Bitkinin yeteneği insanda yok mu yani?

Bir bitki dahi insanın aklından geçen şeyi hem de yalan veya samimi olduğunu ayırt ede ede biliyorsa, insan bunu yapamaz mı da, insanlar kafalarını devekuşu misali kuma gömmüşler?! Ya da önce insanları bu yeteneklerini kullanamayacak hale getirmişler, bunu yapanların bi art niyeti olmalı, öyle ya da böyle bi gizli niyetleri olmalı değil mi, yoksa neden böylesine bir yeteneğin çalışması engellenir?
Don Juan bunu yapanlara “uçucular” diyordu, bazı yerlerde de “yabancı zihin” diye geçer. Fakat DJ demiş dememiş fark etmez ki bi şey, zaten her şey ortada deil mi? Kendimiz bunu görebiliyoruz. Mesele şu bu konuda ne düşünüyoruz, ne gibi önlemler alıyoruz? Böyle gelmiş böyle gitsin mi? Neye hizmet ediyoruz? Belki de yabancı donanım kendimizi kandırdıımız kendi icadımızdır ve kendi gizli niyetimize hizmet ediyordur! Oyun içinde oyun var burada

İyi ve kötünün olmadığı bi senaryo yazamıyoruz, gerekçe şu; o zaman zevki olmaz, yavan olur, izlenmez. Sanki içinde iyi ve kötünün olmadığı bir senaryoyu daha önce gördük mü, yaşadık mı da zevksizliğine karar verdik! Burada da bi azmettirme var sanki!
Aba altından gösterdiğin sopa, gerçeğe dönüşmüş de haberimiz yok. Oysa bence herşey denetimli divanelik olarak başlamıştı ama işin ucu kaçıverdi, gerçek(!) oldu!

  • Ibrahim LifeisLife LifeisLife azmettirmek zihinde ellerinin temiz kalacağını düşünmeni sağlayan ( aslında ben yapmadım )
    Padişahların bir müslümanın kanını dökemeyeceği gibi etrafındakilerin boğdurulması da aynı tarz bir düşünce köküdür. azmetmek can almak eğer bir kötülük ise azmettirmek kötülüğün yalanımıdır acaba.
  • Sibel Atasoy Harika bi açıklama İbrahim bey, evet neden olmasın. Ben kendimle ilgili bu söylediiniz yöntemi kullandığımı ilk fark ettiimde utancımdan intihar edecek oldumdu! Fakat sonraalıştım

     

    Ibrahim LifeisLife LifeisLife insan doğası gereği gelişimini tamamlayabilmek için eksik kalan noktalarını kapatabilmek adına kendisini çevreleyen bütün etkileri alt etmek veya onlardan faydalanbilmek için kendi zıtlığını üretme gayretini gösterir. Sonunda da azmedersin yalanınla onları.

     

    Sibel Atasoy Aynen katılıyorum, birçok yerde de yazdım fakat kendi kandırıımıza tam olarak inanmış olmamız yani denetimli deliliin şartını yerine getirememiz sebebiyle şimdi bu çukurun içinde debeleniyoruz. Geçenlerde bi röportaj sırasında bana “deli” tanımlaması yapmamı isteyen kapalı bir soru yöneltildi.Deli ve akıllı konusu gerçekten karmaşık bir durum

     

    Ibrahim LifeisLife LifeisLife Kesinlikle aklı olan insanın içinden gelenleri özgür ve iradesiz bir biçimde dışa vurmasını, aklı ile yönlendirip yönettiği bir aralıkta anlamsız kalan bir değeri ancak dengesizliğinin kontrolü mümkün olmayan bir insana verilebilecek değeri aklı olana yüklememek gerekir.

     

    Sibel Atasoy biraz ağdalı bir cümle olmuş ancak anladığım kadarıyla kontrolü mümkün olmayanın -dengesizlik- akılla anlam verilemeyen bi aralık için gereğinden söz ediyorsunuz?
  • Ibrahim LifeisLife LifeisLife akıl ile yönetilebilen sınırsız özgür bir yaşamda delilik yerine sınırsız çılgınlığa terk etmiştir. Kontrol edilemez olduğu an ise dengesizlik değilmidir.

3 Yorumlar

  1. Aristo’dan beri Nikolai HARTMAN ‘ın aralarında akıl dışı uçurumlar dediği dört varlık kategori.. cemad, bitki, hayvan ve beşer “katmanlar” halindedir ki çağımızın evrim düşüncesi bunları birbirine indirgeyerek sonunda var oluşu “enerji” adıyla bitirir. Eski felsefede de nebati ruh, hayvani ruh ve beşeri ruh adıyla yaşam görüntülerinin insanda bulunduğunu düşünmüşler. örneğin insan/beşer bitki gibi yemek ve içmek yani beslenmek zorundadır. Hayvan gibi hareket eder ve ses çıkarır. Max Scheler, İnsanın kainattaki yerini değerlendirirken insanı bu varlık pramidinin tepesinde kendinden önceki varlık katmanlarının gereksinim duyduğu her şeye ihtiyacı olan güçsüz bir varlık olarak tanımlamıştır. Evet uygarlığımız var.. fakat bu karmaşık koşullara ve toplamdaki kompleks kurallara bağlı bir ortam. Bunlarda da bitki ve hayvan gereksinimlerine eklendiğinde insanın çaresizliği daha da çekilmez hal alıyor. Dilimizde yaşam, dirilik ve canlılık adıyla ifade ettiğimiz bitki ve hayvan katmanlarının ortaya koyduğu tür-birey, av-avcı, eril-dişil, etkin-edilgin eksenlerinde betimlenecek türlü yetenek ve ilgilerin ve çeşitli beceri ve ilişkileri, sorunları ve sorumlulukları, EVRİM kavramı ekseninde ve GELİŞİM çizgisi üzerinde bir yerin ucuna KENDİMİZİ oturtarak onunla öğünmek adet olmuş. Bu yetmemiş bir de bunun üstüne TANRILAR koymuşuz. Tanrılar bizim gölgemiz.. bana çok garib geliyor şimdi çok tanrıcılık kendimizin çok tanrıcılığı yokmuş gibi para.. kadın-erkek.. felsefe.. içki.. şöhret.. türlü türlü putlar… Comte’un üç hal kanununda evreni açıklarken sonunda yine insanı oturtmak ve tanrıça olarak KADINI tahta yerleştirmeyi nereden esinlenmiş bilemiyorum.. bir bildiği vardır.. tanrı enflasyonunu düşürmek için bundan daha iyi bir çözüm olmazdı her halde…
    Varlık kategorileri.. çoklukla baş edebilmek için kullandığımız bölümleme ve sınıflama yönteminin sonucu.. tecrit ve tesmiye vehim ve hayalimizin bulduğu en güzel oyun.. bakın giderek bitkiden uzaklaşıyoruz.. oysa bitki içimizde.. açılmış ve tomurcuk vermiş halde duruyor.. insan bir bahçe yada manava gibi .. kaçınamadığımız çilekler ve kurtulamadığımız muzlar.. o çekici armutlar ve o güzelim ayvalar.. çiçekler ve böcekler BİTKİ-HAYVAN ilişkilerinin nazik bir örneği.. edilgin ve dişil canlı BİTKİ ile etkin ve eril canlı HAYVAN bu iki örnekte yaşamın bir genel resmini çizer ama size daha çarpıcı bir örnek verebilirim.. iki hayvan düşünün.. biri ağzından temiz alıyor.. yiyor.. yani besleniyor, özümlüyor, kirleniyor ve atıklarını diğer hayvanın ağzına atıyor.. diğer hayvan bu pisi yiyor çözümlüyor, ayrıştırıyor, temizliyor ve pak bir halde, af edersiniz, ağzına sıçan hayvana sunuyor.
    İşte bu hayvan bitkidir.. şimdi temiz yiyip pis veren hayvan (hayvan olan hayvan) mı üstündür.. yoksa pis yeyip temiz veren hayvan (bitki olan hayvan) mı ? İnsan da her iki hayvanı yiyerek onların üstüne sıçıyor, çevreyi kirletiyor, ekolojik dengeyi bozuyor. Sonra bozmak için başka gezegenleri arayor ?
    The Matrix’e Ajan (robot) Morphis’e buna benzer şeyler söylüyordu.. siz bir tür virüssünüz…
    Sorunuza ve konunuza doğrudan yanıt olmadı ama teğet de olsa yanından geçti.. önemli olan bitki ve hayvan yeteneklerini karşılaştırmasını yapmak değil beşerin NE İŞE YARADIĞINI’nın saptanmasıdır ?
    Sonuçta yaşamın bitki-hayvan dengesinin üstünde.. oksijen ve karbon dengesinin üstünde.. sonunda söndürücü suyu oluşturan yakan ERİL oksijen ve yanan DİŞİL hidrojen üstünde.. artı ve eksi yükler ve değerler üstün bu BEŞER ne işe yarıyor ?
    Var oluşta yukarıda sayılan varlık kategorilerin her birini ister alçak sayın ister üstün sayın bütün nitelikleri ve özelliklerinin ANLAMINI veren ve bunu yaparken de DİLE getiren ve sonuçta gerçeği KURAN, insandır.
    Ancak KUR’AN çerçevesinde ve oradaki ÖYKÜ’nün amacı istikametinde bakmadığımızda bütün yaptığımızın kör bir oyun ve boş bir öykü olduğunu çağdaş dil felsefecileri ortaya koyduğular nedensellik, özgürlük, özdeşlik gibi META-FİZİK temellerimizin ANLAMSIZ ya da anlamdan boş olduğunu ileri sürdüler.
    Wittgentein bu işin damına çıkıp merdineni itekleyip oyundan çekildi ama sonuçta dayanamadı yine döndü.. oyunun âm’ına koydu.. yani kör anaya tekrar girdi.. tattıklarımızda ve tuttuklarımızda kayboluyoruz.. bunu yaparken de başkasının tattıklarının ve tuttuklarının içine ediyoruz. Bunu tabi tek başına yapmıyor.. bir göbek bulup ve bir öbek kurup hep birlikte yapıyoruz.. örneğin burada siz göbeğinizi açmışsınız bir öbek oluşturmuşsunuz.. zihninize sokturup duruyorunuz ve bundan da bayağı zevk alıyorsunuz. Çünkü al gülüm ver gülüm frekansı tutuyor. Fakat biz bu zevki yaşamıyor ve kendi kendimize mastrubasyon yapıyoruz. Biz göbeğimizi değil âm’ımızı açtık, yani kör anamızı, kimse bu soyut boyutlara girmiyor.. belki derin.. girince kaybolacaklarını sanıyorlar.. belki boyları yetmiyor.. her ne ise.. siz koyutlarınızı satabiliyorsunuz biz yaptımız binlerce konutlara müşteri bulamıyoruz. 90 tane konutum var fakat içine benden başka kimse giremiyor. Odaları hakkında söz söyleyemiyor. Ben de sizin yaptığınızı hased ediyorum belki siz benim saptığımı fesad ediyorsunuz. Sonuçta bizler ve taptığımız sanrılar.. tarihin çöplüğüne bilmem hangi cehennemde eritilmek üzere saklanıyor. Bu böyle sürüp gidiyor. Artık ayılmak zamanı.. biz ne varız ne de yokuz.. biz var oluşuz ama aynı zamanda yok ölüşüz.. biri işimize geliyor “var oluş” diyoruz bu geçici çokluğa.. YOK-ÖLÜŞ’ün âm’ına siz koyuyorsunuz SONSUZLUĞU yadsıyarak.. her adın bir gerçeği olduğu bazı gerçekler var ki onlara da “ad”lar verilmiştir.. Osmanziya gibi, Sibel gibi.. biz onlara KİMSELER diyoruz.
    Bu kimseler (eneler) nesnelerden (zerrelerden) üstün mü ?
    Ben üstünde mi altında mı olduğunu karar veremedim..
    Bazen bakıyorsun hayvan oğlu hayvanı yiyen hayvanlar (beşer ve medeniyeti) , öyle işler yapıyor ki onlar bitki olan hayvanın kılı bile olamaz.
    Bazen bakıyorsun bu beşer öyle işler yapıyor ki bütün evreni toplasan onun yarısı bile etmez..
    Şimdi bu acaib ve garaib varlık kategorisini oraya kim koydu ?
    Sonuçta size yazdığım ama yanıtlamadığınız şu sorular baki kalıyor:
    Çünkü
    gelecekteki anlatımlarda
    en önemli sorun, soru ve çözüm;
    anlam NE DEMEKTİR ,
    araç NEDİR
    ve amaç KİMDİR olacaktır.
    Bütün bunlar için
    AD-AÇ’lık yapmak istemez misiniz ?
    Bu sorulara vereceğimiz ve vereceğiniz bütün yanıtlar ve çözümler
    Eğer tasarımsal içeriklerse, benim muradım bunlar değil.
    Böyle içerikli bilgiler ve tasarımlar, herkesin kendi kişisel sorunudur.
    Herkesin ne gibi bir bilgiye ve nasıl bir buyruğa ihtiyacı varsa bunu arayıp bulmak onun bireysel sorumluluğudur beni de ilgilendirmez siz de ilgilendirmez diye düşünüyorum. Yazarlık mesleği zihin mastürbasyonudur, diye değerlendiririm.
    İlgilendirir diyor yanlış ya da doğru tasarım ve yalan ya da gerçek ( doğru dediğimiz ne kadar doğru, gerçek dediğimizi ne kadar gerçek o da ayrı bir tartışma) içerik vermeyi sürdürüyorsanız elbette bu sizin seçiminiz, sorumluluğuz.
    Bende buna karışamam.
    Ancak sağlam ve sağlıklı tasarımları, bilgi ve buyruk içerikleri aramada kullanacakları işe yarar biçimi, verimli dili, yararlı yöntemi biliyor ve bulabiliyorsam, bunu duyurmak ve yaymak benim ömrünün işlevimin ürünü ve yaşam sürecimin sorumluluğumdur. Buna ilişkin bir çalışmalarımı özetleyen bir çalışma yapmaya çalışmıştım Turan Bey vasıtasıyla elinize geçmiş ve Osmanziya’nın yapacağı çok şey var, önce bunu benim babaanneme anlatsın demişsiniz. Ben de gerçekten yerinde bulduğum tavsiyenizi nazar aldım o çalışmayı tehir etmiştim. Şimdi döndüğüm köyümde tamamlamayı düşünüyorum. Bu yumurtanın üstüne oturayım acaba civciv çıkar mı ?
    Burada yaptığımı ve buraya kadar yazdıklarımı da bağışlayın.. hani delinin biri kafesine girecek ya.. ben buna köyüme dönmek dedim.. dönerken etrafındakilere saldırır.. siz böyle bir saldırıya muhatap oldunuz.. bir türlü dönemiyor nette onu buna sataşıyorum.. son tanıştığım siz olduğunuzdan çıkmadık canda bir umut vardır beklentisiyle.. salyalarımdaki KADUZ (kritik analitik düşüncede uzlaşma) mikrobunu siz de bulaştırmayı istiyorum her halde.. beni bağışlayın.. bu aşağıya giden tarafımı yukarıya giden tarafınız adına..
    Allah bizim ve sizin akıbetinizi iyi ve güzel etsin. Amin.
    Osmanziya

  2. says:

    Sorulariniz benim on yil once sorularimdi ve onlar hakkinda dusuncelerimi ve sezgilerimi yazdim, arac nedir amac edir… sonra aradan alti filan sene gectigide yeniden ele aldim ve guldum. Aslında 2004 de aramayi biraktim, burada hala yaziyor olusum sirf zevzeklik, yapacak, daha iyi bi sey buldugumda hemen oraya kayiyorum, ornegin resim oyunlarim gibi, insanlarla karsılikli muhabbet etmek gibi. Ayrica kullandigimiz terminolojiler farkli ve bende yeni bi terminolojiye karsi heves yok, ilk defa hayatta hevessizim 🙂 Lutfen bu gonulsuzlugumu bagislayin, kisisel bi davranis degil size karsi. Sadece ayni seylerin tekrarina duyulan bikkinlik ve yorgunluk

  3. osmanziya says:

    Yanıtınıza minnettarım. Artık bundan sonrası SİZE YAZACAĞIM bir başka çağrıya kalıyor.. çığlık çığlığa bir çağrıya… Kimseye duyurmadan bağıracağım, sesimi içinde bulacaksın çünkü “o” sensin. O’nun ne sulu çekimi var ne de kuru çelimi. Çağları aşan.. ağlardan taşan.. ağ-aç’ları şaşırtan ad-aç’a.. onunla adaş olacağız.. kesinlikle biliyorum ki ne olursak olalım hepimiz aç’ız. öylesine bir açlık ki onun tokluğunun bokluğu da yok boşluğu da. Sadece adına taşıyan BAŞI var.. işte seslenmesiyle sorumlu ve beslenmesiyle sorunlu olan da bu aşı ve eşi olan ATEŞLİ baş… Bu çağrı uğruna, katıksız müslüman olmama rağmen ne marksistin zinde zincirini görürüm ne masonun sinsi silsilesini.. ne batının narını görürün ne doğunun nirvanasını.. kim gelirse onunla işbirliğine hazırım. Eğer davamı davası görürse ona derim ki : Kim olursan ol kendin ol. Orada araç’ını bulacaksın… beline ve gönlüne uzanmış dil’ini. Aracını bulduktan sonra amacını ve dini de kendin ara.. çünkü asıl arayış onlarla başlayacak… İşte anlatımımın anlamı budur. .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir