Küçük anılara devam

Yarın iki harika kardeşimden birinin doğum günü. Onları çok seviyorum. Varlıkları bana her zaman sevinç ve övünç kaynağı oldu. Gerçi bazen “Ya terlik sefası?!” diye hatırlatırlar. Küçükken beni artık deliye çevirdiklerinde (araları iki yaş bile olmayan erkek çocukları tahmin edersiniz) ayağımdaki terliği çıkarıp artlarından koşarmışım 🙂 “peki vurabiliyo muydum” diye sorarım. “Eh işte yetişebilirsen bazen” diye gülerler.

Yurt dışında olan kardeşime hdiye olarak oturup bi resim oyunu boyadım, iyi ki doğdun canım

**

Ben küçükken, babamın kocaman makaralı bir teybi vardı, çoğu kez onunla ingilizce öğrenme oyunları oynardık; fakat onu başka işler için de kullanıyordu sanırım. Örneğin biri trajikomiktir: Annem bi köy okulunda müdürlük yaparken, derslere geç gelen (ve köyde bazı dedikodulara sebep olan yaşamları sebebiyle) genç öğretmenlerle ilgili anlaşmazlık yaşadığında, ona bu teybi verdi ve okulda onlarla konuşurken bunu hep kayda almasını istedi. Annem meseleleri böyle germek istemediği için karşı çıktı. Ama babama karşı çıkılamadığı için (dediği dedik,sabit bi adam), sonunda bunu yapmak zorunda kaldı. Ve ne oldu dersiniz? Bu genç öğretmenler aralarında birleşerek annemin Atatürk düşmanı olduğu gerekçesiyle resmi şikayette bulundular ( O zamanlar en feci suç buydu!). Soruşturmalar senelerce sürdü annem teybi kullanma konusundaki isteksizliğinde haklı çıkmıştı . Çünkü suçlama komikti,  o bilim dinine inanan genç bi cumhuriyet öğretmeniydi! Bu tür bir suçlama dışında başka her bi suçlama daha akla yatkın gelebilirdi! Hahahahahaha… Babam ise yaptığı işin (teyple gezme) ne kadar doğru olduğunun kanıtı saydı bu tuhaf ötesi olayı.; çünkü sanırım babam insanların ağzından çıkanı kulağının duymadığını ve sürekli işlerine geldiği şekilde kendilerini kendi yalanlarına ikna ettiklerini düşünüyor ya da hissediyordu.

**

Günaydınnn frekansslarrr… Güneş tam şu anda tepeyi aşıp gösterdi parlak yüzünü. Şimdi ekranı göremeden yazıyorum artık ne denk gelirse. Sarkıtlar beni şaşırttı yıllar yıllar var ki bu kadar yaklaşmamıştık onlarla. Sivas geldi birden aklıma. Orada birbuçuk yıl oturmuştuk, 12 yaşındaydım. Annem her zamanki gibi alışveriş listesi ve para verip beni sabit pazara gönderdi. Eskimolar gibi giyinmiştim. Soğuk filan algılayacak yaşta da değildim zaten. Karlı ana caddeden dikkatli adımlarla (kayıp düşmekten pek korkardım) yürürken eczanenin önünden geçtim. Kapısının yanında yukardan aşağıya asılmış dev bir termometre vardı. Gözüm ona takıldı ve -22 derece olduğunu gördüm. O gün amma soğuk gibi öylesine geçmiştim ama bugün waawww o neymiş yaaa demekteyim. Hayat  güzel, sarkıtlardan sakınarak güneşle bakışalım, hala yaşıyorolmak muhteşemmm… Burada o kadar çok yaşadım ki hala doyamamış olduğuma inanmak güç :)İnsan zevkli bişeye doyamaz diye düşünürdüm ama insanınhayatında öyle sekanslar oluyo ki “bal yiyen baldan usanıyor!” hahahahahaha Nefes almak, sağlıklıolmakk, duyabilmek , koklayabilmek, antenleri salındırmak, ohhh buna doyulmaaz sankiiii… günaydın canlarımmm

Bu hayatta çok yakınlarıma gelen dostlarla hep aynı yerlerden (şehirlerden ve benzer mekanizmalı hayatlardan) geçmiş olduğumuzu duymak beni şaşırtıyordu. Belki de ben şaşırmayı seven bi yaramazım sadece kimbilir:) mucukss hepiciğinize… Keşke dışardaki detaylara ben de çoğu insan kadar hakim olabilseydi ve karış karış gezmek zorunda kaldığımız anadoluya, insanlara ve dahi başka dış şeyleri daha iyi görebilmiş olsaydım. O zaman böyle tek tük küçüklük anıları yerine elimde dev bi anılar paketi olurdu.Velakin her şeyin bi şeyi var tabii! hahahahahaha Belki de o zaman hep anda sakin şapşal sibel olamayabilirdim. Hep birlikte muhteşem olmaya organize etmiş bizi evrim hazretleri :))))

**

Aslında ben uydurduğumu bilmiyordum, yedi yaşında Sivaslı diye minicik bi ilçede okula başladığımda bir cumhuriyet bayramı kutlamasına götürdüler bizi. Eve döndüğümde babam her zamanki gibi bitmek bilmez sorularını yönlendirdi bana:”Eee kefken, bugün neler yaptın?” ben de kuş gibi cıvıldayarak töreni anlattım ve davul zurna eşliğind oynadığımızı söyledim. Dedi ki “sen oynamayı biliyor muydun?” ben de gayet saf biçimde “yooo uydurdum” demişim 🙂 tabi babam bunu yıllarca söyleyip güldü. Fakat sonraki yıllarım gösterdi ki ben gerçekten uydurukçuyum :)))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir