Kendine güvenmek Nedir gerçekten?

2009’da bi yaşımdan daha çıkarken hayatımın kısa bi özetini çekmişim (Daha Yaşayan doğmadan):

Güzel ve oldukça renkli sayılabilecek bir hayat yaşadım. Maddi manevi acılar da çektiğim oldu fakat bunların kendi bilinçli seçimlerim sonucu olduğunu biliyorum. Seçimler öylesine önemli ve büyülü bir konu ki bu konuda çok düşündüm çok yazdım. Özellikle tesadüflere inanmaya meyilli olmadım, bazen onların sebeplerini bulmak imkansız olabiliyor ama bu yine de rastgele olup olmadıklarına kanıt teşkil etmez kanımca. Zaten ilk basılan kitabım Sırıtkan Kırmızı Ay tamamen bu konu üzerine odaklanmıştı.

Herhangi bir seçimimin sonuçlarından memnun olmadığımda pişmanlık çukuruna da yuvarlanmadım. Bu kendini çok mühimsemek olurdu sanırım. Şöyle düşünürüm; eğer o seçimi yapmayabilecek kudrete sahip olsa idim yapmazdım zaten! Eğer yaptıysam sonuçlarını kendime ve ilgili kişilere en yararlı olabilecek şekilde alabilmek için elimdeki tüm imkanları kullandım. Şikayete ayıracak zamanım hiç olmadı, ya da bu yolda tercih kullandım diyelim. Faydacı bir yapım olduğunu biliyorum ve şikayetten bulacağım fayda o yolla yitireceğim enerjiden fazla görünmedi bana.

Hayatım boyunca enerjimi hep iktisatlı kullanmaya çalıştım, nedendir bilinmaz. Gerçekten de bu konuda en tutumlu kişilerden biri olabilirim. Yapılacak şeyin en uygun zamanda minimum gayretle en optimum sonuca ulaşabilir olması bana yeterli başarı gibi gelmiştir. Sonuca odaklı bir yapım olmasına rağmen sonuca doğru giden yolda her anın tadını çıkarmaya bakmışımdır, herhalde beni tanıyanlar da her andan zevk almaya programlı biri olduğumu onaylayacaklardır.

Hayatımla ilgili herbişeyi bir bilgisayar programına işlesek ve burdan en yoğun kullanılan kavram/mekanizmaları bulmaya çalışsaydık neler çıkabilirdi merak ediyorum. Belki bir gün teknoloji bunu yapabilecek duruma gelecek (Hiçi Destanındaki gibi) bilemiyorum, ben şimdilik kendi tahminlerimi yapabilirim. Herhalde ilk kelime sabır olurdu, onu faydacılık/tutumluluk izlerdi ve tabi üçüncü olarak zevk! Dördüncü sırada uyum ve denge gelirdi sanırım. Beşinci için biraz düşündüm, sıralamalarına karar veremediğim diğer kelimeler şunlar oldu; orjinallik/hayalperestlik, kendine güven/kendini beğenme, oburluk, vs..:))

İnsanın kendini görmesi pek zor olduğundan yukardaki gibi bi işe kalkışmam komik oldu aslında. Ama olsun, bugün doğum günüm ve ben kendime şımarma özgürlüğü tanıdım. Her ne kadar daha doğmamış olduğumuzu hissetsem de topluca kapıldığımız çılgınlığa uygun olarak 19 Mayısta doğmuş olduğum kabul ediliyor 🙂

Öğrendiğim şeylerin başında, dünyanın çevremde dönmediği geliyor, diğer insanlar ve bizatihi dünyanın kendisi olmaksızın, değil yaşamımın varoluşumun dahi hiç bir amacı ya da zevki kalmazdı herhalde. Herşey bir kurgu olsaydı dahi onları; hikayelerini, özlem ve sevinçlerini sonsuza dek sürdürmelerini isterdim. Gözlerindeki ışık, dudaklarındaki gülüşler, ısıları, kokuları, bunların hepsi birer mucize, vorolmam için en güzel ve gerekli sebepler. Yalnız olmaktan daha öldüresiye bir hüzün olmayabilir doğrusu.

Dünyamızı çevreleyen varoluşun diğer öğelerini de saymadan geçmek olmaz, onların varlığı ve güzelliği olmadan ne kadar fakir olurduk (olabilirsek tabi!). Hayatımın hiç bir evresinde nostalji düşkünü olmadım. Geriye bakmışsam bile bugünü daha iyi anlamak adına olmuştur. Bir zamanlar geleceğe biraz düşkün olduğumu itiraf etmeliyim, sanırım bu özlem beni böyle uydurukçu/hayalperest yaptı 🙂 Şimdilerde çoğunlukla şu anda sakinim. Bazı şeylerin belli belirsiz seslerini duyuyorum, hissediyorum fakat isim koymakta acele etmiyorum, nereye yetişiyoruz ki, olacak olan oluyor zaten, ayrıca sürprizler de hoşmuş aslında. Nahoş olmasından çekindiğimiz sürprizlerin bile büyüsünü bozmamak lazım, zaten bişeyin önceden endişesinin yarattığı hacim o şeyin kendisinden çok büyük oluyor. “Bana ne” demeyi öğrendiğim için kendimi kutluyorum (galiba gereksizce sorumluluk aldığım durumlar oluyordu, zamanı gelmeden koparılan bir meyvenin tadı buruktur çoğu kez, tabi acı değilse!)). Bekle ve gör Sibel…, bu arada biraz çilek ve bitter çikolataya ne dersin? Hımmm ya da bitter supangle?
Not: Geçenlerde burada kendine güvenmek konusunda sohbet etmiştik, bağlantısını verdiğim şu yazı, tam şu an hislerime tercüman oluyor, onu okuyun, belki üzerinde sohbet ederiz. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir