Morfik Alanlar konusu ve Yorumlama Sistemi

.Sheldrake’in görüşüne göre, bir formun varlığı o formun başka bir yerde de ortaya çıkması için yeterliydi. Sheldrake 1973’te buna “morfonegenik alan” adını verdi ve bu görüşe göre doğa bir yasalar bütünü değil, alışkanlıklar bütünü olabilirdi.
Bu düşünceye göre doğada bir tür hafıza vardır. Herşey, bir kolektif hafızaya sahiptir. Örneğin şu an New York’taki bir sincapı ele alalım. Bu sincap kendinden önce yaşamış bütün sincaplardan etkilenmektedir. Bu etkinin zamanda hareket edişi ve sincap hafızasının hem formunun, hem de içgüdülerinin iletilişi, morfik rezonans sayesinde gerçekleşiyor. Bu, doğada varolan bir kollektif hafıza teorisidir. Hafızanın ifade edildiği vasıtaya “morfik alanlar” adı verilir, bunlar her organizmanın içinde ve dışında bulunurlar. Hafızayla ilgili fonksiyonlar “morfik rezonansa” bağlıdır.
Temel olarak, morfik alanlar alışkanlık alanlarıdır ve düşünce, eylem ve konuşma alışkanlıkları vasıtasıyla kurulmuşlardır. Kültürümüzün çoğu alışkanlıklara bağlıdır, yani, kişisel hayatımızın çoğu ve kültürel hayatımızın da büyük bölümü alışkanlıklara bağlıdır.
Fizikçi Zohar, alışkanlıkların az enerji tükettirdiğini söyler, belki onlara sıkıca sarılmamızın nedeni budur.Bunun hem özgürleştirici(soyut araştırmalar için enerji birikimi sağlar) hem de köleleştirici (bilinçsel olarak bizi zıplatacak yeni şeylerle karşılaşma olanağını sıfırlar) etkisi olması, bence kozmik bir şakadır.
Ben da bazen öyle bunalırım ki, alışkanlıklarımızdan “alışkanlık çıkmazı!”, genellemelerimizden “genelleme canavarı!” diye söz ediveririm. Eski dilde çok daha nezih ifadesi var: aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!
Hay bin kinoalı galaksi köftesi
Fakat aslında ben morfik alanlar konusunun bilim camiasında neden görmezden gelindiğini merak ediyorum. Belki “idealar” konusunu, belki aslında pek de bilim sayılmayan(!) kollektif bilinç altı bilinmezini andırdığı için mi diye düşünürüm 🙂
*


Ne ilginç bir foto değil mi? Sizce nedir bu görüntü?
Hiç yormadan cevabı yazayım: Avrupa Uzay Ajansı (ESA)’nın gözünden dünyamızın yörüngesindeki uydular, bir diğer deyişle teknolojik çöplüğümüz.
Şu anki medeniyetimizin kilit noktası: elektromanyetik dalgayı yaratmak ve iletmek üzerine aslında; televizyon, telefon, internet, uydular, uzay teleskopları, parçacık hızlandırıcıları, vs. bunlara en iyi örnekler. Resim 2’de aslında “gelişmiş” bir ırk olan insanoğlunun gezegeninin, dışarıdan -varsa- “uzaylılar” tarafından nasıl göründüğüne bakabilirsiniz. En basitinden bu uydularımızı Radyo dalgalarıyla kontrol ediyor ve gezegenimizin dışına bayağı Radyo dalgaları taşırıyoruz. Unutmayalım ki, Dünya’nın atmosferi radyo dalgalarını geçirebiliyor; yani uydularımız olmasaydı da TV, radyo, telefon yayınlarının bir kısmı yine dünyanın dışına kaçacaktı. (Salim Oğur_Fizikist)

*

İnsanın kendi dünyasını tanımak için kendi dünyasından çıkması ve Büyük Dolambaçtan -ümit burnu macellan boğazı misali- dolanması gerekir. Böyle bir eve dönüş serüvenini aramak için ne denli uzağa gidilse azdır. felsefede de durum böyledir.
Tevekelli değil masallar hep “az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim” diye başlar. Gerçi seyir defterini yazan bir kaptan olmasa belki yararı da tepe yapmaz bu gidişin. insanın kendinden atlaması ne mesele ama!
Geçen yıl deftere not düştüğüm bu anı notunda “kaptanın seyir defteri”nı, yaşanan olayın kayda geçerek diğer insanlarla paylaşılması metaforu olarak kullanmışım ama galiba “paylaşım” da bir başka gerideki asıl olayın göstergesi oluyor.
Ne yaşadığımı bu ana tercüme etme (deşifre işlemi); ister düşünsel, ister sözel ya da yazıyla olsun fark etmiyor, yaşadığım ve bunu yapmadığımda dalga boyutunda kalacak olan edimin parçacık olarak çökmesini ve gerçeklik halini almasını sağlıyor. Yani yaşadığım şeyi paylaştığımda aslında hücrelerimle paylaşmış oluyorum, onların anlamasını sağlıyorum. Bu basit bir konu değildir, mevcut gerçeklik düzeyimizin ana prensibi budur. Daha önceleri “yorumlama” sistemlerinden ibaret olduğumuzu uzun uzun anlatmıştım.
Günaydın ve aloha

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir