Black Lightning
Bugün ilk bölümünü izledim (Digi verdi yoksa haberim yoktu diziden). Merak ettiğim şu oldu acaba bu dizi Süperman ya da flash veya bir de okçu vardı ismini unuttum, onlar gibi hafif konular ve süper kahraman idolüyle mi devam edecek yoksa V for Vandetta vari derin içerikli, Amerikanın zenci problemine(zenciler problem demiyorum, ciddi nefret ve ayrımcılık konusunu kast ediyorum) gerçekten eğilmeye niyetli mi?
Belki amerkada epeydir oynuyordur ve durum açıklığa kavuştur bile, bilen varsa da söylesin vakit harcamayalım. şu an pek yorgunum ve konuyu araştıramıyacağım. iyi geceler.
*
Chef
Şef (aşçı) filmlerini hep sevmişimdir. Bu da en keyiflilerinden biri . Şef olmak isterdim mühendis olmak hatta kuaför de olmak isterdim. Mesele bi şeylet yaratabilirken sevinç duymak beğendirmek mutlu etmek faydalı olduğunu her hücrende duyumsamak😀 neyse ki kendi mesleklerimde de bu hazzı alabildim değilse ölmeye hiç de hazır olmazdım.
Not:Ayrıca kendi otelimin restoranında beş yıl aşçılık yaptım, ingilizler yaptığım her şeye bayılırdı. Evde de yemek pişirmeyi severim, hiç bir çorbamı tekrar edemem, her biri bambaşka bir şey olur. Lezzetlerini ben seviyorum, yiyenler de öyle söyler.
Not:Ayrıca kendi otelimin restoranında beş yıl aşçılık yaptım, ingilizler yaptığım her şeye bayılırdı. Evde de yemek pişirmeyi severim, hiç bir çorbamı tekrar edemem, her biri bambaşka bir şey olur. Lezzetlerini ben seviyorum, yiyenler de öyle söyler.
*
Franny ve Zooey
Salinger’i depresyonda olanlar hatta ihtimali bile olanlar okumasın. Olay yok ama sayfalarca süren mektuplar ve konuşmalar var. Adam müthiş. Ancak bir oğlak böyle mizah/zeka ve mükemmelci olabilir diye geçiriyorum içimden okurken. Sonunda merakım galip geldi (bu arada ocaktaki zeytinyağlı pırasaya da bakmam gerekiyordu) kalkıp internetten baktım, bingo! 1 Ocak 1919
Kitabını az önce bitirdim, ruh halim şu an bu kitabı anlatmaya uygun olmadığından (Ursula öldü, ben zaten hastaydım) hislerimin çoğuna tercüman olan Ekşi yazarlarından Pati’nin düşüncelerini aşağıda aktarmakla yetiniyorum şimdilik. Fakat bu böyle ortada kalmayacak söz veriyorum. İnsan böyle bir kitap yazıp da bir kaç ateşli cümle ve daha fazla küfür duymamayı bekleyemez. Niye hatırlatıyorsun tüm bu dünya şeylerini ki bize! Neden üzüyorsun neden uyandırıyorsun, neden neden neden? Geri zekalı mıyız biz?
“Muhteşem kelimesinin yetersiz kaldığı bir j.d. salinger kitabı.
kitabı okurken zeka özleminiz içinizde büyüyor, büyüyor ve coşuyor. aile olmak fikri öyle güzel anlatılmış ki. zeka taşan diyaloglar. zooey’le saatlerce konuşmak, franny’nin saçlarını bloomberg gibi sevmek, mrs. glass’ın sofrasında beslenmek ve mr. glass veriyor diye mandalina yemek isteğiyle dolduruyor. karakterlerin, orada olanların, olmayanların hepsinin böylesine canlı, gerçek, bunca yakın olabilmesi büyüleyici. badana kokulu evde, eşya kalabalığının, kitap kokularının arasında o kanapede oturmak isteği yankılandı içimde. öylesine coşkulu, gümbür gümbür bir istek, böylesine içten, düşünceli, yüze vuran, gerçek konuşmalara dair…
zooey’in kızkardeşiyle konuşma biçimine hayran kaldım. böyle bir abi istedim. kendi hata ve bencilliklerinin fışkırdığı upuzun konuşmaların hepsinde aslında benim için çabaladığını bileceğim. burnumun direği sızladı. taptım, bayıldım, sarsıldım.
böyle saatlerce konuşsunlar benimle istedim. bitmesinler sayfalarla. anlatsınlar, aptallığı, sahteliği, arayışı, insanları anlatsınlar. sanattan anlamayanları, yazıdan anlamayanları, ego esirlerini, akademik konuşanların sığlığını, zeki geçinmek için aptallaşanları anlatsınlar. ezsinler yeri geldiğinde…
“niye bu insanlardan sokakta yok? niye?” diye haykırmak istedim…
“rekabetten korktuğum yok. rekabet edeceğimden korkuyorum” diyen franny’nin o tuvalette hıçkıra hıçkıra elindeki kitabı öpen ve geriye yanlış ve aptal -ve her nasılsa erkek arkadaşı olan- bir adamın oturmakta olduğu masaya yürüyüp de gülümsemeye çalıştığı, o hiçbir şey yiyemeyen solgun ve güzel görüntüsü öylesine tanıdık ki. yaşandı bir yerimde… bir yerimde bir tuvalette oturup da çünkü dizlerimi kendime çekip böylesine çok ağlamıştım ve gülümseyebilmek için çantamda sürekli taşıdığım bir nesneyi -defteri ya da kitabı belki de- öpüp saçlarımı düzeltmiştim. ve evime dönüp annemin çorbalarına babamın mandalinalarına sığınıp hayat bitmiş gibi yığılarak kanapelere ve dua yerine bir ismi sayıklayarak, hatta bir kediyi sevmiştim, sanki… öylesine gerçekti franny…
kendimi hatırladım… içime dokundu bu kitap. fazlasıyla..
zooey gibi bir abinin ve genel olarak hayatta zekanın eksikliği ile içime dokundu, titretti, ağlattı bu kitap beni..
bir daha unutulmamak üzere etkiledi.
yan odadaki telefondan kırıcı ama gerçek şeyleri söylemek için telefon açacak birini deli gibi özledim..
salinger zeka özlemimi giderdi ki anca kitaplarda giderilebiliyor belki de…
catcher in the rye güzeldi, ancak bu kitapla salinger’ın benim için edebi bir deha olduğunu anladım. “öyle ki artık yazmayabilirsin de” dediği bir nokta geliyorsa insanın… sonraki kitaplarıyla o nokta gelmiş demek ki kendisine.. iyi mi kötü mü bilmiyorum. saygı ve hayranlık içinde iç çekiyorum. Pati
*
The Great Wall
Çin Seddi filmini seyretmemek için epeydir direniyordum, sebep savaş vahşet vs tarzı bir film olduğunu sandığım içindi sanırım. Az önce seyrettim hiç de fena bulmadım, Matt Damon’a da iyice alıştım sanki bizim apartman yöneticisiymiş gibi bi aşinalık var bu aralar. O yaratıklar robotmuydular diye merak ettim, mıknatıs hareketsiz hale getirebildiği ve yaşamları kraliçeye bağlı olduğu için. Belki de uzaydan gelen bi alien kolonisinin robot erleriydiler,kim bilebilir. Çinlilerin o zamanki gelişmiş teknolojileri de göz dolduruyordu. Tamamı Çin sınırları içinde çekilen bu amerikalı filmine 150 milyon dolar harcanmış!
*
Incendies – İçimdeki Yangın
İkiz kardeşler Jeanne ve Simon henüz yaşamını yitiren annelerinin vasiyetini okumak üzere notere gelirler. Vasiyette annelerinden hiç beklemedikleri bir istekle karşılaşırlar. Anne Nawal Marwan çocuklarından hakkında hiçbir şey söylemediği babalarını bulmalarını istemektedir. Böylece çocuklar Lübnan’a doğru bir yolculuğa başlarlar. Trajedi yüklü ve çok çarpıcı bir film olan Incendies – İçimdeki Yangın, imdb puanı gayet yüksek olan film 2010 anada yapımı.Harikulade bir dram.(hatta My best film albümüne eklesem m diye düşünmedim değil.