Dikkatimi çekenler -2

Doğa aynı sonuca birçok yönden ulaşabilir. Fiziksel dünyadaki bir dalga, sınırsız okyanusta herşeyi saran madde gibi; yani organizmaların dünyasında, yaşamda bir itki oldu, bazen ışık hızıyla, bazen o kadar yavaş ki yıllarca kalacakmış gibi görünüyor, insanın aklına gelemeyecek bir karmaşıklık sürecinden geçiyor ama enerjisi her biçimde, her aşamada, her zaman ve tamamıyla doğada mevcut. Geçmiş zamanlarda bir tiranın gözüne düşen uzak bir yıldızdan gelen tek bir ışın, yaşamın akışını değiştirmiş olabilir, ulusların kaderini değiştirmiş olabilir, dünyanın yüzeyini değiştirmiş olabilir, çok dallı budaklı, bu yüzden doğadaki süreçler düşünülemeyecek şekilde karmaşıktır. Hiçbir zaman doğanın ihtişamı hakkında düşündüğümüzden daha fazla bir fikre sahip olamayız; enerjinin korunumu yasasına göre, sonsuzluk boyunca kuvvetler mükemmel bir dengededir ve dolayısıyla tek bir düşüncenin enerjisi, evrenin hareketini belirleyebilir.
Nikola Tesla
Şimdi hepimiz Tesla hayranıyız hatta elli yıla kalmaz her yerde heykellerini göreceğiz. Oysa sağlığında dehasının hiç bir karşılığını bulamadı, sevilip sayılmadı. Bu tür durumlara çok hüzünleniyorum.
Tesla’nın icat ettiği sistemle, Marconi 1911’de Nobel Ödülü’nü kazandığında, Tesla buna dayanamayarak Marconi Şirketi’ni 1915’te dava etti ancak büyük bir şirket aleyhindeki bir davayı kazanacak mali durumu yoktu. Teslanın ölümünden sonra bu karar Tesla adına değiştirildi bildiğim kadarıyla ama neye yarar! Yani olay sadece Edison’un hak yemeleriyle kalmıyor.
*

Yanılsamanın Kriterleri

Bir inanışın psikolojik olarak yanılsama olarak kabul edilebilmesi için şu kriterlerin bir arada bulunması gerekir:

  • Mutlak inanç (Bir inancın doğruluğuna yönelik mutlaklık varsayımı)
  • Düzeltilmezlik (İnancın aksinin kanıtlanmasına rağmen fikirlerin değiştirilememesi)
  • İmkansızlık veya Geçersizlik (İnanılan şeyin geçerli olmasının herhangi bir açıdan imkansız olması; ancak buna rağmen inancın korunması.

*

Belli varsayımlar çerçevesinde yapılan hesaplamalara göre Dünya üzerinde bugüne kadar 109 milyar civarında insan yaşamıştır. Günümüzde yaşayan 7.5 milyar insan, bugüne kadar yaşamış toplam insan nüfusunun sadece %7’sine karşılık gelmektedir!

Ne yazık ki bu sayıyı kesin olarak doğrulamanın bir yolu yoktur; çünkü modern insanlık tarihinin %99’undan fazlasına dair kaydımız bulunmamaktadır. Detay için bakınız

*

Okuduklarımızı unutuyor olma üzerine:

Okumayı bitirip de bir öyküden ve öykücüsünden ayrıldığımızda, her geçen an biraz daha solan bir izlenim kalır sadece bizde. Ve sonra yazar, kitabını, ait olduğu yere, koltuğunun altına alarak, bizden tamamen uzaklaşır.’’

Aslında bir yazar olarak şunu belirtmeliyim ki yazdığım kitabı koltuğumun altına alıp gidemiyorum, tıpkı okuduğum 4000 civarında kitap gibi ben de yazdığımdan uzağa düşüyorum! Bu çok enteresandır. Bu yazıya göz atsanız sanırım faydalı olur.
Sığ ve basit okumalardan farklı olarak, kitap okumak, bir kişi, bir konu, bir olay veya bir öyküye zamansal, mekânsal, fikirsel ve ruhsal olarak derin ve farklı bakış olanağı sunar. Her konunun, kişinin, yerin, öykünün, olayın nüansları olduğu gerçeğine farkındalık yaratır. Bu da en başta bizi, esasında bir ergen hastalığı olan, üstünkörü yaklaşımlarla, ezbere şablonlarla, yaftalarla kestirip atan, ‘her şeyi bilen’, sinik, uzlaşılmaz ve köşeli bir karakter olmaktan çıkarıp her şeyi anlama çabası gösteren olgun bir insan olmaya evriltir…
okumak bir ‘açı edinme teknolojisidir’. Bir başkasının düşünceleri beynimizin içine girdiğinde, dünyaya o insanın perspektifinden de bakabilme olanağı kazanıyoruz. Film izlerken olduğu gibi karaktere dışarıdan bir gözlemle bulunmakla yetinmiyor, onun zihin dünyasının içine girerek, kitap bitene kadar, o oluyoruz.
İyi bir roman, ilk sayfasından itibaren bizi, ‘kendi realitemizden’ çıkararak olasılıklar dünyasında yolculuğa çıkarır. Son sayfada artık aynı kişi olmayız. Bu yüzden de, bir romanın olay özetini okuyarak, kitabı okuduğunu sanmak büyük cehalettir. Yazının bütünü çok aydınlatıcı, okumak için tıklayınız.

*

Bilim dünyasının yakın zamanda yürüttüğü çalışmalar gösterdi ki kediler, köpekler ve diğer bazı hayvanlar insanların göremediği frekansları görebiliyorlar.
Bence duyabiliyorlar da 🙂
Açıklaması son derece basit aslında, kediler ve köpekler insan gözü retinasının göremediği ultraviyole ışınları ve bazı diğer ışınları görebiliyorlar. Haberi okumak için tıklayın siz bilirsiniz 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir