Eski Yeni Keşifler

Böylece yaşam tasarımınız birçok farklı açıdan çok parlaktı. Siz ruh denen şu şeye sahip olduğunuzu düşünmekten hoşlanıyorsunuz, ve biz gelecek yıl onun bile ötesine geçeceğiz – ruhun ötesine, kesinlikle – çünkü o basamaklardan ya da sıçrama tahtalarından biriydi. Ama sahip olduğunuz ve sizin belki de ruhunuz dediğiniz şey, bilgeliğinizdir. Bilgeliğiniz. Böylece ruh denen bu şeyi bile yarattınız – onu illa kategorize edeceksek, yaşam tasarımının bir parçasıdır – o aslında sadece bilgeliğiniz. Bilgeliğiniz.(Adamus)

Senelerdir bi çok yazımda ruh’un ne olduğunu bilmediğimi,anlayamadığımı söylemiştim. (Bunu ruhsuz oluşuma yoranlar da olmuştur. hahahaha, doğrusu gözardı edilemeyecek bi ihtimal). En azından bi kişinin (adamus) bana katılıyor olması içimi rahatlattı mı? Bilemiyorum. Galiba bilinç denen şeyi daha iyi anlıyabiliyorum. Belki de onun Bilgelik dediği şeyi.

**

En eski keşiflerimden biri şuydu: En uygun kelimeyi bulmak için biraz uğraştımdı yine de ilk aklıma gelen iki tanesinin yerine daha uygununu bulamamıştım. Onlardan ilki “esans”, ikincisi ise “rayiha” idi. Bazıları buna “öz” demek isteyebilir. Evet insanlar ruh dedikçe benim aklıma bunlar gelirdi.

Beni tanıyanlar (yazılarımdan ya da günlük hayatta fark etmez!), ne kadar zevkine düşkün olduğumu bilir. Zevk aldığım şeye doğru farkında olmadığım biçimde çekilirim. Alamadıklarımdan geri geri itildiğim gibi. Hedonist olup olmadığımı da sorgulamışımdır. Beni zevk duşkünü sefil bir bağımlı durumuna düşürmeyen ise ilginç bi şeyi daha çok küçükken fark etmiş olmamdır sanırım. Bence en önemli keşiflerimden biri buydu: Zevk aldığım bi şeyin rayihası belli bi süre (ama bu zaman ölçüsü değil kullanım sıklığı ile ilgili-kalp atış sayısı gibi örneğin) sonra azalıyordu, hatta yok oluyordu. Ve bu durumlarda (diğer tüm bağımlıların yaptığı gibi) aynı rayihayı aldığım şeyin miktarını arttırmıyordum; çünkü bunun işe yaramadığını bi tuzak olduğunu fark etmiştim.Miktarı artıırmanız, sizi başlangıç haz durumuna getirmiyordu! Bu farkındalığımın sebebini çok çok sonraları olgunluk yazılarımı yazarken ortaya çıktı. Sebep şuydu: O belli kullanım esnasında siz o dışardan aldığınız rayihanın kendine bizatihiona dönüşüyordunuz, dolayısıyla bileşik kaplar misali o maddeyle siz eşitleniyordunuz. Artık siz o olmuşsunuz, bu durumda miktar arttırmanın bi faydası olmazmış tabi! :)))

Bi de zevk kelimesi bizim (ve bi çok başka) kültürde yalnızca fizik bedenle ilişkilendirilmiş ve bu sebeple reddedilmesi tavsiye edilen bi şey olmuştur. Ağzından ruh kelimesini düşürmeyenlerin bunun araçlarını hiç araştırmamış olması İlginçtir . Zevk alma son derece bütünseldir ve sadece fizik bedenle değil diğer tüm olası bedenleri kapsar. Hadi onları şimdilik göz ardı edelim daha bilinen şeyler üzerinden gidelim; fizik beden dışında duygular, zihin de zevk bütünlüğüne dahildir. Bunu anlatabilmek çok zor oluyor. İnsanlar bi fedakarlık, acizlik kapanına kısılmış gibi görünüyolar çoğu kez ama örneğin Rahibe Teresa bile zevk tutkunuydu bence. Kendini hastalara adama zevki! :)))

Bence herkes açık bi şuurla dünyaya geliyor, ve onların nerdeyse tamamına yakınının şuuru 0-6 yaş arasında kapatılıyor 🙁 Ruhu kavrayamadığım gibi reenkarnasyona dair  genel kaynaklarda anlatıldığı gibi bi öz bilgim (farkındalığım) de yok. Bu eksikliğimin sebebi, şu anda yaşamaya tasarımlanmış bir model oluşumla ilgili olabilir.

İnsan öldükten sonra içinde kalan az bi rayihanın da çevredeki doğal oluşumlar tarafından emildiğini ve orada tam olarak hazmedilinceye kadar kendine bilinçli bi ben denilemeyecek duygu kırıntılarının kalmış-kalabiliyo olması bana muhtemel geliyor.

**

Bi iki yerde okumuştum, çok eskilerde kuzey ülkelerde (sibirya civarları olabilir hani), bazı insanların kafataslarına delik açarlarmış (kendi isteği ile), oldukça tehlikeli bi işlem olmakla birlikte hayatta kalabilenlerin bi durugörür, ya da kahin vs (değişik kültürlerde değişik isimler verilebilir) olduklarını söylerler. Bunu okuduğumda kafatasında açılan deliğin bebeklerin bıngıldaklarını ne kadar da andırdığını düşünmüştüm. Böyle bi konuya rastlayan oldu mu?

Gelen yorumlara bakılırsa çeşitli kültürlerde buna benzer şeyler varmış.

O zaman bu mini bebelerin küçük çocukların hepsi durugörür :)))

DURU görür, işitir bilir de ifade edebilmesi mesele! O iş annenin vicdanına-bilincine bağlı!

**

Şişmanlığın ara sebepleri kişiye kültüre göre değişse de ana sebebi çoğu kez aynı bana göre: Kişinin yaratıcılığını ifade edecek kendine özgü yolu bulamamış olması! YENİ olanla karşılaşma sıklığı da buna bağlı bir etken. Yeni ile sık karşılaşma olanağı bulanlar içinde şişman birine rastlamak düşük bi olasılık.

**

“Uzun yürüyüşler” zihni genişletir, ve sonra zihin ve kalp birlikte dans etmeye başlar. diyor Adamus bu ayki konuşmasında. Ve ben kıs kıs gülüyorum. Hep uzun ve amaçsız yürüyüşler yapmışımdır hayatım boyunca, özellikle de son 25 yıldır. Hatta ilk basılan kitabım bi yürüyüşü anlatarak başlar, hem de uzun uzun 🙂 Koklaya koklaya, ona buna dokunarak, sekerek, yüksekteki bi ağaç dalına ebeleme oynayarak, hiç bişey düşünmeden, sadece zevk için yürürüm. Bunu bilmeden yapabildiğim için kendime ve tüm varoluşa şükranlarımı sunuyorum.

**

Bu ay bikaç yeni keşfim oldu (önem sırası gerekmez), bi tanesi Yörsan günlük cam şişe sütü! Hani dedikleri giibi “o my god!”, çocukluğumdan hatırladığım tek lezzet şu anda. Velaki bulmak çok zor çünkü sadece iki gün müddeti var. Ya bulamıyorum ya da  son şişeyi alıyorum (sevine sevine, komik di mi)

**

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir