Yeni Dünya dini (doğu dinleriyle harmanlanmış hristiyanlık benzeri), kendini yıllardır spirüalite, kişisel gelişim veya tasavvuf adı altında ortaya karışık biçimde düşmekte. Bu her yerden adeta fışkıran bi köpük gibi çevremizi sardı.
Oysa ben, önceki her bi şeyi kapsayarak YENİ’yi söyleyemeyen bi şeyin dertlere çare olmadığını, olamayacağını açıklıkla görüyorum.
İnsanı kendisiyle karşılaştıracak ayna çok temiz olmalı. Yoksa o aynanın bulaşıkları yine çarpıtmaya imkan verir.
İnsan aslında ne isterdiye sormuştuk ve kısaca aldığımız cevap şuydu:
Kadın erkek ayrımı yapmaksızın, insan ne ister diye sordum şimdi güneşe karşı: Dedi-m-ki: İnsan kendinin seviilecek hatta tapılacak derecede muhteşem olduğuna ikna edilmek istiyor. Bunu kendine yapamıyor. Yani mükemmel ve biricik olduğuna kendini ikna edemiyor. Eh bu durumda bir başkasından yardım istemesi doğaldır. Velakin iki yarim bi tam etmiyor, o sebeple binlerce yıldır kan gövdeyi götürüyor Dünya’da. (devamı için tıklayınız)
Örneğin insan “Zar Adam” kitabındaki gibi kendinin azınlık benleriyle tanışmalıdır, onlarla kozlarını paylaşmadan TAM insan olunamaz. İnsan tam olamayınca ülkelerde Dünya’da tam olamaz. Korkularımızla yüzleşmeliyiz. Bunun için en teşfik edici kavram/söz şudur: Nereye kadar?
Aslında “Nereye Kadar?”sorusu ağzınızdan döküldüğü anda ya da sertçe zihninizin kıvrımlarında belirdiğinde siz dönüşüm zamanının geldiğini bileceksiniz. Bu soru öylesine basit bişey değil, hem insan hem de topluluklar için hayati öneme sahiptir ve anlamı kısaca şudur: “şu konu, nerdeyse ölüm kadar ağır geliyor bana, o halde ölümden öte ne var ki onu değiştirmeyeyim?”
Yani Ölümümüzün yakınlık hissi, bizi bir kere daha doğmaya zorlayan bi dosttur.
Eski bi şiirimsi aklıma geldi ve buldum onu:
Bir kez boy ölçüşmeye gör ölümle
bir başka şevk geliyor insana
Sanki bir sel gibi coşkuyla bentleri aşıyor
Bir kitabı bir gecede yazarmışçasına
ve taşınırmışçasına,
dünyanın öbür ucuna
her şey öyle kolay
Öyle sevinçli, öyle kendiliğinden
Bu güç, bu sevinçli sanrılık şey nerden?
sa -28.11.09
Hatta şu da gülümsemenize sebep olacak muhtemelen:
Tereyağında cazırdayan spiritüalite
Yanmış şeker kokusu buram buram
Haziran sonunda şakırdayan yağmur
…
Ağaçlar mesut, çayırlar güleç
Bilinç kuantumla olmuş ocakta güveç
Yakınlaşan gezegenlerden bir rüzgâr
Pir rüzgâr
Bulutların ardında hınzırca
Gülümseyen güneş
Dağlarda bir hazırlık
Bir telaş
Güve kelebekleri çağırıyor: eş eş
Yaz ortası gök gürültüleri
Karışıyor mide gurultularına
Zayıflayalım güzelleşelim çocuklar
Meydanlarda güç tellalları
Ayağımız açıkta yorgan
Buzdolabında
Döne döne fırıldaklar çıngırdaklar
Bilginin ipliği çıkmakta pazara
Tarifi bırak el kararı yap
Ninene sor olmazsa dedene
Uğraşma sigarayla ıvır zıvırla
Gelirse elinden rest çekesin TiViye
Döne döne her şey çıkar spirale
Sa
30.06.10
“”Korkularımızla yüzleşmeliyiz.””
Asil problem de bu degil mi? Ögrendigimiz sey korkumuzdan kacmaktir. Elimizi sicak sobada yakarsak hemen reflexif olarak cekeriz. Artik sobadan korktutugumuz icin bir daha sobaya el degdirmeyiz.
Buna benzer konularda “dünya” ile bas etme mekanizmamiz o seyden kacmaktir. Bu reflexle yapilan davranis bize hic birsey ögretmez. Ögrenmek icin kendi korkularimizla yüzlesip o mekanizmasini ögrenmemiz gerekiyor ki tekrar tekrar ayni seyleri yapmayalim. Cünkü bazi korkular bizim gelismemizi önler.
Türkiye durumuna baktigimiz zaman ayni seyleri de görmek pek zor degil. Millet kendi korkularindan yasaklarla kurtulmaya calisiyor. Bu da zaten yangina benzinle gitmeye benziyor.
Korkularin yerlesmesinde baska bir unsur ise yanlis bilgi kavramindan kaynaklaniyor. Bilginin sayisal rakamlarla tutulur oldugu zanni. Bu nedenle okullarda sürekli ezber odakli “bilgiler” ögretiliyor. Asil bilgi iliskileri betimler. Sürekli degisim icinde bulunan iliskilerin devamli bozulup yeni baglanti kurdugunu fark ederiz. Bu yeni baglantilari kurmaya tesvik eden mekanizmalar bilginin büyümesini saglarlar. Burada önceden dogru-yanlis yoktur. Birseyden baslandiktan sonra o seyin hatalari irdelenip iyilestirilmeye calisilir. Ezber odakli egitimde dogrular ve yanlislar bellidir, sadece ezberlemek gerekir.
“mekanizmaları bulmak”, ben buna çoğu yerde “dekode” işlemi de demiştim. Ve çok önemlidir evet. Varoluş bizi düzen ile kaos ortasında bi yerde özgürce danseden bi kelebek gibi görmek istiyor. En azından ben öyle hissediyorum 🙂