Milföy Hamuru gibi

Hiç bir zaman bu denli müzik dinlemeye düşmemiştim. Adeta müzisyenlerle stüdyoda hissediyorum kendimi. Bazende şarkının kokusunu duyuyorum hızla gelip gidiyor! Ne oldu bana? Joy fm kurtarıyor beni 🐞günde 14 saat filan dinliyorum film seyredemez oldum çünkü aynı anda olmuyor ve ben müziği kapatmaya kıyamıyorum. Uykum geliyor gidip yatamıyorum müziği kapatmıayayım diye! Bunlar tuhaf şeyler.

Küçükken ve genç kızlığımda kulağımı ve sesimi çok iyi bulurlardı hatta yüksek düzey bir konservatuar hocası tüh yazık olmuş dünya çapında bir soprano olabilirdin eğitim alsaydın demişti :) Müziği hayatımda tek başına hiç ele almadım, o her zaman diğer sevdiğim şeylerin bir destekçisi, yardımcısı oldu, örneğin kitap okurken , çalışırken özellikle bilgisayar programı yazarken beni destekledi fakat 2-3 saat dinlediysem yorulup kapatırdım, ara verirdim. Şimdi bunun tam tersi bir durum var.

Onbinlerce yüzbinlerce şarkı var hepsi birbirinden farklı. Bu da diğer her şey gibi ekip işi ve her nasılsa muhteşem bir uyumla nasıl böylesi güzel şeyler çıkarabiliyorlar. Bu yeteneğe hayran olmamak mümkün değil, üstelik ilahi dokunuşlar gibi algılanan klasik müzikten bahsetmiyorum bile. örneğin sadece şu an aklıma geliveren Hotel California şarkısı ki bunun gibi binlercesi var.
Bunlar parçalardan bütüne varmaz arkadaş! Başka bir gerçeklik düzeyinde bir olabilen bir ekipçe bir çırpıda doğup, burada işitiliyor olmalı! Dinlerken katmanların arasına bakıyorum; milföy hamuru gibi! Vay canına… Çok şey kaybetmişim ben.
Dün hayatımın bir ilkini yaşadım çok sevinçliyim. Gündüz gözüne, radyo açık müzik de çalarken sebat ettim ve uyumuşum (gün ışığı ve ses ile uyumuşluğum hiç olmadı bu yaşıma değin.) Herhalde birbuçuk saat kadar uyuduktan sonra uyandım, çipil çipil gözlerle ne olup bittiğini anlamaya çalıştım. müzik güzel güzel çalmaya devam ediyordu. Gidip yüzümü yıkadım hava kararmaya başlamıştı, kendime kahve yapıp balkonda içtim tıpkı her sabah yaptığım gibi ve sonra gelen giden mesajları haberleri gözden geçirdim ve çay suyu koydum kahvaltı yapmak üzere! Böylece bir günde iki gün yaşamış oldum. Eğer böyle devam edecekse süper göründü gözüme (aldığım ilaçlardan birinin yan etkisi de olabilir ama her neyse çok iyiydi bu).Gündüz uyuyabilen insanlara hep imrenmişimdir ve bir gün bana da olacak eminim derdim, değişiyoruz sonuçta ve de oldu 🙂
*
Bilim adamlarının, özellikle de fizikçilerin müzikle aralarının iyi olduğu bilinen bir gerçektir.
Hatta, bazıları gerçekten iyi birer müzisyendir. Ne var ki, okulda, müzik ya da fizik derslerinde,ikisinin arasındaki ilişkiden hemen hemen hiç söz edilmez. “Müzik bir sanattır.
Fizikle ne ilgisi olabilir” denilebilir. Evet, müzisyen olmak için belki fizik bilgisine sahip olmak gerekmiyor. Ancak, müzik yapmamıza olanak tanıyan ses ve onu üreten çalgıların çalışma biçimi çok basit fizik bilgisiyle anlaşılabilir.

Sesi Müzik Yapan Doğal olarak her ses müzik değildir.Peki, müzik nedir? Bunu anlatabilmek için, çok basit fakat müzik olmadığı hemen herkesçe onaylanabilecek bir sesle başlayalım.Herhangi bir istasyona ayarlı olmayan bir radyodan çıkan sesi düşünelim. Fizikçiler,buna “beyaz gürültü” derler. Beyaz gürültüye verebileceğimiz bir başka örnekse alkıştır. Büyük bir salonda bulunan kalabalık bir grup ellerini rastgele çırparsa, el şaklamalarını tek tek ayırmak olası değildir.Alkışı düzgün, sürekli bir ses olarak algılarız.Beyaz gürültüyü zaman içinde hiç değişim göstermeyen, “sonsuza değin süren” bir gürültü olarak tanımlayabiliriz.Ancak, bu gürültü zaman içerinde bir miktar değişim gösterirse dinleyiciye anlamlı gelmeye başlayabilir.Örneğin bu sesin üzerine biraz martı sesi ekleyelim. Simdi, bu ses bize gürültü gibi mi geliyor yoksa kumsala vuran dalgaların sesi gibi mi? Sesi pek değiştirmeden dinleyiciye anlamlı gelebilecek bir biçime soktuk.

Bu durumda,müziği, “Dinleyiciyi etkileyen, ona anlamlı gelen sesler” olarak tanımlayabilir miyiz?

Sesin havadaki titreşimler yoluyla iletildiğine değinmiştik. Kulağımız belli aralıktaki frekansları işitebilir.Bu saniyede yaklaşık 20 ile 20 000 titreşim aralığıdır. Frekans, saniyedeki titreşim sayısıdır ve birimi (Hz) Hertz’dir. (Hertz, 19 yüzyılda radyo dalgalarının nasıl oluştuğunu keºfeden bilim adamının adıdır.)

Bazı canlılar daha geniş bir frekans aralığını algılayabilir.Bu, köpeklerde 50 ile 45 000 Hz, kedilerde 45 ile 85 000 Hz aralındadır. Yarasalar 120 000 Hz’e, yunuslarsa 200 000 Hz’e kadar olan sesleri algılayabilirler.Düşük titreşimli sesleri kalın (bas), yüksek titreşimli sesleriyse ince (tiz) algılarız. Sesin kalınlığına (yada inceliğine) “perde” denir. Yüksek frekanslı sesler yüksek perdeli,düşük frekanslı sesler düşük perdeli seslerdir. Müzik konusunda iyi eğitilmiş kişiler, frekansı sadece 2 Hz farklı iki perdeyi bile birbirinden ayırabilirler.
Müzik, genellikle rastgele seslerden değil, belli frekanslardaki seslerin kullanımıyla yapılır.Bunlar, notalardır.
Oktavdan sonraki en önemli aralık “beşli”dir. Bunun için tel üçe bölünür ve 2/3 oranındaki uzun bölümü titreştirilir. Beşli denmesinin nedeni, başlangıç boyundaki telle, boyu onun 2/3’ü oranındaki telin verdiği seslerin arasında beş notanın bulunmasıdır.Bu aralık, bir tenor ile bas ya da soprano ile alto arasındaki farktır.Bazı iki sesle söylenen şarkılarda, şarkıcılar sesleri arasında bir beşli farkla söylerler.

Bir başka aralıksa, dörtlü olarak adlandırılır ve teli 3/4 oranında bölerek elde edilen sesle orjinal ses arasındadır. Tüm bu notalarla elde edilen sesler, kulağa çok uyumlu gelir.Bu nedenle, çoğu geleneksel müzikte bu uyum gözlenebilir.Telimizin temel frekansını 1 kabul edersek, ikinci armoniğin frekansı 2 olur (telin tam ortasına basarak elde ettiğimiz ses). Bu durumda yukarıda sözünü ettiğimiz bölünmeleri,ondalık sayılar biçiminde yazabiliriz.Bu durumda: 1 (1/1), 1,333 (4/3), 1,5 (3/2) ve 2 (2/1) sayılarını elde ederiz. Do4’ün frekansının 264 olduğunu biliyoruz. Bu frekansı, 4/3’le çarptığımızda, Fa4’ün frekansı olan 352’yi; 3/2’yle çarptığımızda Sol4’ün frekansı olan 396’yı elde ederiz. 2’yle çarptığımızda zaten bir oktav yukarıdaki Do5’in frekansını bulacağımızı biliyoruz.

Bu dört notadan oluşan nota takımının, Orpheus’un çalgısı Lir’in akordu olduğu söylenir. Bugün kullanılan 7 notalı sisteme göre sayısal bölünmeyi sürdürürsek, yedi notaya karşılık gelen frekans oranları şöyle olur: Do (1), Re (1,125), Mi (1,250), Fa (1,333), Sol (1,500), La (1,667), Si (1,875).Do4’ün frekansını 264 olarak bildiğimize göre, 264’ü bu sayılarla çarparsak, öteki notaların frekansını elde edebiliriz. Buna göre, Re4 297, Mi4 330, Fa4 352, Sol4 396, La4 440, Si4 496, Do5 528 olmaktadır.

Görüldüğü üzere, ses ve müzik fizik ve matematikle yakından ilişkilidir. Sesin nasıl oluştuğunu, yayıldığını;notaların nasıl oluşturulduğunu,aralarında nasıl bir ilişki olduğunu çok basit fizik ve matematik bilgisiyle anlayabiliyoruz. (Bilim Teknikten alıntı)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir