Perilerin gerçek Dünyası ve Yorumlar

Bedeninin daha ince dış kısmının içini görmeme ve daha sık dokulu kısmı kişinin onun içini gördüğünü düşündürtecek kadar seyrek olmasına rağmen, bunun bir hayvanın fiziksel bedeninden çok daha basit olduğunu açıklamalıyım. Başlıca iç organ bizim ancak kalp diye adlandırabileceğimiz, bir insan kalbinin yaklaşık bulunabileceği bir yerde duran pırıltılı ve nabız gibi atan bir merkezdir. Açık altın rengidir. Atması insan kalbine çok benzer fakat sadece içeri ve dışarı atma tarzındadır. Aktif olduğunda hızlı, sakin olduğunda yavaştır. Bu organ onun canlılık merkezidir ve her tarafındaki hayat akımlarını sirkülasyonunun kaynağı gibi görünür, dolayısıyla bir cins kombine bir kan ve sinir sistemi gibi olan ilkel bir dolaşım sistemi vardır. Baş özel bir yapıdadır, fakat peri başına çok fazla odaklanmaz çünkü birinci derecedeki deneyimi duyguları ve yaşamın kendisidir. Ender durumlarda, meraklıyken veya düşünmeye çalışırken, başı içinden gelen altın ışık benzeri bir ışıkla bir miktar parlar.

Hiç bir şey yemediğinden sindirim sistemi gibi bir şeyi yoktur, fakat bir ağzı ve yüzünün diğer organları vardır. Tanıma devam etmeden önce bu kalp merkezinin bir özelliği olduğunu belirtmeliyim. Peri bunu kontrol edebilmektedir ve çevresindeki şeylerle, özellikle canlı varlıklarla bu sayede temasa geçmektedir. Bir bitkiyi yanıtlamak istediğinde kalbinin bitkinin nabzıyla aynı oranda atmasını sağlar. Bu senkronizasyon .onları birleşik hale getirir. Peri yaşamının sırrı ritmdir. Her cins peri (hava, su, toprak, ateş perileri) türüne ve kendi kişisel doğasına bağlı olarak, bu ritmik kuvvetin sınırlı ve belirli bir aralığında dünyaya gelir. Söz konusu ara­lıkta hayatiyetinin ritmini arzuları ve hisleriyle kontrol eder.

Bu kalp ritmi vasıtasıyla çevresindeki şeylerle canlısal bir temas halindedir. Fakat dışarıdan gelen bir etkiyi algılaması ve buna tepki vermesi için O varlıkla bir kimlik senkronizasyonu içinde olması gerekmez. Yani onda bizim duyu mekanizmamıza karşılık . gelen bir şey vardır. Baştan aşağı duyularla örülüdür ve dolayısıyla duyusal izlenimleri göz veya kulak gibi be1irgin organlar vasıtasıyla değil, her tarafından genel fakat keskin bir tarzda alır. Ona duyum veren şeyleri adeta emer. Bununla beraber bedeninin belli yerleri buna özgüdür ve oralarda daha şiddetlidir. Örneğin, bir cins gözü vardır ve bir şeyi iyi görebilmek için döner gibi görünür, fakat arkasındaki görünür bir şeyi de algılayabilir çünkü tüm bedeni o şeyin ışınımını hisseder. Güzel kokan çiçeklerin parfümünü içine çeker yani koku alma duyusu vardır, üstelik her yönden. Örneğin bize hiçbir kokusu yokmuş gibi gelen çiçeklerin de kokusunu algılar, Yani bu duyuları bizimkinden daha hassastır. Fizik bir bedeni olmadığı için tat alma duyusu yoktur ve yemek yemez. Fakat seslere ve müziğe karşı tüm bedeniyle tepki verir. Bazen kulak çıkıntılarına benzer sivri görünümlü bir organı vardır. Fakat sesi bedenlerinin her yönünden alırlar. Bu kulakların, sesi yorumlamaya hizmet ettiği düşüncesindeyim.

Ortalama peride yüz hatları bizlerle kıyaslandığında eksiktir. Özel bir organda yerelleşmiş gibi görünen tek duyu görme duyusudur. Çünkü peri kişinin yakınına gelip göz atmaz. Göz hatları belirgin değildir ve çoğunda göz kapakları, kaş veya kirpik yoktur, çünkü böyle şeylere ihtiyacı yoktur. Sık olarak burun benzeri bir çıkıntı ve bir prensip olarak kulak imajı vardır. Ağzı çizgi şek1indedir, hiç kırışıksızdır ve keyif ve hoşnutluk hislerini ifade etmek için az bir şey kıvrılır (ki aslında tüm formu bu hisleri çok daha canlı biçimde ifade eder), ancak ağzını nadiren açar ve göründüğü kadarıy1a dişleride yoktur. Gü1ümsediği zaman ağzı yan1ara doğru çekilir ve eğlendirici bir şekilde uzar, fakat ağız ve gözlerin etrafında hiçbir kırışıklık meydana gelmez. Yüzü hafif güneş yanığı tondadır ve bir çeşit kürke benzer yeşil bir yosunsuyla çevrilidir.
(Perilerin gerçek Dünyası)

Kitabın yazarı daha bir çok ayrıntıyı vermiş periler hakkında belli ki bir görücü. Böyle deneyimleri olan frekanslarımız var mı merak ettim?

  • YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Benim bir kez oldu.Neden bilmiyorum perilerin olup olmadığını hiç düşünmemiştim görene dek.Gördüğümde ise sistemin ihtişamı ve her bir yaşam birimine gösterilen özenin,taşkın taşkın ağlamama sebep olmuştu.Evimizin minik üyesi muhabet kuşumuzun ölümünde oldu.Minik kanatlı mor renkli peri,kuşumuz öldüğünde ortaya çıkıverdi.Sanıyorum yaşayan her canlı ölünce kısa bir ‘bocalama’ evresi geçiriyor.Tam o noktada ise başka varlıklar ortaya çıkıyor.Kuşumuzun yanda durdu önce sonra etrafında uçtu onu sakinleştirdi ve birlikte evin odalarında uçup yok oldular.Peter Pan’ı yazan bence peri görmüş.Çünkü tüm detayları ile aynıydı.Etraflarında sanki simler uçuşuyordu,pırıl pırıl parlıyor ve çok hızlıydı.Mor kıyafeti vardı,minyatür bir kız çocuğu şekline sahipti.Yaklaşık bir kibrit çöpü boyutlarındaydı.

     

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Müthiş bir deneyim bu, paylaştığın için teşekkür ederim.

     

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Ben teşekkür ederim.Gerçekten her anlamda müthiş bir deneyimdi.Bu boyutta tam olarak anlayamasak da öylesine ihtimamla sarmalanıyoruz ki,biricik ve benzersiz deneyimcileriz.

     

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Minik bi bölüm daha ekliyorum, gözlerimle görmmemekle birlikte bu olaydaki gibi durumlarla zaman zaman karşılaşıyorum, birden aşırı hislenme, hatta gözyaşları bile olabiliyor, müthiş bi sevgiyle kapsanmışlık duygusu geliyor (çoğu kez ağaçlarla birlikteyken oluyor):
    “Kaliforniya’ daki bir okulda, son sınıf öğrencilerinin mezuniyet töreninde ağaçların sevecen tepkilerini izlemiştim. Törende çocuklar perilerle ilgili bir oyun hazırlamışlardı. Okulda çok mut1u günler geçiren bir kıza güzel, canlı bir meşe ağacının ruhu rolü düşmüştü. Belli bir anda sanki içinden çıkıyormuş gibi ağacın arkasından çıkıyor ve ağaca sevgi sözcükleriyle ve yuva terimiyle hitap ediyordu, Sıra “sevgili eski ağacım” sözcüklerine geldiği zaman, onları çok içten seslendirdi, çünkü oradan ayrılaçağı için hisleri özel1ikle yoğundu.

    Oyun perilerle ilgili olduğu ve çocuklar tarafından oynandığı için ve seyirciler de sempati içinde ve çocuklara uyumlanmış oldukları için, kız bu sözleri söylediği zaman, bu ağacın gerçek ruhunu okşamıştı. Öyle güçlü bir sevgi tepkisiyle dışarı çıktı ki tüm izleyiciler heyecana kapıldı ve hatta nedenini bilmemelerine rağmen birçoklarının gözleri yaşlarla doldu. Ona seslenen kız da çok etkilenmişti. Bu, insanlar onlara karşı doğru zihin durumunda oldukları takdirde ağaçların insanlık için doğal hislerini gösteren açık bir vakadır. Bu örnekte ağacın ruhu uzun boylu, iyi niyet yayan şefkatli bir varlık görüntüsüne bürünmüştü.”
  • YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Çok doğru.Ben de katıla katıla ağlamıştım,kendimizi ayrı sanıyoruz ama asla ayrı olmadığımızı ve gerçek anlamda ‘yakıcı’ bir aşkla sarmalandığımızı görmüştüm.Yukarda yazıda ‘ağacın ruhu’ deneyimini ben iki çocukda yaşadım.İçten gelen isteğim;önlerinde diz çökmek oldu.Hani ‘secde etmek’ gibiydi.O kadar geniş ve uzun bir alan vardı ki etraflarında!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir