Hangi bağışlama? Devlet malı yer değiştirdi!

Bizi gücendirmiş olan kişileri nasıl bağışlarız?

Bir gün bilge, öğrencisine boş bir çuvalla bir sepet patates verdi. “Son zamanlarda sana olumsuz bir davranışta bulunmuş yada söylemiş olan herkesi düşün, özellikle de bağışlayamadıklarını. Her birinin ismini bir patatesin üstüne yazıp çuvalın içine koy.”

Öğrenci işe birkaç isimle başladıysa da, kısa sürede çuvalı patatesle dolup taştı.

“Çuvalı bir hafta boyunca gittiğin her yere beraberinde götür” dedi bilge. “Sonra bunun üzerinde konuşalım.”

Başlangıçta öğrenci çuval hakkında hiçbir şey düşünmedi. Onu taşımanın özel bir zorluğu yoktu. Fakat bir süre sonra bu iş giderek bir yüke dönüşmeye, onu her yere taşımak zor gelmeye başladı. Çuvalın ağırlığı değişmediği halde, zaman geçtikçe onu taşımak daha fazla çaba gerektirir oldu.

Birkaç günün sonunda çuvaldan kötü kokular gelmeye başladı. İsim yazarken üzerleri oyulan patatesler çürük kokusu salıyordu. Artık onları oradan oraya taşımak sadece rahatsızlık veren bir şey değildi, nahoş bir şey olmaya başlamıştı.

Nihayet hafta geride kaldı. Bilge öğrencisini çağırıp sordu: “Bu konu hakkında bir şey düşündün mü?”

Öğrenci: “İnsanları bağışlayamadığımızda, olumsuz duygularımızı bu patatesler gibi yanımızda her yere taşırız. Zamanla bu olumsuzluk bizim için bir yük haline gelir ve bu yük bir süre sonra çürümeye başlar.”

Üstat: “Evet, kişi kin tuttuğunda olan tam da budur. O halde, yükümüzü nasıl hafifletebiliriz?”

Öğrenci: “Bağışlamaya çalışarak.”

Üstat: “Birini bağışlamak, isminin yazılı olduğu patatesi çuvaldan çıkarmak demektir. Seni gücendirmiş olanların kaçını bağışlayabilirsin?”

“Bunun üzerinde biraz düşündüm Üstat” dedi öğrenci. “Çok çaba gerekti ama, tümünü bağışlamaya karar verdim.”

Üstat: “Çok güzel, öyleyse patatesleri bir tarafa bırakabiliriz. Peki, geçen hafta seni gücendiren başka insanlar da oldu mu?”

Öğrenci bir süre düşündükten sonra, böyle birkaç kişi olduğunu kabul etti. Fakat kabul eder etmez de, henüz onca zahmetle boşalttığı çuvalının yeniden dolmak üzere olduğunu fark edip telaşlandı.

Öğrenci: “Üstat” dedi. “Eğer bu şekilde devam edersek, çuval her hafta yine patateslerle dolmaz mı?”

Üstat: “Evet, insanlar bir şekilde sana karşı olumsuz davrandığı sürece, çuvalında daima patateslerin olacak.”

Öğrenci: “Fakat Üstat, başkalarının yaptıklarını hiçbir zaman kontrol edemeyiz. Bu durumda Tao bize ne getirebilir?”

Üstat: “Henüz Tao’nun anına girmiş değiliz. Şu ana dek konuştuklarımızın tümü, bağışlamaya bildik yaklaşımın parçasıdır. Birçok felsefe ve çoğu din bize aynı şeyi öğütler: Sürekli olarak bağışlamaya çalışmalıyız, çünkü o önemli bir erdemdir. Oysa bu Tao değildir, çünkü Tao’da çabalamak yoktur.”

Öğrenci: “O halde Tao neyi öğütler, Üstat?”

Üstat: “Bunu sen de bulabilirsin. Eğer patatesler olumsuz duyguları temsil ediyorsa, o halde çuval nedir?”

Öğrenci: “Çuval… benim olumsuz duygularımı sürdürmeme olanak veren şeydir. İçimizdeki, bizi kırgınlık hissimiz üzerinde durmaya iten şeydir… Ah, o, öz-değerime ilişkin abartılı algımdır.”

Üstat: “Peki, ondan kurtulursan ne olur?”

Öğrenci: “O zaman… insanların bana karşı olumsuz davranışları artık büyük bir mesele gibi gözükmez.”

Üstat: “Bu durumda artık elinde patateslerin üstüne yazacak isim olmayacaktır. O halde, oradan oraya kötü kokulu bir yükle dolaşmayacaksın demektir. Bağışlayıcılık Tao’su, sadece birkaç patatesi ortadan kaldırmak için değil, çuvaldan da vazgeçmek için verilen bilinçli karardır.

***

Bağışlayıcılığa bildik yaklaşım, bilgenin de işaret ettiği gibi, bunun için çaba harcamaya odaklanmıştır. Shenxiu’nun tanınan bir şiiri bunu betimler:

Beden aydınlanma ağacıdır

Yürek parlak bir aynaya benzer

Onu devamlı temiz tutmaya çalış

Toz tutmasına izin verme sakın

Şiir, sürekli ve zahmetli bir çabadan söz ediyor. Sürekli çaba gerekir, çünkü temizlenen aynanın üstüne daima tozlar düşmeye devam edecektir. Tam onu kusursuz biçimde temizlediğimizi düşündüğümüz anda, başka bir toz zerresi ona konmak üzere havalanmıştır bile. Öğrenci, bu düzlemde kaldığı sürece, çuvalının patatesle dolmaktan kurtulamayacağını fark etti. Benzer şekilde biz de, bağışlayıcılığa bildik yaklaşımda kaldığımız sürece asla bağışlanacak kişi sıkıntısı çekmeyiz.

Fakat niçin orada, üstüne tozların konabileceği bir ayna durmaktadır? Aynanın orada durmasına gerçekten gerek var mıdır?

Şiirdeki ayna, egoizmi – abartılı bir kendini beğenmişlik ve kibir duygusu – temsil ediyor. Egoyu sanki fiziksel bir şeymiş gibi algılama eğilimindeyizdir. Dilimiz bu varsayımı doğrulayacak göndermelerle doludur. Sanki egoizm bir uzuv yada bir organ misali bedenin bir parçasıymışçasına, “yaralı” egodan, gurunun nasıl “kırıldığından “ yada itibarın nasıl “zedelendiğinden” söz ederiz.

Oysa egoizm, zihnin ürettiği bir şeyden başka bir şey değildir. Başkalarından ayrı ve farklı olduğumuza dair asılsız algıdan kaynaklanır. Bu ayrılık ve farklılık duyusu, bizi çarpık karşılaştırmalara, bu da sonuçta asılsız bir üstünlük duygusuna götürür. Bu özenle hazırlanmış yanılsama saldırıya uğradığında, sanal yaralar gerçek gibi görünür. Fakat bu yanılsamanın ötesini görmeye başladığımız anda, kendisi de ona verilen zararlar da önemini yitirir.

Bu, bağışlayıcılık konusuna Tao yaklaşımının temelidir. Shenxiu’nun şiirine Zen üstadı Huineneg’in yanıtı bunu gözler önüne serer:

Gerçekte aydınlanmanın ağacı yoktur

Ne de parlak bir aynası

Orada hiçbir şey yoksa

Toz zerrecikleri nereye konabilir?

Ayna gerçekte mevcut değildir. Toz zerrecikleri düşmeye devam ettiği halde, konabilecekleri bir yer ve durmadan silip temizlememiz gereken herhangi bir şey yoktur. Egoizm, kendi kendimize yarattığımız ve basit bir kararla ortadan kaldırabileceğimiz bir şeydir. Egoizm yoksa, incinecek, kırılacak yada yaralanacak bir şey de yoktur. Ego, gurur yada itibar zarar görüp yaralanmadıysa, ortada bağışlanacak bir şey de yok demektir.

Bilge, bildik bağışlayıcılık öğretilerinin ötesine bu şekilde geçer. Gerçek benliğin asla incitilemeyeceğini, eleştiriler ve hakaretlerle zarar görenin sadece egonun sahte yansımaları olduğunun farkına vararak, sürekli başkalarını bağışlama çabası içinde olmayı bırakırız.

Bağışlamak bizim için artık hiç çaba gerektirmeyen bir şey haline gelir. Bağışlamak eskide kalmış bir eyleme dönüşür.

(Derek Lin, Gündelik Hayatın Tao’su, s.85-89.)

3 Yorumlar

  1. says:

    CC’deki “kendini önemseme” kavramı, doğu felsefesi açısından da gayet güzel betimlenmiş.

  2. Hightech says:

    Yine olaganüstü bir yazı.
    Eger bagışlama gibi bir olgu varsa kişi
    demekki bir yere varamamış demektir.
    Yüksek idrake varıldığında kimseye gücenilmez ve kırılınmaz onun sonucuda bağışlama gibi bir
    olgu meydana gelmez.
    Farkındalığın ilk basamaklarında bu çuvalda yer
    kalmaz ve bir sürü çuval dolup taşar.
    Varlık ilerledikçe taşıdığı çuvallar azalır ve
    sonunda çuvalsız gezinir olunur.
    Sevgi ve saygılarımla.

    1. says:

      Süper yorumlamışsınız dostum 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir