Hayat Sayacı-dizi film hikayesi

Hayat Sayacı

 

Ana Karakterler:

 

Nedret: 40 yaşlarında, şişmanca, uzun siyah saçlı, hiç evlenmemiş bir kadın;

                        Babası deniz subayı, vefat etmiş. Annesi Heybeliada’da yaşıyor. Kendisi onbeş sene kadar hosteslik, kabin amirliği yapmış daha sonra sinirsel yapısının hassaslığı nedeniyle istifaya zorlanmış. O zamandan beri çalışmıyor ve babasından aldığı aylıkla geçiniyor. Oturduğu apartman dairesi onbeşyıldır kendisine ait, babası tarafından alınıp kendi üzerine yapılmış küçük bir daire. Babasının ölümünden sonra bir süre annesiyle birlikte bu evde oturmuşlar, ancak aralarında süren anlaşmazlık devam edince annesi kendi annesinden miras kalmış olan Heybeliada’daki eve taşınmış.

                        Nedret, özellikle işten ayrıldıktan sonra kendisini tamamiyle okumaya vermiş, metafizik ve mistik derneklere üye olmuş ve son beş yıldır kendini ve evreni sorguluyor. Ancak, buralarda öğrendiği öğretiler kendisinde henüz  entellektüel bilgi düzeyinde bulunmakta, öğrendiklerini hayatına geçiremediği açıkça gözlenebilmektedir. Oysa kendisini tüm gerçeği kavramış, aydınlanmış bir insan olarak görür, olaylara ve kişilere üstten bakan; ama melekvari bir anlayışla yaklaşan kişi rolüne soyunmuştur. (Tavır; “Ahh bir bilseniz gerçeği” der gibi olmalıdır)

                        Son bir kaç yıldır tarot falı bakmaya başlamıştır. Bu konuda doğaüstü bir yeteneğe sahip olduğunu; belki de söz konusu metafizik eğitimlerin kendisinde böyle bir yeteneğe yol açtığını sanmaktadır. (Bu konuda ünü oldukça yaygınlaştığından, çok gelen gideni olur, para almaz ancak hediye kabul eder.)

                        Son derece yardımsever bir insan olmakla birlikte çok ciddi psikolojik takıntıları vardır. Yani tipik herşeyin en doğrusunu bilip, kendini seyredemeyen kişi portresi abartılacaktır. Koç burcu

 

Gençler gurubu: Aynı apartmanın giriş katında oturan, sayıları dört ila yedi kişi arasında değişen genç erkekler. Bunlardan yalnızca iki tanesi çalışmaktadır, diğerleri henüz muhtelif bölümlerde okuyan üniversite öğrencileridir. (Hukuk, inşaat, biyoloji, fizik vs.) Ortak tarafları hepsinin astsubay çocuğu olması ve ayni yurtta senelerce kalmaktan doğan aşırı tutkunluklarıdır.  Dizinin ilk bölümünde yurttan çıkarak içlerinden birinin babasının olan bu daireye yerleşirler. Apartman bu durumdan çok rahatsız olsa da evsahibi olmaları nedeniyle kanuni olarak bir yaptırımda bulunamazlar. Birbirlerine karşı çok açık olmuşlardır, şakaları, oyunları ego seviyesini hiçe sayacak denli abartılı olabilmektedir.

 

                        Fikret; İnşaat bölümünde altı yıldır okumakla birlikte henüz üçüncü sınıftan yeni ders almaya başlamıştır. Balık burcu, uyumayı ve sabahlara kadar bilgisayar oyunu oynamayı sever. Hayata karşı en ufak bir sorumluluk geliştirmemiştir.

Çok zeki ve uyumlu bir kişidir. Kızlarla ilişkilerinde sorun yaşar, korku filmlerini sever.

Uzun siyah saçlı, şişmanca ve çok iştahlı biridir.

                        Hasan: Biyoloji masteri yapmaktadır, bira göbekli ama zayıf,  terazi burcu, sosyal, bar muhabbetini seven biridir. Solcudur, birşeyleri düzeltebileceğini umar ancak solcu olduğunu ailesinden saklar. Okumayı sever.

                        Selim :  Hukuk mezunu altı aydır staj yapıyor, Film meraklısıdır, zayıf uzun boylu, yakışıklı, okumayı sever. Çok esprili, neşelidir, prensiplidir. Oğlak burcu.

                        Mert :   Fizik mezunu, bilgisayar dalında çalışıyor, zayıf uzun boylu, hümanist, yemekle arası hiç olmayan, yengeç burçlu. Star Wars çılgını, bağlılık geliştirmeye yatkın, Film izlemeyi sever ama herşeyden öte fizik aşığıdır, master yapmak için uğraş vermekte ve bir gün Türkiye’ye Fizik Nobeli getirmeyi hayal etmektedir.

 

                        Diğer üç öğrenci zaman zaman değişen kişilerdir ihtiyaca göre planlanabilir. Bunlardan biri gaydir.

 

Göksu : Nedret’in Yeğeni, 19 yaşında , sarışın ve çok güzel bir kız. Anadolu kasabasında yetişmiş, iki yıl önce İstanbul’da yaşamak ve okumak üzere gelmiş. Saf ve biraz kaçık bir tip, son derece kendine özgü, okulda başarılı değil, bu sebeple kız meslek lisesine verilmiş, son sınıfta ve bir çok takviyelerle lise diploması almasına uğraşılıyor.  Nedret’e hayran, onun dizinin dibinden ayrılmıyor, kendi başına dışarı dahi çıkamıyor. Görünümü aptal ancak sezgileri çok gelişmiş biri. Olacak olayları önceden hissedebiliyor, adeta kişilerin ruhlarını çıplak biçimde görebiliyor.

                        Aslında Nedret’in kendisini fal ustası  sanmasına Göksu sebep oluyor. Tüm bilgileri halasına aktaran o, ama kendisi bunun farkında değil, zaten Nedret hiç farkında değil. Çok neşeli, kendi farkında olmadığı bir çok espri yapar. Kendini güvende hissettiği zaman çenesi açılır, abuk subuk konuşur. Tanımadığı kimselere karşı hırçın olur.Yengeç burcu

 

Nilay : Nedret’in karşı komşusu, otuz yaşlarında, kova burcu, anaokulu öğretmeni. Kendini geliştirmek için büyük çaba gösterir, çocukları deli gibi sever, annesiyle oturur, hiç evlenmemiş, on yıldır aşık olduğu ama bunu söyleyemediği bir takıntısı mevcuttur.

Özlü sözleri toparlayıp, inci gibi yazısıyla donattığı bir defteri vardır. Her fırsatta ve her yeni tanıştığı kimseye defterini gösterir. Çok uyumlu ve insancıldır. Evlenip çocuk sahibi olmak ister. Orta boylu, beyaz tenli, güzelce bir kızdır.

                        Nedret ablasını onbeşyıldır tanıdığı için ona çok yakındır, onun bilgilerinden yararlanmaya çalışır.(Burada bozacının şahidi şıracı imajı oluşturulacaktır.) Sık sık fal baktırır ve çoğu on yıldır aktive olmamış aşkı Mehmet üzerinedir.

                       

Mehmet : İki sokak ilerde oturmakta, uzun ince, boğa burcu, 32 yaşında, muhasebecidir. Nilay’ın gizlice aşık olduğu adamdır. Bekar, kararsız, duygularını ifade edemeyen, içince çok dağıtan, çok duygusal bir adam. Konuşması pek anlaşılmaz çünkü yuvarlayarak ve çok hızlı konuşur.

                        Hasan’ın abisi Mehmet’in sınıf arkadaşı olduğu ve İstanbul dışında yaşadığı için kendisinden ara sıra Hasan’a göz kulak olmasını rica etmiştir. Ancak aralarında on yaş fark olmasına rağmen Mehmet’in çocuk ruhlu olması nedeniyle bu ilişki arkadaşlığa hatta bar ve çapkınlık anlaşmasına dönüşmüştür. Bu sebeple ara sıra apartmana gelip gitmeye başlar. Abinin telefonla ya da, ara sıra İstanbul’a gelişlerinde Hasan hakkında bilgi alma girişimleri komik enstantaneler yaratır.

 

 

Olay örgüsü ve ana akslar;

 

  • 1) İlk aks; Nedret’in geçmişinde olan bir olayla ilgilidir; Hostesliğe ilk başladığı yıllarda, yeni ehliyet aldığı günlerde babasının muhalefetine rağmen ara sıra babasının arabasını almakta ve gizlice kullanmaktadır. Yine bir gün babası seferdeyken arabası ile havaalanına gitmiş ve iş dönüşü gece, bir kişiye çarpmıştır. Arabayı durdurup dışarı çıkmış ancak korkudan paralize olduğu için yanına yaklaşamamış ve dönüp kaçmayı seçmiştir. Ertesi gün gazetede kazayı yaptığı semtte bir kişinin trafik kazasında öldüğünü okur, yıkılır. Ancak bunu telafi etmesi mümkün değildir çünkü subay babadan Allah gibi korkmaktadır. Bu kişinin kendi ezdiği kişi olduğundan emindir, olayı yalnızca annesiyle paylaşır. Anne çok mantıklı biridir; arabada hiç hasar olmaması ölüme neden olacak bir kaza yapmadığını işaret etmekte ve gazete haberinin yalnızca kötü bir tesadüf olduğunu göstermektedir. Ancak bu konuda kızını ikna edemez. Zaten Nedret’deki sinirsel bozukluk bu hadise ile başlamış ve onu işinden de etmiştir.

 

Nedret yıllar içinde bu vicdan azabını iyice besleyip büyütür ve öldürdüğü kişinin ruhunun (kendisi bu konuda ceza almadığı için) sükun bulmadığı ve çevresinde dönüp dolaştığını vehmeder. Ona göre bu ruh sık sık evi ziyaret etmekte, evde garip olayların olmasına (elektronik aletlerin kendiliğinden açılması, kapıların açılıp kapanması, garip inleme sesleri vs.) neden olmaktadır. Ancak bunu yalnızca annesiyle paylaşabilmekte evdeki yeğeninden bile saklamak (aslında olmayan şeylerin saklanma çabaları traji komik olaylar yaratmaktadır) zorundadır. Bu olaylar zaman zaman hafifler zaman zaman şiddetlenir (ona göre) ve Nedret bunlardan kendi hayatında yaptığı şeyler ya da aldığı kararlar konusunda doğru ya da eğri sonuçları çıkarabilmektedir. Bu konuda yeğeninden gizli (o dizinin dibinden ayrılmadığı için komik durumlara düşe düşe) annesi ile uzun telefon diyalogları olacaktır. Annesi onun bu konuda tıbbi yardım alması gerektiğini bilecek bilinçtedir ne varki Nedret’i bu konuda ikna etmek olası değildir. Hatta  bağışlanma isteği ile o kadar doludur ki zaman zaman namaz kılar, çeşitli yardım kampanyalarına gönüllü katılır. Metafizik konulara ilgisi bile bu sebeple gelişmiş olabilir.

 

Bu olay zenginleştirilerek tüm bölümler boyunca işlenebilir.

 

  • 2) İkinci aks: Nilay, Mehmet’le daha yirmi yaşında komşu sokağın çocuğu olarak tanışmış, ayni genç arkadaş gurubu içinde olmuşlardır, hep birlikte eğlenmekte, gezmektedirler. Birbirlerine ilgileri o zaman başlar ancak Mehmet’in arkadaş vasıtasıyla bildirdiği ilgisini “biz ayni guruptayız, arkadaşız, olmaz öyle şey” diyerek geri çevirmiştir. İki sene kadar bu açıklanamadığı halde süren gizli flört zaman zaman çocukça konularda tartışıp aylarca küsmeye neden olur. Sonra Mehmet askere gider, uzun telefon görüşmeleri yaparlar; Mehmet ifade ve konuşma özürlüdür, Nilay ise “biz arkadaşız” takıntılıdır. Ve bir türlü aralarında varsayılan aşk söze dökülemez.

Asker dönüşü durumun vehameti Nilay’ın kafasına dank eder, sahilde arabanın içinde onun duygularını sorar ancak bu sefer Mehmet gurur meselesi yapıp “benim hiç bir zaman böyle bir yaklaşımım olmadı der” . Nilay yıkılır ve bunu kabule yanaşmaz; Mehmet’in kendini delice sevdiğine hükmetmiştir bir kere.

Yeniden aptalca bir nedenle küserler ve son yedi senedir birbirlerine selam dahi vermezler (sokakta ya da minübüste karşılaşırlar ve tanımazdan gelirler). Ancak Nilay aradan geçen bunca senede onun evlenmeyişini kendine olan aşkına bağlamaktadır.  (Bizce Mehmet olayı çoktan kapatmış da olabilir, duygusal kekemeliğinden dolayı gerçekten durum Nilay’ın görmek istediği gibi de olabilir. Bu iki olasılıkda bölümler boyunca bir öyle bir böyle anlama gelecek şekilde işlenir, izleyici kararsız bırakılır. Bir Nilay’a hak verir, bir onun körlüğüne kızarız!)

Bütün bu durumlarda Nilay’ın tek dert ortağı fal ustası Nedret’tir.  Göksu Nilay’ı sevmez; çünkü kendisi ne denli saf, açık, net, dambuldüdük biriyse, Nilay o denli rezerve, birey olamamış, bir fincan suda boğulan kişidir. Ayrıca halasını paylaşmak durumunda olduğu büyük abla gibidir konumu.

Öğrenci gurubunun apartmana taşınması ile birlikte Mehmet’in ara sıra da olsa Hasan’ı görmeye apartmana gelişi Nilay’a göre kendisine yaklaşma planı olarak algılanacaktır.

 

3)Üçüncü aks: İçine kapalı antisosyal Fikret, Göksu’ya aşık olur.  Dış dünyadaki akranı genç kızları yapay, birbirine benzer (prototip) davranış ve konuşmaları nedeniyle aşağılayan Fikret, bu tuhaf kıza vurulmuştur.  Onun aptallığını, otizme yakın durumunu bir ayrıcalık olarak algılamaktadır. Göksu da ona ilgisiz değildir; ancak zihisel yeterlilik açısından flört, erkek arkadaş kavramlarından oldukça uzaktadır. Buna karşın 19 yaş bedensel itkisiyle kendinin bile farkına varamadığı şekilde (cinsellik vurgulanabilir) Fikret’e ilgisiz kalamaz.

Bu durumu halasıyla paylaşamaz (tek söyleyemediği şeydir bu!) garip bir utangaçlıkla hiç sevmediği halde bu konuyu Nilay’la paylaşmaya mecbur kalır.

 

Diğer arkadaşları Fikret’in bu ilgisini kısa sürede fark edip onunla çok dalga geçeceklerdir; çünkü onlar Göksu’nun “geri” liğinin farkındadırlar. Fakat bir diğer gerçek;  kızın anormal güzel oluşudur, bu konuda söylenecek fazla şey yoktur. Bu muhabbetler komik ve felsefi atışmalara sebep olacaktır.

 

Diğer yandan Göksu’nun ailesi onun geriliğinin farkındadır ve bir an öce evlenip, sorumluluğundan kurtulacakları günü beklemektedirler. Nedret’i ziyaretlerinde bir şekilde (Nedret farkına bile varmadığı halde) bu ilişki/gerilimi farkederler. Fikret kızları için milli piyangodur. Ancak aristokrat havalı Nedret’e bunu izah etmeleri zordur (Çünkü Nedret hayatta olabilecek her şeye açıkmış gibi konuşup aslında kendi prensipleri içinde boğulan bir kişidir. Bunu bazı kişiler örneğin Nilay ve Göksu göremez ama yakın çemberin dışındaki her standart kişi görebilir!). Onlar da kurtarıcı simite sarılırlar yani kendi yarasına merhem olamayan Nilay’ı seçerler çözüm için.

 

Zaman içinde Fikret ile Göksu hidayete ererler, aşk-cinsellik dolu dizgin yaşanır, bu gençlerin dairesinde olacaktır ama onca kalabalık dairede bunu denk getirmek çok komik sahnelere sebep olur.  Nedret dışında herkes bunu bilir, bu da ayrı bir kedi-fare döngüsü yaratacaktır.

 

  • 4) Dördüncü aks; Mert Nedret’e aşık olur! Kendinden büyüklere ilgi duymaktadır ve onun ağır başlılığı, güzel konuşmaları büyülenmesine neden olur. Zaten marazi bağlılıklar geliştirmeye eğilimlidir. Ancak bunu asla Nedret’e açık edemez. Her zaman seviyeli ve terbiyelidir. Bu duygusunu kimseye belli etmez ama onunla bir arada olmak için her yolu deneyecektir. Zaman içinde Nedret’in eli kolu haline gelecektir, kaleyi son derece içten (kendinin bile farkında olmadığı bir sinsilikle) fethedecektir.

Bir zaman sonra Nedret bu ilgiyi fark eder, gururu okşanmıştır ve bu bayrağı sonuna kadar havada götürmeye kararlıdır. Görünüşte buna mahal vermez ama delikanlıyı sürekli kol boyunda tutar. Bu konuda Nilay ile aralarında söze dökülmeyen ancak mimiklerle oluşturulan bir diyalog sürdürülecektir.

 

Bu arada gençlerin apartmandaki varlıklarının yarattığı rahatsızlık her zaman bir şekilde Nedret’in araya girmesi ile tatlıya bağlanır (Nedret’in asker çocuğu olması gençlere hoşgörü ile bakmasını sağlamaktadır. )

 

 

 

Amaç ve aktarımı planlanan hususlar:

        

                   Dizide; gençlerin  günlük hayatları/sorunları,  güncel mizah diliyle aktarılmasına rağmen, diğerlerinin durumları traji komik öğelerle betimlenmeye çalışılacak. Amacımız:

 

  • İnsanın, öğrendiği ya da bir şekilde edindiği entellektüel bilgiyi, özümsemesinin, hayatının akışına geçirmesinin imkansıza yakın güçlüğü,
  • Gençlerin hayatı algılayışları, okul sorunları, aile ile kuşak çatışmaları, cinselliği yaşama konusundaki çıkmazları,
  • Asrımızın en büyük sorunu olan “kendini ifade etme” kavramının, “birey olma” eşiğine geçişteki en büyük engeli teşkil ettiğinin vurgulanması,
  • Genç yaşta, aile ya da toplum baskısıyla oluşacak travmaların, hayatın geri kalanı üzerinde yaratacağı vahim etkileri,
  • Yine asrımızın en popüler konusu haline gelen mistik ve metafizik konuların, kişilerin algılama pencerelerine göre aldığı görünümün irdelenmesi,
  • Ve nihayet; hayata bakışta tek aks üzerinden hareket etmek yerine bilimsel, metafizik ve kişisel gözlem ve deneyimleri sentez yapabilecek olgunluğa/açık fikirliliğe erişebilmenin esas olduğu

 

Şeklinde bir bakış açısına doğru yolculuk yaptırmak olacaktır.

        

Sibel Atasoy

31.07.02

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir