Henrietta Lacks’in ölümsüz hayatı ve diğerleri

Bu haftanın ilk önemli filmi yine biyografiydi: Henrietta Lacks’in ölümsüz hayatı

Hastalıkların etkenlerini bulmak ve yeni tedavi yöntemlerini test etmek için “ölümsüz” bir hücre dizisi aranıyordu. Hücrelerin laboratuvar ortamında çoğalmaya devam etmesi ve uzun süre dondurulabilmesi gerekiyordu. Onlarca yıl çeşitli insanlardan doku örnekleri alınmasına rağmen hiçbir hücre insan vücudu dışında birkaç günden fazla dayanmıyordu.

Henrietta Lacks 1951 yılında John Hopkins’te rahim ağzı kanseri tedavisi gören genç bir siyahi kadındı. İzinsiz ve habersiz bir şekilde kendisinden doku örneği alındı. Bu hücrelere Henrietta Lacks’in ismini kısmen de olsa gizlemek amacıyla HeLa adı verildi. HeLa genomu nedeni tamamen açıklanamayan bir şekilde insan vücudu dışında ölmeden çoğalmayı başardı ve günümüze kadar geldi. Bu sayede birçok hastalığın tanı ve tedavisinin önünü açtı.
Neler neler, inanamazsınız!
Buyuk acıların yol açtığı bir olaydan dünya insanina ölümsüz bi katkı. Üzülmeden seyredilemiyor film, isterseniz sadece makaleyi tıklayıp okuyun.

*

The Expanse

The Expanse’ı daha önce duymuş hatta ilk bölümünü de yarısına kadar izlemiştim ama çok dağınık gelmişti bana. Ya da kafam meşguldü bilemiyorum. Dizi iki sezondur devam ediyormuş ve şimdi bir de Hugo ödülü alınca şuna bir daha bakayım dedim ve ilk bölümü peş peşe izledim, gerçekten battlestar galactica benzeri uzayda geçen kaliteli bir kurgu olduğunu anladım. Böyle önünde iki sezonu bulunan ve devamı da çekilecek olan iyi bir dizi bulmak herkese nasip olmaz 🙂 Bu arada olay Dünya, Mars ve Astroid kuşağında öbeklenmiş 3 ayrı medeniyeti ve onların kaynak paylaşımı konusundaki derin çekişmelerini anlatmakla işe başladı. Bilhassa Dünyanın bugününden mutlu olmayıp depresyon çekenlere bu diziyi öneririm 🙂
“Günümüzden 200 yıl sonrası… Deneyimli dedektif Miller, oldukça zengin bir ailenin kayıp kızını bulmak için bir uzay gemisi kaptanıyla işbirliği yapar. Olayı araştırdıkça kahramanlarımız, insanlık tarihinin en büyük komplolarından biri ile karşı karşıya olduklarını fark ederler.”
Ek: Bu notu paylaşıncaya kadar biraz daha ilerlemiş bulundum:
The Expanse dizisi için, şu an için yedi bölüm seyrettiğim kadarıyla kesinlikle ümit vadediyor. Expanse; Enginlik anlamına geliyor tabi henüz-ilk bölümler itibariyle- enginliğe dair pek bir şey olmadı, daha çok rollerin oturması, uzayda yaşamın gösterilmesi, insanların buna inandırılması ve ard arda gelen aksiyonlarla genç seyirciyi diziye bağlama çabası veriyor senaristler.
*
Geçtiğimiz bir ay boyunca Yuval Noah Harari’nin iki kalın kitabını okudum. Acele etmeden sakince okudum, özellikle Hayvanlardan Tanrılara Sapiens gerçekten lezzetliydi, bazı şeyler öğrendim, bir çok şeyi de hatırlattı ve yeniler için esinlendirdi. Kitaplar hakkında epeyce de paylaşımda bulundum. Homo Deus henüz bir önceki kadar olgun değildi bana göre, yine de pek çok kitaptan daha ilgi çekici.
*

Bu hafta başından beri Ayla Özberk’e ait Tadın Kıyısında kitabını okuyorum. Eski İstanbul denilerek kısaca çağrıştırılan ve herkese göre biraz ortak biraz da farklı “öz, esans, bulutumsu” şeyi, bir çeşit auarayı mükemmel bir anlatımla aktaran öyküler var kitapta. Eski Türk romancılarının tadını da kolayca hissedecek olanlar eminim vardır. Ayrıca öykülerin gayet dozunda bir hayat dersi aktarıyor olduğunu da belirtmek lazım. Bir diğer güzellik ise Yazarı Ayla Hanımla komşuyuz ve güzel sohbetler eşliğinde çaylarımızı yudumluyoruz. Oh ne zevk 🙂

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir