    işte benim aklıma takılan nokta da 100 sayısı… ve aslında filmi izlediğimde her gösteride birinin ölüp diğerinin prestij bölümünü sergilediği kanaatinde değilim:) ama sahne arkasından başka bir yere götürülen kişilerin ölü olup olmadığı bence soru işareti taşır. neden öldürsün ki sürekli? ve o zaman neden 100 kere yapsın bunu?? sanmam… hem belki de o son gösterideki yorumlanan ölüm endişesinin nedeni “ayarlanan” bir olgu olabilir. gösterideki mühendisin son gösteride sahne arkasında istenmemesinin nedeni de bu olabilir… yoksa sağır (bence değil) her zaman ölümlerinin görülmesi olasılığı altında olurdu. bence kimsenin insan kopyasından haberi yoktu çünkü saklanıyordu ve kendisini taşıttırıyordu başka bir yere… ama son gösteride ayarlanmış bir boğulma ayarladı ve o yüzden gergindi….
    aklımda soru işareti kalan bir nokta var. ilk ışınlanma zamanı… kopyası ya da kendisi öldürüyordu karşındakini. kim kimi öldürüyordu? ve bir anda “elini kirletme” tümden değişimindeki ana kaynak bu mudur? “bu sefer başaramazsam yaşamanın anlamı yok” demişti ve sonra öldürüyor.biri buna karşı çıkarken kendisi tarafından öldürülüyor. bilmiyorum:) ilk kopyayla ilgili konu bence fazla sanal; irdelemek istemiyorum fazla:):)

  5. Ufuk says:

    Geride kalan diğerini öldürüyordu. Birde filmin sonunda 100 tane ceset gösteriliyor su tanklarının içinde. Yani 100 defa bir kopyası ölüyor “sağır” ın.

    Ama başta yaptığı bir “sığır” lık film boyunca devam ediyor. Nasıl olsa kopya kendisi. 2 kişi sürdürüp giderlerdi bütün gösteriyi. Neden öldürüyor hep birisini?

    1. says:

      Mesele sessizlik içinde anlaşma ve paylaşma meselesi. Ya kopyası her gün prestije çıkmak isterse ya da o alkolik aktör gibi kendini ele verirse? Diyosun ki bunlar artık aynı kişi, fakat insan zaten kendiyle kavgalı, değil mi? Çözüm ikizler gibi hem ayrı kişiler olup hem de paylaşmaya boyun eymekte sanırım.

  6. “sağır” tinin sesini duyamadığı için “sağırdır”.diğer sihirbazın gösterisinin arkasındaki “şey” i çözemediği için, hırsa kapılmış ve gözünü bürüyen bu hırsla akılamaz bir işe girişmiştir.” “gösteride ki mühendisin son gösteri de sahne gerisine alınması” tesbitiniz doğru değil.bu kişi sağırın ustasıdır.sağır ona numarasını ilk kez gösterdiğinde kesinlikle bu gösteriler boyunca sahnenin arkasına geçmemesini söyler üzerine basarak..son gösteride, ikizi olan sihirbaz sahnenin arkasına geçmek isterken, önce oradaki bir çalışan tarafından durdurulmak ister ama bi şekilde aşağıya inmeyi başarır..olayı gören sağırın ustası da oraya yönelirken, sağır onu durdurur ve sahnenin o tarafına geçmesini istemediğini hatırlatır kendisine..kaybolan kişiler aşağıda su tankına düşerler her defasında..ve “kör” görevliler, gösteri sonrası gizlice bu su tanklarını bir arabaya yükleyerek başka bir yere taşırlar..son gösteride su tankında boğulur sağır..ama prestijdeki sağır bi süre ortadan kaybolur ve daha sonra hapishanedeki ölümü bekleyen ikizi olan sihirbazı lordxx olarak ziyarete gider..yanında idam edilecek adamın kızı da vardır.lordumuz aynı zamanda, biten gösteriden arda kalan teçhizatı almak ister ve alırda.ve bunun nedeni sizinde bahsettiğiniz filmin en son karesinde gizlidir.biz ortada artık tek sağır kaldı ve o da ikizi olan sihirbaz tarafından ( diğer ikiz kendini feda eder ve idam sehpasına o gider çünkü) gösterilerini sergilediği tiyatroda vurularak öldürüldü derken ve çıkan yangının ve final sahnesiyle koltuklarımızdan kalkmaya hazırlanıyorken, duvarın dibinde sessizce ayakta duran sağırı görürüz..lordxx, aleti kullanmış ve bu kez belki de ikinci sağırı bir garanti olarak hayatta tutmuştur.diğer sorunuza gelince..sağır ilk kez aleti kullandığında kendisi kabindedir ve karşısında birden bire ortaya çıkan diğer sağırı görür.anlamıştır.hemen yanıbaşındaki silaha uzanır ve kopyası/kendisi diğer sağırı, gözünü kırpmadan vurur….sevgiler:)

  7. sultan says:

    ilk kopyalamada kopyasını öldürdüyse…o zaman her gösteride kendisini öldürüyor mantığı olur. tabi kopya tıp tıp benzemiyorsa (başka bir kimliği varsa) mesela idda edilen gibi biri boğulurken diğeri hayattaysa ve hissedemiyorsa prestijdeki diğerininin ölümünü bence biraz garip duruyor….
    ve yine benim tek izlemli mantığıma göre hergün kendini öldürmüyordu…neden gerek duysun? “kendi” diyoruz bir başkası mantığı olmayınca zaten birkaç kendi aynı şeyi programlanmış gibi (gözünü biriyen hırs) yapabilir. ve belki de öldürülen gerçek sihirbazdı… zaten gösterilerle ilk kopya arasındaki fark da bu. eğer aşağı inen öldürülüyorsa o asıl sağır olan olacaktır ki bunu istemez gibi.. çünkü makinede olan dışarıda oluşanı vuruyordu.o yüzden acaba kendisinin ölümünü mü imzalamış oluyordu. diğer kopyalar ise zaten makineleşmiştir… yani onlardan bekleyebilirsin bolca el kirliliği… işte biraz çelişkiler var benim bakış açıma göre…:):)

    öyle değilse bile…

    bence film içinde bazı tutarsızlıklar var.

    ve sanırım tinsizlik olgusuna da katılmıyorum. yorumlama ve zihinde yaratma olgusu.bunu defalarca kendimde görmüşümdür ama zihnin yorumlama ötesine geçmeyi diliyorum. bence pek felsefi bir film değildi… bir “for vendetta” gibi olamaz vesaire…
    ruhsal bir veri gayreti yok ama siz ne açıdan bakmak istersiniz????
    sibel hanımın güzel yorumlama yeteneğine teşekkürlerimi sunarım:) çok güzel bir görü ve bakış açısı…
    sevgilerimle…

  8. says:

    Yorumlar için teşekkürler, galiba hepimiz bi kere daha izleyeceğiz 🙂
    Bir de şöyle bir ek yapmak isterim; felsefi ya da ruhsal bir film yapma isteği zaten çoğu kez başarısız kalıyor; çünkü bilinç (yönetmen ve senaristin kendini sandığı şey) işe karışıp genellikle filmi didaktik hale getiriyor. Oysa tonalde herhangi bi olgu üzerine amaçsızca iyi bir eğiliş çoğu kez farkında olmadan inanılmaz gizler çıkarıyor ortalık yere!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir