Hayat/Ölüm ve sonrası(?)

Hayat -ölüm ve ölüm sonrası ile ilgili bir ara envanter:

İnsanın bireyselliğinin ölüm sonrasında devam edip etmediği, reenkarnasyon önermesi vs. konularında kendimi yokladığımda iki çeşit tekillik (buna kişi diyelim) hali olduğunu görüyorum:
1. Bizler gibi ölümlü olanlar. Öldüğümüzde bizler (kendimize dair tüm bilgi)
dağılır, kendine ben diyecek ve bunu doğrulayacak bir hikaye kalma…z. Bizden boşalan enerji enrtopik şekilde diğer varlıklarca emilir. Ve fakat bizim hayat boyunca edinmiş olduğumuz gerçek bilgiler (deneyimden oluşan) dalga yönümüz kanalı ile bütünsel bilince her an (yaşarken) aktarılmıştır zaten. Bizden kaybolmayan tek şey budur ve o da ortak bilince aktarılmıştır.
2. Eski öğretilerdekii “büyücü” kavramına uyan kişiler. Bunlar kişisel benliklerinin ölümden sonra kaybolmaması için simya denilebilecek metotlar geliştirmişler ve kendilerini bu hayatta uzun yaşayabilen canlı varlıklar içine projekte edebilmişlerdir. Örneğin bir çınar ağacına, kimbilir 🙂 Fakat yine de sonsuzluğa uzanamazlar. Sadece insan ömründen çoğunu yaşayabilirler ve   kendilerine hizmet dediğimiz yönde ustalaşmışlardır.
Ben başka tekillik bilmiyorum.
Fakat ölümden sonra yaşamaya devam etmenin diğerbir yolu birleşik organizmalar şekline dönüşmektir. Öyle ki, bin, onbin, yüzbin kişi birleşerek tek olabilirler. Bunların içerisindeki kişilerin ayrılıkları kalmamıştır artık, tıpkı bose-einstein yoğunluğunda tarif edildiği gibi, bir olmuş gibi davranmazlar, bir olmuşlardır. Zaten bu durumda bir kişilikten ya da reenkarnasyon önermesinden bahsedilemez. Bu kollektif yaşam biçimlerinin çok uzun zamanlı ömürleri olabilir.
Bunlar muhtemelen aynen film izlerkenki tanıklık durumumuza benzer bir pozisyondadırlar.

Bakın şu kuantum önermesi içinde ne saklı?
“Hücre zarları kendilerini B_E Yoğunluğuna
getirecek yeterlilikte titreştiklerinde, doğada en tutarlı düzen şekli olan bozulmamış bütünlüğün düzenini yaratırlar. Bu belki de yaşamın, termonidamiğin ikinci kanununu (entropi) çiğnediği mekanizma
olabilir.”

Reenkarnasyon fikri, doğu dinlerinin bir savı (onların bir kısmında da yeniden enkarne olmak yine insan bedeniyle olmak anlamına gelmiyor). Diğer tek tanrılı dinlerin hiçbiri bildiğim kadarıyla reenkarnasyonu kabul etmiyor.

Evvelden beri, spritüel öğretilerle kaynaşamıyor oluşumun sebebi, onların “ruh” diyerek bir çırpıda geçiverdikleri, sonsuzca devam eden bireyselliği (böyle kolayca açıklayıverdikleri halde)   benliğimde bir türlü hissedemiyor oluşumdur muhtemelen. Belki de bu konuda bende bir eksiklik olabilir 🙂  Kendi gözlemlerim ve çıkarımlarım üzerinden yol almayı seviyorum ve bunca yıllık düşün ve yazı seyahatimin geneline baktığımda görüşlerimin belki bir tür pan-enteizme(*) yatkın olduğunu görüyorum.

Bilgiler ve kendi hislerimiz arasında uyuşmazlık olduğunda en iyisi onu dalga yonümüze havale etmek sanırım çünkü parçacık konumunda çözülmeyen bir meseleyi dalga yönümüz onbinlerçe milyonlarca varlıkla aynı anda paylaşarak öyle rahatça alt ediyor ki şaşarsınız. Defalarca şahit olduk buna. Bi sabah uyanırsınız ve çelişki olmadığının farkına varırsınız. Aslında ölüm sonrası gerçekten de beni pek ilgilendirmiyor, burada ve şimdi bu gezegeni paylaştığım tüm varlıklarla sevgi, dayanışma hisleriyle doluyum ve basit bir hayat yaşamanın zevkiyle sarhoşum.

*Pan-enteizm:

İngiliz düşünürü White Head’e göre, Tanrı’nın her türlü değişmenin ötesinde değişmez bir niteliği ve bunun yanında bir de değişen ve oluşan bir niteliği vardır. Tanrı değişmeyen yanıyla devinimi başlatmıştır ve evrenin bilincindedir. Ancak Tanrı bu konumda kalmış olsaydı; ilk devindirici, özgür, öncesiz ve yetkin olarak kalacak ama varoluşa katılmamış olacaktı. Diğer niteliği ile ise Tanrı, değişme ve oluşma sürecinin içinde ve bilincindedir. Bu nedenle Tanrı’nın evrende içkin (evrenin maddesine karışmış, evrenin içinde bulunan) olduğunu söylemek de doğrudur. Evrenin Tanrı’da içkin olduğunu söylemek, Tanrı-evren ilişkisinin karşılıklı olduğunun farkına varışın göstergesidir.

Süreç felsefesi olarak da ifade edilen ve White Head ‘le başlayan bu akıma Pan-enteizm ya da Diyalektik teizm denir. Pan-enteizme göre Tanrı, hem değişmeyen (mutlak), hem de değişen (göreli) dir. Hem zamanın içinde, hem dışında; hem sonlu, hem de sonsuzdur. Aynı zamanda hem tikel, hem tümel; hem neden, hem sonuçtur.

Hartshorne, Tanrı’nın bir soyut bir de somut iki yüzü olduğunu söyler. Soyut niteliğiyle Tanrı; mutlak, etkilenmez, erişilmez ve değişmezdir. Somut yanıyla ise etkilenir ve değişir. Tanrı bu iki niteliğinde de yetkindir. Ancak bu yetkinlik klasik Teizmdeki gibi değildir. Oradaki yetkinlik, değişmeyen donmuş bir yetkinliktir. Buradaki yetkinlik değişir, ancak bu değişme Tanrısal bir değişmedir. Yani yetkinliğe doğru değil, yetkinlik içinde bir değişmedir. Bu tanımla Pan-enteizm, hem Deizmden hem de Panteizmden ayrılır.

Özet olarak; Panteizm ile Pan-enteizm arasında önemli bir fark vardır. Panteizmde her şey tanrıdır. Pan-enteizmde ise, her şey Tanrı’dan sudur etmiştir (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı’ya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrim/tekamül’den geçmektir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Panteizm

3 Yorumlar

  1. Hightech says:

    Sonsuz bir, Herseyin kaynagı.
    Sınırsız zeka, bolunmeyen ve farklılaşmayan mutlaklık.
    Sonsuz bilge, Hiçligin,birligin
    ve sonsuzlugun yaratıcısı.
    Yaratıcının oyun istegi.
    Bireyselligin başlangıcı.
    Olmayan maddesellik ve yaşam.
    Yaratıcının oyunu başlatması.
    Dinleri ve tanrıları oyuna katma.
    Her yedi seviyeli oyunun
    yaratıcıya deger katması.
    Her oyunun bir öncekinden daha
    üst seviyeden başlaması.
    Sonsuzluga giden oyunlar zinciri.
    Bir oyundan digerine giderken
    benligin varlıgının sorgulanması.
    Böylece sonsuzluga ve hiclige gidiş.
    Oyunları idrak seviyesinde algılayış
    veya farkına varamayış.
    Tekrarlayan döngüler bitmeyen deneyimler.
    Sonsuzluga ve hiçlige dogru gidiş ve
    birliğe varış
    Ben nerdeyim düşüncesi ve yazının bitişi.

    Sevgiler ve saygılar.

  2. says:

    Harika bir özetleme teşekkürler 🙂

  3. says:

    Ek: Bu ara envanteri yapmama sebep olan çıkış noktası şuydu:

    Ne arzuladığınıza çok dikkat edin, bu yaşamda olmazsa ötekinde mutlaka gerçekleşir. Bu, evrenin kanunudur. ( osho )

    Ve bu konuda Can Beyle aşağıdaki gibi uzun bir düşün pratiği yaptık, aynen ekliyorum.

    *
    Sibel Atasoy Öteki yaşama gerek yok, burda şu anda başka bir kişide (zaten bendeki tek ile) gerçekleşir arzun ya da korkun. Sen unutmuş olsan da o tasarım uçarak bi yere gider ve konar.

    Cumartesi, 13:15 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Can Arif Sağdıç Diğer benlikler konusu mu bahsettiğiniz Sibel hanım?

    Cumartesi, 13:20 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Sibel Atasoy

    kendimizi tanıdığımız (hafızayla ve sürekli tekrarlayarak oluşturduğumuz) kişiliğin devamı niteliğinde olan bir reenkarnasyon fikrine eğilimli değilim. Daha sağken bile hafıza olmadığında çözülüp gideriz, öldükten sonra bunun toplu halde ka…lması bana hiç olası gelmiyor.
    Fakat kullanılan ortak ben sebebiyle ve bir de paralel gerçeklikler yoluyla arzu ve korkuların hüküm sürebildiğini anlamak kolay benim için.Devamını Gör
    Cumartesi, 14:00 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Can Arif Sağdıç

    Bu konu öyle sanıyorum çok su kaldırır. İşin içinde başka incelikler, detaylar ve bağlantılar var gibi geliyor bana. Galiba Ra’nın, istenen birşey için ortaya koyduğu şu şey durumu özetliyor ; olmuştur/oluyordur/olacaktır. Bu bana paralel g…erçekliklere dair gelmişti ki hala da öyle düşünüyorum. Eğer benliğin yüksek boyutu, bunu deneyimlemeyi gerekli görürse, bunu herhangi bir benlikle herhangi bir gerçeklikte deneyimleyecektir gibi geliyor bana. Ancak ben dediğimiz benlik için en basit manada bir arzunun gerçekleşmesi kaçınılmaz gibi sanki.Çünkü arzu ortaya çıkmışsa onun bir şekilde dengelenmesi gerekir ki bu da en çok bizzat o arzuyu yaşamakla oluyor herhalde. ( en azından hayallerde ) Bu konu o kadar önemli ki, arzuların dengelenmesi konusu sıkıca gözden geçirilmeli. Çünkü dengelenmeyen ve bastırılan arzuların hem diğer tarafta dengelenmesi çok güç ( ra’nın ifadesi ) hem de başka enkarnasyonlara ihtiyaç yaratabiliyor. Bu arada sizin eğilim duymadığınız reenkarnasyon konusunu anladığımdan emin değilim. Onu biraz açar mısınız?Devamını Gör
    Cumartesi, 14:27 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiYükleniyor…
    *

    Sibel Atasoy

    Yani orada tanımladığım gibi, kişiliğin devam ettiği reenkarnasyon tanımına katılmıyorum. Biz daha burada hayattayken bile “ben” dediğimiz şey oldukça dağınıktır. Bakın kuantum düzeyde bu nasıl görünüyor: (kuantum üzerine çalışmalarımın iki…nci bölümünden)
    “Ben” diye ifade ettiğimiz kendimiz, yani kuantum benlik, yeterince gerçek fakat zaman zaman net olmayan ve düzensiz değişen sınırlara sahip, bir yerden bir yere kayan bir şeydir.
    36. Parfit, insanın geçmişini, her biri birbirine ”fiziksel ve psikolojik bağlılık” derecesinde bağlı ardıl özelliklerden oluşmuş bir zincir olarak görür. Bir beyin durumuyla öteki arasındaki yakın sinirsel bağların beslediği fiziksel bağlılık kısa ömürlüdür. Çünkü beyni meydana getiren atomlar değişir.
    37. Benler arasında hafızanın beslediği psikolojik bağlılık fani bir şeyin merhametine kalmıştır. Ve hafızayı azaltarak ya da yok ederek benlikler arası bağlantıyı azaltıp yok ederiz.
    38. Psikologlara göre “şimdi” en fazla oniki saniyeye kadar geçen zaman dilimidir ve farkındalığımızın bir birleşik bütün olarak hazmedebileceği deneyimin genişliğini temsil eder.
    39. “Şimdi” geçmiş içinde yok olup giderken o zaman “ben” olan benlik, beynin uzlaşımsal hafıza sistemine “geçmişte bir anı” olarak kaydedilir. Kuantumcu görüşe göre; bir an önce ben olan benlik, her yeni deneyimin sonucunda oluşan yeni dalga fonksiyonlarının kendi dalga fonksiyonu ile çakışması yüzünden, aynı zamanda hem bir sonraki “şimdi” hem de gelecek benliğimle bağlantılıdır.
    40. Geçmiş anıları yeniden yaşarken kuantum benlik iki cephede yaratıcıdır. Bir yandan geçmişe yenilenmiş hayat ve anlam vererek onu canlandırır, diğer yandan da her an kendini yeniden yaratır.Devamını Gör
    Cumartesi, 14:33 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiYükleniyor…
    *

    Sibel Atasoy Bu sebeplerle kendimizi sandığımız ben ölümlüdür ve ona dair şeyler ölümle son bulur. Tabi ki enerjinin enrtopi özelliğinden dolayı ayrışıp yeryüzü ve diğer şeyler tarafından yutulması biraz süre alabilir. Bir dumanın ya da jetin gökyüzünde bıraktığı izin bir an içinde kaybolmayıp parçalara bölünüp dağılıp yok olması biraz süre alabilecektir..

    Cumartesi, 14:44 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiYükleniyor…
    *

    Can Arif Sağdıç

    Burada kişilikten kasıt hafızaya/belleğe dayalı kişilikse onun ölüm sonrası büyük oranda dağılıp gittiğini ve burada yadsınan/görmezden gelinen ve geçmiş tüm yaşamlardan süzülüp gelen ( ki ben buna ruhsal kişilik diyorum ) varlığın asıl ki…şiliğinin açığa çıktığına inanıyorum. Bu anlamda bir enkarnasyon sistemi bana doğru geliyor ki tabi bu kişilik pekçok kaynaktan da besleniyordur mutlaka. Etkisi içinde olunan gezegenden tutunda daha alt ve üst bilinç boyutlarından..Ve tabi asıl olarak tüm enkarnasyonlar ( paralel ya da değil ) bir çemberin üzerinde farklı noktalardaki tek bir benliğin ( varlığın ) deneyimleri diye biliyoruz.Devamını Gör
    Cumartesi, 14:50 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Sibel Atasoy

    Arzu ya da korkunun sebep olduğu “planlar” ise eski şamanik yollarla şifalandırılabilir ki günümüzde eminim bu yönteme başka isimler de bulmuşlardır. Bu tedavi oldukça basit, söz konusu “hayali/planı” bir orta oyunu ya da ufak çaplı bir tiy…atro icrası gibi canlandırmak gerekir. Böylece dalgasal bütünlüğümüz bu planın gerçekleştiğini düşünerek onu siler! Bütünsel bilinç, tiyatro sinema,rüyalar hatta belki kitaplardaki kurguları bile gerçekten(!) oluyormuş gibi algılıyor. Gerçekleştirdiği bir başka arzunun mutluluğu ile yanına “tamamlandı”işaretini koyuyor :)Devamını Gör
    Cumartesi, 14:50 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiYükleniyor…
    *

    Sibel Atasoy Belki haklısındır, ben söylediğin “asıl kişiliğin” ne olduğunu bilmiyorum.

    Cumartesi, 14:52 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Can Arif Sağdıç

    Arzu ve korkularla ilgili bir üstteki mesajınıza ben de katılıyorum. Asıl kişilikten kastım, bir varlığın akıl/ruh bileşimi şeklinde sonsuz sayıda bedenler içinde deneyimlediği yaşamlardan süzülüp gelen toplam eğilimler toplamı.Bunu, bugün …ki hafızaya/belleğe dayalı kişilikten ( ki buna ego da denebilir ) ayrı turuyorum. Ancak yine de herşeyin bir varlığın bütünlüğünün parçası olduğunu da inanıyorum.Ego ya da başka birşey..Sadece ego denilen benliğin ölüm sonrası dağılıp gittiğine inanıyorum.Tabi bunlar benim düşüncem. Belki de benzer bişeyleri söylüyor da olabiliriz ancak ifade farklılığı olabilir:) Bilemiyorum.Devamını Gör
    Cumartesi, 15:05 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Sibel Atasoy

    Ben kendi anladığımı özetlemeye çalışayım o halde:
    iki çeşit tekillik (buna kişi diyelim) hali var:
    1. Bizler gibi ölümlü olanlar. Öldüğümüzde bizler (kendimize dair tüm bilgi)
    dağılır, kendine ben diyecek ve bunu doğrulayacak bir hikaye kalma…z. Bizden boşalan enerji enrtopik şekilde diğer varlıklarca emilir. Ve fakat bizim hayat boyunca edinmiş olduğumuz gerçek bilgiler (deneyimden oluşan) dalga yönümüz kanalı ile bütünsel bilince her an (yaşarken) aktarılmıştır zaten. Bizden kaybolmayan tek şey budur ve o da ortak bilince aktarılmıştır.
    2. Eski öğretilerdekii “büyücü” kavramına uyan kişiler. Bunlar kişisel benliklerinin ölümden sonra kaybolmaması için simya denilebilecek metotlar geliştirmişler ve kendilerini bu hayatta uzun yaşayabilen canlı varlıklar içine projekte edebilmişlerdir. Örneğin bir çınar ağacına, kimbilir 🙂 Fakat yine de sonsuzluğa uzanamazlar. sadece insan ömründen çoğunu yaşayabilirler. Bunların sadece kendilerine hizmet dediğimiz yönde ustalaşmışlardır.
    ben başka tekillik bilmiyorum.
    Fakat ölümden sonra yaşamaya devam etmenin diğerbir yolu birleşik organizmalar şekline dönüşmektir. Öyle ki, bin, onbin, yüzbin kişi birleşerek tek olabilirler. Bunların içerisindeki kişilerin ayrılıkları kalmamıştır artık, tıpkı bose-einstein yoğunluğunda tarif edildiği gibi, bir olmuş gibi davranmazlar, bir olmuşlardır. Zaten bu durumda bir kişilikten ya da reenkarnasyon önermesinden bahsedilemez. Bu kollektif yaşam biçimlerinin çok uzun zamanlı ömürleri olabilir.
    Bunlar muhtemelen aynen film izlerkenki tanıklık durumumuza benzer bir pozisyonda olabilirler.Devamını Gör
    Cumartesi, 15:23 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiYükleniyor…
    *

    Sibel Atasoy

    Bakın şu kuantum önermesi içinde ne saklı?
    “Hücre zarları kendilerini B_E Yoğunluğuna
    getirecek yeterlilikte titreştiklerinde, doğada en tutarlı düzen şekli olan bozulmamış
    bütünlüğün düzenini yaratırlar. Bu belki de yaşamın, termonidamiğin ik…inci kanununu (entropi) çiğnediği mekanizma
    olabilir.”Devamını Gör
    Cumartesi, 16:09 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Can Arif Sağdıç

    Tabi ben kuantumla ilgili son derece yüzeysel bilgiye sahibim. O bakımdan ben de kendi idrakim ölçüsünde ve özellikle tüm yüreğimle kendime rehber seçtiğim Ra bilgilerinin ışığında ve de tabi sezgilerim yoluyla gelenlerden anladıklarımı, si…zinde yazdıklarınızdan referans alarak ifade edeyim.

    Sizin ilk maddede söylediğiniz şey, benim de aslında söylemeye çalıştığım şeye yakın. Benim de ölümden sonra dağıldığına inandığım şeydir “ben” dediğimiz şey ki bu, tekrar ifade edecek olursam, belleğe/hafıza dayalı ve adına ego denilen benliktir. Bu geçici olandır ve entropiye maruz kalan da budur bana göre.Ve aynı maddede sizin deneyimlerden oluşan gerçek bilgiler şeklinde adlandırdığınız ve bütünsel bilince aktarıldığını söylediğiniz şey ise bana göre, enkarne olan varlığın ( akıl/beden/ruh bileşiminin ) yaşam deneyimlerinden süzülüp gelenlerdir. Bu varlık, aynı zamanda bireysel bilinç bileşimidir. ( bütüncül bilincin bireyselleşmiş bölümü )
    İkinci maddede yer alan KH büyücülerinin bilinci başka birşeyin içine projekte etmesi ise, evet mümkündür ancak enderdir diye düşünürüm. ( kh olmasından ötürü ) Zaten dediğiniz gibi, en nihayet onlarda varoluş yasalarına tabidir, bunu sürekli biçimde yapamazlar.

    Birleşik organizmalara dönüşme fenomeni içinse, ben bunun, 4. 5. ve 6. yoğunluklar için söz konusu olan “toplumsal bellek bileşimi” denilen şey olarak değerlendiriyorum. TBB de de, her varlık halen bireyselliğini sürdürmesine rağmen, bileşimin toplamını da ifade eder. Yani, bu tür bir bileşimdeki varlıkların akıl/beden/ruh bileşimi bütünlükleri aynıdır/ortaktır. Yine böyle bir bileşimde her varlığın deneyimleri, toplumsal bellek bileşiminin ortak/tek bilincine aktarılır. Tüm bunlarla, o tür bir bileşimden yayın yapan varlık ( örneğin ra ) aslında TBB nin bizahiti kendisidir ya da kendisini ifade eder.Bu şekilde bir bileşim ortak bir hasatı içerdiği için, bahsettiğiniz biçimde, 3.yoğunluk için geçerli olan reenkarnasyon sisteminin ben de geçerli olmadığını düşünüyorum. Ancak hala uzay/zaman fizik bedenlerinin içinde yaşam sürdüren varlıklardır bunlar ve bu şekliyle yine de bir enkarne durum sözkonsudur. Tekrar vurgulamak adına, bir TBB artık tek bir varlık sayılabilir. Tüm gelişimleri, bellekleri ve hasatları bir ya da ortaktır. Taki bu varlıklar birer yüksek benlik olana kadar. ( ki o halde bile benim anladığım tek bir akıl/beden/ruh bütünlüğüne ait ya da ondan tezahür eden varlıklar bileşimi olmayı sürdürüyorlar ) O zaman muhtemelen hem bir tanıklık hem de hala kaynağa doğru kendi yolculuğunu sürdüren tek bir ( bireysel ) varlıktan sözedebiliriz. En nihayet 7.yoğunlukta ruhsal kütle olana ya da kaynakla Bir olana dek.Tabi onun derinlikleriyle ilgili Ra’da bilgisi olmadığını söyler.Devamını Gör
    Cumartesi, 23:30 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiYükleniyor…
    *

    Can Arif Sağdıç

    Şimdi bütün bunlardan sonra, basitçe, ben her varlığın bir bileşim ( akıl/beden/ruh ) olduğuna, bu bireysel varlığın 2.yoğunlukta sadece akıl/beden olduğuna, 3’e geçtiğinde akıl/beden/ruh olduğuna ( kendinin farkına vardığı için..ya da buna… yaratan’ın kendini farketmesi de denebilir ki ruhun farkındalığı da diyebiliriz aynı zamanda ) inanıyorum. Bu varlık, ilk üç yoğunluk yaşam deneyimleri neticesinde elde ettiği tüm deneyimler ışığında devre sonunda ya da uygunsa devre arasında bir hasata tabi olur ve bir üst yoğunluğa (4) geçer. Özellikle 3.yoğunluk sırasında, fizik ya da kabuk bedene ( ki sarı ışın bedeni de denir ) enkarne olur. ( giriş yapar ) Ve ölünce de dezenkarne olur. Zaten belleğe dayalı egosal benlik bu aşamada dağılır ve benim asıl benlik dediğim ( tabi o da geçici ) şey çıplak biçimde ortaya çıkar ki buna Ra ruhsal kişilik diyor ve bu kişiliğe ait çoğu şeyin yaşam sırasında dikkate alınmadığını, gözden kaçırıldığını ya da önemsenmediğini söyler. Bu süreçte varlık enkarnasyonlar arasında metafizik tarafta geçmiş yaşam deneyimlerini gözden geçirme ve şifa sürecine tabi tutulur. Ve bir sonraki yaşamını planlar ya da henüz o aşamada değilse onun adına gezegensel varlıklar olup korucuların hizmetinde olan melekler ya da yüksek benlik bizahiti bu işi görür. Bu bireysel varlık, 4’e geçtiği zaman bir TBB nin üyesi olacaktır ve o bileşimdeki tüm varlıklarla birlikte aslında tek bir varlığı meydana getirecektir. ( yine bireyselliği sürerken ) Tabi bu bilinç açısından böyle..Ve sonra bu TBB hep birlikte 5’e hasat olacaktır ve sonra 6’ya…Dördüncü düzeyde enkarnasyon, zihin perdesi olmadığı için tümüyle varlığın bilinci içinde gerçekleşir ve benim anladığım, bize göre çok çok az reenkarnasyon vardır. Ama bizdeki amaçla ve bizde ki gibi değil. Yani aslında 3.yoğunluktan sonraki reenkarnasyon sistemi bizimkiyle aynı şey değildir idrakime göre. Sadece dinlenme ( zaman/uzay’da ) ve fizik beden değişikliği adına diye düşünüyorum..Bunun 5.ve 6.düzeyde olup olmadığını bilmiyorum ancak sanırım yok.Çünkü bir 5.yoğunluk varlığının istediği her fiziksel tezahürü düşünce yoluyla yaratabildiğini biliyoruz.Ancak yine 5. ve 6.yoğunluklarda fizik bedenler kullanılmakta. Mesela bir 5.yoğunluk varlığı 3.yoğunlukta kendini gösterecekse, bilincini burada birşeye projekte edip bunu yapabiliyor ancak o süreçte 5.yoğunluk fizik bedenini terk ediyor…
    Benim bildiklerim ve idrakim genel anlamda böyle. ( tabi pekçok detay var buraya yazamadığımız )
    Sanıyorum sizinle temel düşünce ayrılığımız şu şekilde; ben, özellikle 3,4, 5 ve 6. düzeylerde ( boyutta-yoğunlukta ) fizik bedene enkarne/dezenkarne olan bireysel ( tabir yerindeyse metafizik ) varlıklar olduğumuzu söylüyorum. Sizse, ölümlü dediğiniz biçimde, ben denilenin yok olmasıyla sona eren, ancak deneyimlerle elde ettiği bilgilerin bütünsel bilince aktarılması yoluyla devam eden bir şeyden sözediyorsunuz. Ancak ben sizin bu ifadenizden yine de berrak birşeyler anladığımı söyleyemem:) Yani, “Bizden kaybolmayan tek şey budur ( deneyimsel bilgi ) ve o da ortak bilince aktarılmıştır.” ifadenizden sonra ne olduğunu anlamadım. Anladığım şey, entropiden sonra yaşamaya devam etmenin ancak birleşik organizmalar şeklinde olduğuna dair.( büyücüler hariç ) O zaman da aklıma 3.yoğunluğu deneyimleyende mi bir birleşik organizma ( bireysel varlık kavramı yok mu) gibi bir soru geliyor? ( tabi neticede herşey bir birleşik organizma ) Mesela Ra’nın Gezgin kavramı sizin dedikleriniz içinde nereye denk geliyor gibi de bir soru geldi aklıma. ( bu varlıklardan, ra, tek bir bireysel varlık olarak söz ediyor )
    Uzun olmasından ötürü özürlerimi kabul edin ve yeniden cevaplamak istemezseniz de hiç sorun olmaz..Enerjinizi fazladan harcatmak ya da sizi sıkmak istemem:) Zaten yazdıklarınız için çok teşekkür ediyorum.Devamını Gör
    Cumartesi, 23:31 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiYükleniyor…
    *

    Sibel Atasoy

    Gezginler, toplumsal bellek bileşimlerinden geliyor olmalılar. Yani birleşiklikten tekilliğe geçiş yapıyorlar sanırım bu durum onların adaptasyonunu zorlaştırıyor.
    Evvelden beri, spritüel öğretilerle kaynaşamıyor oluşumun sebebi, onların “ru…h” diyerek bir çırpıda geçiverdikleri, sonsuzca devam eden bireyselliği böyle kolayca açıklayıverdikleri halde benim bu kavramı benliğimde bir türlü hissedemiyor oluşumdan kaynaklanıyor. Belki de bu konuda bende bir eksiklik olabilir 🙂 Kendi gözlemlerim ve çıkarımlarım üzerinden yol almayı seviyorum ve bunca yıllık düşün ve yazı seyahatimin geneline baktığımda görüşlerimin belki bir tür panruhçuluğa yatkın olduğunu görüyorum.
    Ben de çok teşekkür ederim, bu vesileyle her ikimiz de bir son durum envateri hatta bilançosu çıkarmış olduk :)Devamını Gör
    Pazar, 00:48 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Can Arif Sağdıç

    Müsadenizle, sizi bir cevaba itecek şekilde değil de daha çok konuyu takip edenlere açıklayıcı olması açısından ben yine bazı noktaların üzerinden geçmek istiyorum çünkü bu konu bana son derece temel ve önemli bir konu gibi geliyor.Tabi ist…erseniz siz de ekleme yaparsınız.

    Ruh kavramı üzerinden yapılan ve sonsuza uzanan bireysellikle ilgili genel manada eskiden beri ortaya konanları ben de son derece sığ bulmuşumdur ki bunun pekçok insanda, yerli yerine oturmadığını gözlemlenebilir. Ancak bu konuda Ra’nın ortaya koyduğu anlayış, bana göre tüm bu muğlak/puslu havayı ortadan kaldırmakta. Ra diyor ki, bir varlık ikinci düzeyden üçüncüye geçerken ruh kazanmaz. O zaten kendinde olanın farkına varır. Yani, klasik manada anlaşıldığı ya da yansıtıldığı gibi, ortada bedene giren bir ruh yok. Ruh denilen, zaten yaratılmış herşeyin özünde bulunan ve ancak üçüncü dereceye geçerken farkedilen birşey. ( geçişin gerekli ön koşulu aynı zamanda ) Yani dediğim gibi Yaratan’ın kendini farketmesi de denebilir. Bedene girip çıkan ise, metafizik bir bileşim olan ve Ra’nın akıl/beden/ruh bileşimi dediği şey ya da varlık. Bizim fizik bedenlerimiz, bu varlığa ( bize ) sadece geçici form düzeyinde hizmet ediyor. Bunu zaten sufilerin ve bazı mistiklerin bazı sözlerinde de görürsünüz..
    Ben sizin kendi gözlemlerinizden hareketle yol almanızı saygı ve taktirle karşılıyorum. Buna hiçbirşey denemez ve en nihayet ölüm sonrasını yaşamadan da hiçbirşey tam olarak bilinemez. Ancak tabi sizin söylediklerinizden çıkan sonuçları ben doğru algılıyorsam eğer, bu konuda aramızda oldukça derin ve büyük bir görüş farklılığı olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin ben sizin yazdıklarınızın sonuçlarını varsayarsam, o taktirde yine örneğin Ra bilgilerini neredeyse tümüyle yok saymam gerekir. Çünkü bu bilgelerin üzerine inşaa ettiği temel, en alt yoğunluktan başlayıp yüksek benlik aşamasına kadar giden ve adına bireyselleşmiş bilinç birimi ya da akıl/beden/ruh bileşimi dediği tek ya da bireysel varlık olma kavramıdır. Bunu yok saydığımız an’da tüm o bilgiler hiçbir anlam ifade etmez. ( tabi bunlar bana göre ) Diğer taraftan aydınlanmış doğu mistiklerinin pekçok konuşmasında da yine aynı kavramı rahatlıkla görebiliriz. Tabi en nihayet bir çemberin üzerinde farklı noktalardaki tek varlığın hareketidir tüm bu tekamül olgusu. Ancak bizler, üst bir benliğin ya da bilincin daha alt bilinç bileşenleriyiz bana göre. Ve o üst bilinçler de ( yüksek benlikler ) en nihayet sadece hepsini/herşeyi içine alan akıl/beden/ruh bileşimi bütünlüklerinin projeksiyonundan başka birşey değil. Ancak ne olursa olsun, sonsuz yaşam deneyimleriyle yoluna devam eden ve bunu yaparken de uzay/zaman ve zaman/uzay açısından fizik ve metafizik bedenler kullanan birer akıl/ruh bileşenleri olduğumuz benim en temel yaklaşımım. Aksi taktir de o kadar çok soru açığa çıkarki bunlara cevabı hiçbiryerde bulmanın olanağı yok. Örneğin karma yüklenen kim ya da nedir o zaman gibi. Ya da hasat olup dördüncü düzeye geçen kim ya da nedir gibi.Ya da örneğin Ra bilgilerini alırken bedeninden çıkan Carla’nın seans sonrası bedenine girmesi konusunda ra neden bu şekilde konuşuyor gibi..Çok fazla sayıda soru ortaya çıkar ki Ra bilgilerinde çok sayıda örnekten biri olan Cengiz han’ın, dördüncü düzey negatifine hasat olduğunda Orion grubunda daha hafif bir beden içinde enkarne olduğu söylenir?Ya da Abraham Linconl örneğindeki walk-in meseledi gibi. Gezginler ise bana göre TBB üyeleri olarak yollarına devam eden yine birer bireysel varlıktır. Tabi TBB özelliğinden dolayı, içinde oldukları toplum bileşimiyle bir ve tektirder anladığımız.
    Kısaca benim ortaya koyduğum temel yaklaşımı ben yok saydığımı farzettiğimde, tüm bu ilk üç yoğunluktaki her bir tek yaşamı, en nihayet ölüm sonrası bütünüyle dağılıp yok olacak ve ancak deneyimsel bilgilerinin kaynağa aktarıldığı tek yaşamlar olarak görmem gerekir ki bu bana oldukça aykırı-ters geliyor. Ölümsüzlük için sadece organik bileşime masedilerek yola devam da aynı şekilde ki o taktir de zaten bireysel varlık kavramından hiç sözedemeyiz doğru anlıyorsam. Bana göre, bir varlık tek ve benzersiz bir bileşimdir ve benim anladığıma göre, kaynağa yakın bir düzeye dek bu bireysel varlığını sürdürür. Yoluna ( tekamülüne ) fizik bedenler içinde sonsuz yaşamlar sürerek devam eder. Sizin dağılığ gidiyor dediğiniz “biricik ben” ya da “ego” diye tabir ettiğiniz ise, yine bana göre bilinçaltı ile bilinç arasına çekilen zihin ( unutma ) perdesinden ötürü oluşan belleğe dayalı geçici benliktir ya da kişiliktir ki işte çoğu mistik ya da usta buna ego diyor..Evet o ölüm sonrası dağılıp gidiyor ancak tüm deneyimin süzülmüş hali varlığın kendi bünyesinde ( ve bütünün bilincinde ) korunuyor. Yani aslolan, bedene enkarne olan varlığın deneyimleri ya da karakteri. O bakımdan ben örneğin doğum esnasındaki gezegensel konumların, varlığın geçmiş deneyimlerinden getirdiklerine oranla daha az önemli olduğunu söylüyorum.Devamını Gör
    Pazar, 06:23 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Can Arif Sağdıç

    Bir de Ra bilgilerinden katkı sağlayıcı olacağını düşündüğüm bazı bölümleri paylaşmak istiyorum;

    SORU: Akıl, beden ve ruhu ayrı ayrı tanımlar
    mısınız?

    …RA: Bunlar bir enerji odakları bileşimini tanımlayan basit
    terimlerdir; beden belirli bir uzay/zaman ya da zaman/uzay’
    da deneyimlediğiniz yoğunluk derecesinin maddesidir. Bu
    katta sizin fiziksel tezahür denen olayı gerçekleştirebilmeniz
    için emrinizde bulunan bir maddesel bileşimdir.

    Akıl, ruhun içeriye ve bedenin yukarıya doğru akıttıklarını
    yansıtan bir bileşimdir. Akılda, hisler, duygular ve daha
    bilinçli karmaşıklıkları içinde entelektüel düşünceler bulunur.

    Akıl ağacının köklerine doğru biraz daha yaklaşırsak
    sezgiyle karşılaşırız ki sezgi, aklın tüm varlık bileşimiyle daha
    sıkı temasta bulunan ya da daha uyum içinde olan doğasıdır.

    Akıl ağacının köküne inersek, bu kez de bilinç aşamalarıyla
    karşılaşırız; bu tedricen kişiselden ırksal belleğe ve giderek
    de kozmik akımlara dönüşür ve böylece ruh adını verdiğimiz
    mekikle direkt temas kurucuyu oluşturur.

    Ruh, çeşitli evrensel, gezegensel ve kişisel içe-akımların
    onun vasıtasıyla bilincin köklerine gönderilebileceği bir kanal
    gibidir. Bu kanal aynı zamanda bilincin, beden ve aklın
    dengeli zeki enerjisi yoluyla sonsuz zekânın kapısına ulaşmasını
    da sağlar.

    Akıl, beden ve ruh birbirlerine çözülmez bağlarla bağlanmışlardır
    ve biri olmadan diğeri varlığını sürdüremez.

    Bunun için de her biriyle ayrı ayrı uğraşmak yerine, yalnızca
    akıl/beden/ruh bileşiminden söz ederiz; çünkü, sizin deneyimleriniz
    sırasında yaptığınız iş, bu unsurların yalnızca biri
    vasıtasıyla değil, her üçünün karşılıklı olarak birbirlerini etkilemesiyle
    yapılır.

    SORU: Bu yoğunluk derecesindeki ve bu enkarnasyon deneyimimizdeki
    fiziksel ölümümüzle kimyasal bedenimizi yitiriyoruz.
    Kimyasal bedenimizi yitirişimizin hemen ardından,
    farklı tipte bir bedenle mi devam ediyoruz? Bu noktada hâlâ
    bir akıl/beden/ruh bileşiminin varlığından söz edilebilir mi?

    RA: Evet. Akıl/beden/ruh bileşimi bütünlüğünü korumaktadır;
    fiziksel beden, şimdi daha yoğun, daha idrakle yüklü ve
    güçlü bir beden olarak tezahür eder.

    SORU: Bizim ölüm adını verdiğimiz bu geçiş sırasında akıl
    ya da ruhun herhangi bir kaybı var mıdır, veya şimdi sahip
    olduğumuz kimyasal bedenimizi yitirmiş olmamızdan dolayı
    herhangi bir zarar görürler mi?

    RA: Akıl bileşimi büyük bir kayba uğrar, çünkü nasıl kimyasal
    beden bileşiminiz sadece bir illüzyondan ibaretse, bu
    uzay/zaman sürekliliğindeki deneyiminiz sırasında farkında
    olduğunuz zihinsel faaliyetin de çoğu illüzyondur.

    Başka bir deyişle, önemli şeylerin hiçbiri yitirilmez; karakter
    -ya da, isterseniz biz buna duyguların ve önyargıların
    ya da sapmaların ve bilgeliklerin süzülmüş saf biçimi diyelim-
    ilk kez apaçık hale gelir; çünkü bu süzülüp öz olarak
    kalmış duygular ve bilgelik ve önyargı/sapmalar fiziksel yaşam
    deneyimi sırasında ya yok sayılmış ya da küçümsenmişlerdir.

    Ruhsal açıdan ise, artık üçüncü yoğunluk derecesinin
    bir zorunluluğu olan unutma karakteristiğine gerek olmadığı
    için, bu kanal iyice açılır.Devamını Gör
    Pazar, 06:26 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiÇiğdem Kbyel bunu beğendi.
    *

    Can Arif Sağdıç

    Soru : Bir varlık üçüncü yoğunluk derecesinde ( boyutta ) ölüm sürecinden geçtiği zaman kendini zaman/uzay’da bulur.Kendini değişik koşullar içinde bulur.Lütfen zaman/uzay’ın koşullarını ya da özelliklerini ve bazı varlıkların karşı karşıya… kaldıkları, enkarnasyon deneyimlerinin şifa bulma sürecini tarif edebilir misiniz?

    Ra : Bu soruya yeterli yanıt vermek dilinizin sınırlılığından dolayı zordur.Yine de elimizden gelen en iyi biçimde yanıtlayacağız.
    Zaman/uzay’ın belirleyici özelliği, zaman ile uzay arasındaki eşitsizlik-adaletsizlik’tir.Sizin uzay/zaman’ınızda maddenin özel dağılımı, illüzyonun ( madde aleminin ) var olabilmesi için elle tutulur gözle görülür bir çerçeve meydana getirir. Halbuki zaman/uzay’da adaletsizlik ( eşitsizlik ) sizin zaman adını verdiğiniz özelliğin omuzlarına yüklenmiştir. Bu özellik, “göreli bir anlamda” varlıkları ve deneyimleri elle tutulmaz, gözle görülmez kılar. Sizin çevrenizde her parçacık ya da çekirdek titreşimi sizin ışık hızı adını verdiğiniz hıza, “bilinç ötesi hızlar yönünden” yaklaşan bir hızla hareket eder.
    Yani metafizik ya da zaman/uzay deneyimi, bir bakıma uzay/zaman deneyiminin bir benzeri olmakla birlikte, onun elle tutulur gözle görülür özelliklerine sahip olmayan ve çok ince ayarlanmış bir deneyim türüdür. Bu metafizik katlarda sizin zaman dediğiniz şey çok bol bulunur ve bu zaman, bundan önceki uzay/zaman enkarnasyonu sırasında öğrenilmiş şeylerin ve edinilmiş önyargıların, eğilimlerin tekrar tekrar gözden geçirilmesi için kullanıılır.
    Bu bölgelerin çok yüksek olan akışkanlığı bir varlığın, gerekli şifa sürecini tamamlayabilmesi için özümsenmesi gereken birçok şeye ( bilgiye ) nüfuz edilmesini mümkün kılar.Burada her varlık, tıpkı sizlerin uzay/zaman’da zaman açısından aşağı yukarı sabit bir konumda bulunmanıza benzer bir şekilde, ama uzay ( mekan ) açısından aşağı yukarı sabit konumda bulunur. Varlığı bu sabit uzaya, şekil verici kendi Yüksek Benliği yerleştirir; böylece varlık uzay/zaman enkarnasyonu sırasında öğrendiklerini/öğrettiklerini özümseyecek uygun konuma sokulmuş olur.
    Bulunduğu bu zaman/uzay noktasına göre kendisine şifa sürecinde yardımcı olacak belli yardımcılar vardır. ( ra bunlardan bazılarının melekler olduğunu söyler ) Süreç şunları içerir; deneyimi bütünüyle görüp kavramak, bu deneyimi akıl/beden/ruh bileşiminin toplam deneyimindeki yerine oturtmak, enkarnasyon sırasında sunulmuş olan yol gösterici işaretleri kaçırmış olduğu için attığı bütün yalnış adımlardan dolayı kendini bağışlamak ve bundan sonraki öğrenimi ( enkarnasyonu ) için gerekli olacak şeyleri dikkatle belirlemek. Bunlar, varlık uzay/zaman’da ( enkarne durumdayken ) ruhsal tekamül sürecinin ve vasıtalarının bilincine varıncaya kadar tümüyle Yüksek Benlik tarafından yürütülür. Bu bilince vardığında ise varlık bütün kararlarda artık bilinçli olarak yer alır.

    Soru : Bu şifa süreci zaman/uzay’da ve uzay/zaman’da aynı şekilde mi işler?

    Ra : Uzay/zaman’daki bağışlama ve kabul etme süreci, zaman/uzay’daki ile benzer özellikler taşır, bu iki süreç özellikleri açısından birbirlerine çok benzerler. Ancak enkarne bulunduğu sırada enkarnasyon ötesindeki olayların akışını tayin etme olanağı yoktur, ancak o sırada var olan dengesizlikler düzeltilebilir. Öte yandan, zaman/uzay’da dengesiz eylemleri düzeltme olanağı bulunmaz, fakat bu dengesizlikleri algılama ve kendi kendini olan bitenler için bağışlama olanağı vardır.
    O zaman, sizin gelecek dediğiniz zamandaki uzay/zaman deneyimleri sırasında bu dengesizlikleri düzeltme olanak/olasılıklarını sağlayabilecek kararları verebilirsiniz. Zaman/uzay’ın avantajı çok geniş bir bakış açısı sağlayabilen akışkanlığıdır. Uzay/zaman’da ise “karanlıkta ufacık bir mum ışığında çalışırken bile” varlığın dengesizlikleri düzeltebilmesi olanağı vardır.Devamını Gör
    Pazar, 06:33 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Can Arif Sağdıç

    SORU: Ezoterik edebiyatta birçok bedenden söz edilir: Fiziksel beden, eterik beden, duygusal beden ve astral beden. Bana bu listede sıralanan bedenlerin sayısının doğru olup olmadığını ve bunların ve varsa diğer bedenlerin amaçlarını, kulla…nılışlarını, etkilerini vs. söyleyebilir misiniz?

    RA: Sorunuza bütün ayrıntılarıyla, tam olarak yanıt vermek için bunun gibi birçok celse yapmamız gerekirdi. Çeşitli bedenlerin birbirleriyle olan ilişkileri ve etkileşimleri ve değişik durumlarda her beden türünün etkilerinin incelenmesi
    muazzam bir iştir. Bu konuda kısa bir bilgi vermek amacıyla, şimdi daha önceki bilgilere dönmenizi ve gerçek renklerle ilgili söylediklerimizi oktavınızın çeşitli yoğunluk derecelerini kavramakta kullanmanızı isteyeceğiz.

    Yapı ve deneyimlerde, mikrokozmosdan makrokozmosa kadar her şeyde “yedi” sayısının yinelendiğini görüyoruz. O halde, yedi ana beden bulunduğu sonucu da kolaylıkla çıkarılabilir; en kolay şekilde anlaşılmaları için, bunları kırmızı ışın bedeni, turuncu ışın bedeni vs. şeklinde isimlendirmemiz
    iyi olur. Ayrıca, söz konusu bu bedenlerle renk ışınları arasında bağlantı kurmak istediğinizin farkındayız. Bu biraz akıl karıştırıcı bir konudur, çünkü değişik öğretmenler kendi öğretme/öğrenme idraklerini değişik terimlerle sunmuşlardır.Böylece, her bir bedene birisi bir isim verirken diğeri
    başka bir isim vermiştir.

    Kırmızı-ışın-bedeni sizin kimyasal bedeninizdir. Amabu sizin madde aleminde giyindiğiniz beden değildir. Bu beden,henüz yapılaşmamış beden malzemesidir; şekli olmayan (biçimlenmemiş) elementer (bileşik olmayan) bedendir. Bu biçimlenmemiş maddesel bedeni anlamak, idrak etmek çok
    önemlidir, çünkü fiziksel bedendeki elementleri anlamak suretiyle yürütülebilen şifa verme yöntemleri vardır.

    Turuncu-ışın-bedeni fiziksel beden bileşimidir. Bu da sizin içinde bulunduğunuz beden değildir; bu beden, benlik-bilinci (kendini-farkındalık) olmadan meydana getirilen, ruh/akıl’ın içine girmesinden önceki, anne rahmindeki bedendir.
    Bu beden, akıl ve ruh bileşimleri ona girmeden de yaşayabilir. Ama bunu pek seyrek yapar.

    Sarı-ışın-bedeni şu anda bildiğiniz şekliyle fiziksel bedeninizdir,onun içinde bulunurken katalizörleri deneyimlersiniz. Bu beden akıl/beden/ruh özelliklerine sahiptir ve sizin fiziksel illüzyon (madde alemi) dediğiniz şeye eşittir.

    Yeşil-ışın-bedeni, bir seans sırasında sizin ektoplazma adını verdiğiniz şey ortaya çıktığında görülebilen bedendir.Bu daha yoğun bir canlılığa sahip, daha hafif bir bedendir.Buna başka bazı öğretilerde astral beden denir. Bazıları da
    buna eterik beden adını vermişlerdir. Ama bu adı vermek doğru olmaz, çünkü eterik beden zeki enerjinin akıl/beden/ruh bileşimini yoğurup şekillendirebildiği geçiş kapısında bulunan bedendir.

    Işık-beden ya da mavi-ışın-bedeni’ne devaşanik beden adı da verilebilir. Bu bedene, özellikle Hint Sutraları (özdeyişleri) ya da yazılarında birçok başka ad verilmiştir; çünkü bu halkların içinde, bu alanları araştırıp keşfetmiş ve devaşanik bedenlerin çeşitli tipleri hakkında bilgisi bulunanlar vardır. Her yoğunluk derecesinde, çoğu sizinkine benzeyen çeşit çeşit beden tipi vardır.

    Çivit-rengi-ışın-bedeni -ki biz buna eterik beden demeyi tercih ediyoruz- dediğimiz gibi, geçiş-kapısı bedenidir. Bu bedendeartık şekil yoktur (şekil artık özdür) ve onu ancak ışık olarak görebilirsiniz, ama bu ışık istediği şekle girebilir.

    Menekşe-rengi-ışm-bedeni’ne, sizin deyiminizle, Buda bedeni ya da mükemmel beden dersek belki onu anlayabilirsiniz.

    Bu bedenlerin her birinin, akıl/beden/ruh bileşiminiz üzerinde etkisi vardır. Bedenler arası ilişki ve etkileşimlerise, dediğimiz gibi çok çeşitli ve karmaşıktırlar.

    Burada bir noktaya işaret etmemiz iyi olur: Çivit-rengi-ışın-bedeni, şifacı tarafından, eğer bilincini bu eterik hale geçirebiliyorsa, şifa için kullanılabilir. Menekşe-rengi-ışın ya da Buda-bedeni de şifacı için aynı derecede yararlıdır, çünkü bu bedende, var olan her şey ile bir olmaya çok yaklaşmış olan bir bütünlük duygusu hüküm sürer. Bu bedenler her varlığın parçalarıdır ve onları doğru olarak idrak etmek ve uygun biçimde kullanmak, her ne kadar üçüncü yoğunlukderecesi için henüz çok uzak bir hedef ise de, bu işin ustaları
    için yararlı olur.

    SORU: Şimdi içinde bulunduğumuz bu san-ışın-bedeni’nin ölümünden hemen sonra hangi bedenlere sahip oluruz?

    RA: Potansiyel olarak bütün bedenlere sahipsiniz.

    SORU: Yani, potansiyel sarı-ışın-bedeni, şu anda fiziksel beden olarak kullanmakta olduğum bu kimyasal bileşimi yaratmak için kullanıldı, öyle mi?

    RA: Hayır. Çünkü, şimdiki enkarnasyonunuzda sarı-ışın-bedeni sadece potansiyel olarak var olmayıp, faaliyette bulunmaktadır (işlemektedir); o sizin tezahür etmiş bedeninizdir.

    SORU: Şu halde bu enkarnasyonumuzdaki ölümümüzden sonra sarı-ışın-bedenimize hâlâ potansiyel olarak sahip olacağız.Peki, gezegen nüfusunun genel durumunu ele alırsak,onlar ölümden sonra normal olarak yeşil-ışın-bedeni ile mi tezahür edecekler?

    RA: Hemen değil. Ölümden sonra ilk faaliyete geçen beden “şekil verici” ya da çivit-rengi-ışın-bedeni’dir. Bu beden -siz ona “ka” adını vermiştiniz- eter’e nüfuz edilinceye ve akıl/beden/ruh bütünlüğü bunu idrak edinceye kadar kalır. Bu başarıldığında, faaliyete geçirilmesi gereken uygun beden yeşil-ışın-bedeni’yse, bu gerçekleşir.

    SORU: Bir cümle söyleyeceğim ve sizden beni düzeltmenizi isteyeceğim. Ölümden sonra bir varlık eğer bilinçli olarak farkına varmamışsa,bedenlerinden herhangi birini faaliyete geçirecek farkındalık derecesine erişinceye kadar dünyaya bağımlı bir ruh olarak kalır. Acaba o durumda bu varlık kırmızıdan
    menekşe rengine kadar herhangi bir bedeni faaliyete geçirebilir mi?

    RA: Uygun uyarıcılar bulunuyorsa olabilir.

    SORU: Bizim dünyaya-bağımlı bir ruh ya da hayalet dediğimiz şeyi hangi uyarıcılar yaratır?

    RA: Bunun için gereken uyarıcı irade gücüdür. Eğer sarı ışın akıl/beden/ruh’unun iradesi, fiziksel ölümün tekâmül ettirici ve bundan sonrasını idrak ettirici etkisinden daha güçlüyse, başka bir deyişle, irade, geçirilmiş olan son deneyim üzerinde yeterince yoğunlaşmış ise, varlığın sarı-ışın-kabuğu, artık faaliyette olmamakla birlikte, tamamıyla durdurulmamıştır
    da ve bu irade çözülünceye kadar akıl/beden/ruh bileşimi tutsak halde kalır. Bu, sizin de farkında olduğunuz gibi, ani ölümlerde ve başka bir varlık ya da başka bir şey için aşın ilgi ve endişe duyulduğu hallerde ortaya çıkar.Devamını Gör
    Pazar, 06:38 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Can Arif Sağdıç

    SORU: Bu gezegende, ölümden sonra turuncu ışının faaliyete
    geçirilmesine çok sık rastlanır mı?

    RA: Çok seyrek rastlanır, çünkü bu belirli tezahür irade dışında oluşur. Çoğu kez, bir varlık, fiziksel ölüm olayını geçirmekte olan bir başka varl…ığın şekli için öylesine yoğun bir istek ve talepte bulunur ki, bu varlığa benzer bir görüntü geride kalır. Bu da turuncu ışındır. Bu çok seyrek rastlanan birşeydir, çünkü eğer bir varlık diğerini, ona çağrıda bulunacak kadar çok istiyorsa, genellikle diğer varlık da buna karşılık kuvvetli bir çağırılma isteği duyar. O zaman sarı-ışın-kabuğu tezahür eder.

    SORU: Dünya nüfusunun büyük bölümü, fiziksel ölümünden
    sonra hangi bedeni faaliyete geçirir?

    RA: Normal süreç şöyle işler: Sarı-ışın-bedensel-tezahürü’nden öte tarafa uyumlu bir geçiş yapan varlık, akıl/ruh bileşimini eterik ya da çivit-rengi-bedeni’nde dinlendirir. Bu dinlenme,varlık enkarne olacağı bir yerde, eterik enerjinin faaliyete geçireceği ve tezahür ettireceği bir beden içinde deneyim yapmaya hazır oluncaya kadar sürer. Çivit-rengi-beden,zeki enerji olduğu için, sizin deyiminizle yeni ölmüş olan ruha geçirdiği son yaşam deneyimini gözden geçirebileceği bir bakış açısı ve bir yer sağlar.Devamını Gör
    Pazar, 06:38 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    *

    Can Arif Sağdıç

    Şunu da söylemeden geçemedim; nasıl ki Sibel hanım kendi gözlemleri ve çıkarımları üzerinden hareketle bir noktaya ulaşıyorsa, tabi biz de aynı şekilde gözlem, çıkarım, sezgi ve bazı deneyimler yoluyla tüm bu söylediklerimizi ifade ediyoruz…. Yoksa tepeden inme işte Ra bunları söyledi, o bakımdan budur gibi bir yaklaşımımız yok. Bu bilgileri ( ra ) sayısız kere okumuş biri olarak, her bilgiyi akıl süzgecimden geçirip sorguladığımı ifade etmeliyim. Tabi bir de bu bilgileri destekleyici biçimde, gerek tasavvufta, gerek doğu mistiklerinin,aydınlanmışlarının ve bazı diğer ustaların sözlerinde bu konuda Ra bilgilerini destekleyici pekçok şey bulduğumu söyleyebilirim. Aslolansa sezgidir bana göre ki zaten Ra’nın ifadesiyle akıl ağacının köklerinden gelir. Sibel hanım’a ne kadar teşekkür etsem azdır, böyle bir konuya vesile olduğu ve dediği gibi tekrar bir son durum değerlendirmesi yapmamızı sağladığı için:)Devamını Gör
    Pazar, 07:05 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiÇiğdem Kbyel bunu beğendi.
    *

    Sibel Atasoy

    Reenkarnasyon fikri, doğu dinlerinin bir savı. Diğer tek tanrılı dinlerin hiçbiri bildiğim kadarıyla reenkarnasyonu kabul etmiyor. RAbilgilerini çok sevip saygı duyduğumu bilirsiniz. Dört kitabı da yirmi sene içinde altışer kez okumuştum. Y…ani liman dışına çıkabilmemi sağlayan kerteriz noktalarımdan biridir, minnetle anıyorum. Bilgiler ve kendi hislerimiz arasında uyuşmazlık olduğunda en iyisi onu dalga yonümüze havale etmek sanırım çünkü parçacık konumunda çözülmeyen bir meseleyi dalga yönümüz onbinlerçe milyonlarca varlıkla aynı anda paylaşarak öyle rahatça alt ediyor ki şaşarsınız. Defalarca şahit olduk buna. Bi sabah uyanırsınız ve çelişki olmadığının farkına varırsınız. Aslında ölüm sonrası gerçekten de beni pek ilgilendirmiyor, burada ve şimdi bu gezegeni paylaştığım tüm varlıklarla sevgi ve dayanışma hisleriyle doluyum ve basit bir hayat yaşamanın zevkiyle sarhoşum.
    Hayat çok güzel 🙂 Mükemmel güneşli ve aydınlık bir İstanbul sabahından hepinize günaydın.Devamını Gör
    Pazar, 11:03 · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1 kişiYükleniyor…
    *

    Can Arif Sağdıç

    Siz, sizin adınıza ve genel manada ifade ettiniz sanıyorum ancak ben de yine kendi adıma söyleyecek olursam, kendi bütünlüğümde bir çelişki ya da uyuşmazlık yaşadığımı söyleyemem, şimdiye dek ifade ettiklerimle alakalı. Hemen yukardaki mesa…jda da yazdığım gibi, benim yaklaşımım bir bilgi kaynağına körü körüne inanmaktan çok, yanına sezgiyi ve sorgulamayı da alan gözleme dayalı bir yaklaşım. Kaldı ki ışıklarını tüm yüreğimde hissettiğim bazı ustaların söz ve yaklaşımları da benim için düşüncelerimi-sezgilerimi doğrular nitelikte.
    Doğu dinleri ya da tüm dinler, reenkarnasyon fikrine uzaktır aslında. Sizin doğu dinlerinin savı dediğiniz şey, sanıyorum tenasüh inancıyla ilgili ki o tamamiyle saptırılmış bir anlayış. O anlayışa Jiddu Usta ve Osho’da şiddetle karşı çıkarlar ancak benim bahsettiği manada re-enkarnasyon sistemine de pekçok yerde değinirler. Diğer taraftan meseleye dinler açısından yaklaşmanın bizi yanıltabileceğini düşünüyorum. Çünkü adına din denilen hiçbir bilginin tertemiz ( bütünüyle pozitif manasında ) bir kaynaktan tertemiz geldiğine ve binlerce yıl aynı kaldıklarına inanmıyorum. ( ra’da bunu açıkça söyler zaten ) Netice de din denilen şey, en nihayet insan yaratımıdır ve içine negatif üst yoğunlukların çokça sızmaları vardır.Bunun en temel ispatı da korku, tektid ve itaat öngören kısımlardır.
    Size tüm yüreğimle katılıyorum ki yaşam çok güzel ve basit yaşadığınızda daha da güzel..Ben de aslında ölüm sonrasıyla çok ilgilenmiyorum. Ancak bütüne ait, onun parçası olan bir varlık olarak kendi tekamül ve kutuplaşmamla son derece yakından ilgileniyorum. Bu anlamda da şuana kadar ifade ettiğim tüm yaklaşım ve düşünceler, benim açımdan son derece önemli..Çünkü bunlar, üzerine bilinçli manada inşaa edeceğiniz bilinçli tekamülünüzün ana temelleri. En azından benim açımdan:)
    Tabi tüm düşünce, yaklaşım ve inançlara da sonsuz saygı duyuyorum..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir