Aramakla bulunmayacak şey!

Sanırım 2004 yılıydı. Çok yakın bi dostuma, artık arayışımın bittiğini söylediğimde şaşırmış ve kabule yanaşmamıştı, bu geçici bi süreçtir sanmıştı. Oysa o günden beri sonsuzluğa dair bir işareti/yazıyı/öğretiyi bi kanıtı aramayı gerçekten bıraktım. Bırakmadığım tek şey içimde derinliklerde duran sarsılmaz bi niyet vardı: özgürleşmek! Evet o yarı farkındalıkla içimde duruyordu, onu ikide bir anmazdım, rüyasını görmezdim, hatta unuttum sanılabilirdi ama yerinde duruyordu. Ben sadece bunu dışarda bi yerlerde aramayı bırakmıştım (bana bu kararı gördüğüm bazı vizyonlar ve Oyun kuramı verdirdi sanırım). O günden sonra yine kitap okudum,yine bi çok yere gittim, yine birçok insanla tanıştım onları saatlerce dinledim. Dışardan bakan önceki ile sonrakinin farkını anlayamadı. Oysa ben farkı biliiyordum: Kanıt aramayı terketmiştim. artık yaptığım ettiğim şeylerin içine “o şeyi bulma kişisel arzusunun enerjisi” karışmıyordu. Ben kendimi -kendim için bişey bulmayı ummayı bırakarak-doğrudan kullanıma açmıştım. Bu tamamiyle farklıydı. Yedi yıllık bu sürecin özellikle sonlarına doğru kantarın topuzunu az kaçırmışım. Kırmızı bi halı olarak sermiştim kendimi yerlere, sürecin sonunda paspas durumuna kadar geldim. Ve spiralin bir dönüşü sonlandığında,durumu bana rapor etti! Ben de gereğini yaptım. Ha hala arayış yok, neyi arayacağım ki! Aramakla bulunmayacak bi şey için niye enerji tahsis edeyim? Şapşalımdır ama aptal değil. Bunlar komik değil mi? Gerçekten insan olmak traji-komik bişey.

Bu arada bi detayı atlamışım: Sürecin sonundaki paspas durumu beni kişisel önemlilik açısından hiç rahatsız etmiyordu, öylece sonsuza kadar gidebilirdim fakat bedenim aynı fikirde değildi, oldukça uzun süren ağrılar ve sancılarla bana durumu anlatmaya çalışmıştı fakat ben bunlara sağır kalmışım. Neyse duruma aydığımda hücrelerim, organlarım ve tüm bedenlerimden özür diledim. Onları onurlandırdım. 🙂 Öyle de harika şayler ki, duruma aydığında hemen nerdeyse 180 derece durumu değiştiriverdiler, kolayca 🙂

**

SibelB: ben de aynı hisler içindeyim. paspas olmadan kendimizi açmayı ne zaman deneyimleyeceğiz, buna hazır ruhlarla ne zaman karşılaşacağız bilmiyorum ama ben de bunun özlemindeyim. yalnız, uzak, tek başına, dingin…

SibelA: Sevgili Adaş, deneyimlerimden biliyorum ki, bişeyin oması iki temel unsura bağlı: ilki şartsız şurtsuz kesin karar vermek, ikincisi insanın kendi gelişim spiralinin devrelerine uygun gelmesi. Yani kendi devreniz ile kes-k-in kararınızın zamanlaması birbirine oturmalı. Aksi takdirde istiyorum ama olmuyor pozisyonunda kalınıyor. Ah bu o kadar duyular/hissedişle ilgili ki, kelimeye döktüğümde tatsız tuzsuz bi yemeğe dönüşmüş olabilir. Sevgilerim sizinle

SibelB: evet. yanımda bana uygun insanlar istiyorum artık. tam uyum istiyorum. yarım yamalak ilişkiler değil. yarım yamalak yaşamlar değil. aldım, kabul ettim

SibelA: Sevgili adaşım, kişisel olarak sana söylemiyorum, kendi deneyim ve gözlemlerimden bi çıkarsama yapacağım şu anda (şüphesiz genelleştirilemez); belki görüyorsunuz burada ve her yerde her gün en az bikaç kere frekanslarımı çağırıyorum 🙂 Bu güzel di mi (sen de bunu çağırıyorsun) ancak çağrıma -gerçekten-cevap verenler ile, yakın uzak frekanslardan olup çağrıma gelenleri de nezaketlerinden ötürü onurlandırıyorum. Hep birlikte bir melodi olup çınlıyoruz dünyada hatta öyle ki bu melodimiz belki güneş sistemimizi bile aşarak evrende duyuluyor, kimbilir, ben böyle olduğunu sanmakla seviniyorum belki 🙂 söyleyebileceğimiz her şey bi zAN olmaktan öteye gitmediğine  göre, bütün bedenlerimizin hoşluk hissettiği lokasyonu bulmak en doğal hakkımız. Çünkü şapşahaneyiz.

Bu arada “şapşane”, kendi uydurmalarımdan bi kelime olup şahane şapşallık gibisinden bi şey :))))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir