Bayan Brown Arketipi

Virginia Woolf, 1920’lerde yazdığı bir makalede, Richmond-Waterloo treninde görüp Bayan Brown adını verdiği yoksul bir kadını anlatır:
Temiz fakat yıpranmış, abartılı düzenliliği paçavralardan veya kirden daha fazla fakirliği çağrıştıran yaşlı hanımlardan biriydi: Her şeyi ilikli, bağlı, tutturulmuş, yamanmış ve temizlenmişti. Ona ıstırap veren bir şeyler vardı, görünüşü kederli ve endişeliydi, üstelik çok da ufak tefekti. Temiz küçük botları içindeki ayakları ancak yere değiyordu. Ona bakacak kimsesinin olmadığını, kararlarını kendi başına vermesi gerektiğini, senelerce önce terk edildiğini ya da dul kaldığını, belki de tek oğlunu büyüterek geçirdiği sıkıntılı, ziyan olmuş bir hayatı olduğunu ve oğlunun artık kötü yola sapmaya başladığını hissettim. (Akt. Ursula K. Le Guin, Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar)

Woolf’un aynı makalede “çok ufak tefek, çok direngen, hem çok kırılgan hem de çok cesur” olarak tanımladığı Bayan Brown, yanındaki adama “Acaba yaprakları iki yıldır tırtıllar tarafından sürekli yenen bir meşe ağacı ölür mü?” diye sorar. Adam böcek salgınlarından uzun uzun söz ederken, Bayan Brown küçük beyaz bir mendil çıkarıp sessiz sedasız ağlar.
Bayan Brown’un bir roman konusu olduğunu söyleyen Woolf, bu makaleyi, o dönem karakter-özne ile ilgilenmeyen yazarları eleştirmek için yazmış. Le Guin ise, teknolojik konuların tuzağına düşmeye yatkın olan bilimkurgu edebiyatında Bayan Brown’lara yer olup olmadığını sorgularken, klasik roman kahramanı olarak “özne”nin kaybolduğuna dikkat çeker. Bayan Brown’un öldüğünü, yerine kitlelerin, istatistiklerin, kafa sayılarının, tüketicilerin vb geçtiğini, ama asıl konunun Bayan Brown’un yaşayıp yaşamadığını gerçekten önemseyip önemsemediğimiz olduğunu söyler. Le Guin, 1975’te yazdığı bu denemede, zamanımıza iyiden iyiye damgasını vuran bir durumun ilk nüvelerini de anlatır:
Klik, kamera gözü – bir an; bir insan ya da bir portre değil; sadece geçmişi ve geleceği içine almayan bir tek an, süreksizlik, klik. (…) Şiir hâlâ var, ama artık Bayan Brown’lar yok. Bir kadının çeşitli yerlerde çeşitli insanlarla hareket eden görüntüleri var. Bir “karakter” olarak, hatta bir kişilik olarak bile, öyle sağlam, sabit, Viktorya çağına veya Ortaçağa özgü bir kesinlik oluşturmuyorlar. Bunlar anlar, ruh halleri; akışın şiiri, parçalanmışın parçaları, değişmişin değişimi. (agy, s. 79-80)

*

Bir bilimkurgu yazarı roman yazabilir mi? Diye soruyor Le Guin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir