Aldatılma korkusu

Aldatılma korkusu

 

İnsanoğlu bu korku ile ne zaman tanıştı bilemiyorum. İnsan olalı var mıydı yoksa bi kaza mı oldu zamanın bir noktasında? Her nasıl çıktıysa bir çıktı pir çıktı bu korku! Filozoflar, sanatçılar, dinler hepsi bu konu üzerine yazıp çizdiler, sanırım milyonlarca sayfa tutmuştur bu söylenenler. Ben artık bütün bunlar üzerine ne söyleyebilirim ki bu yazıya başlıyorum durduk yerde!

Kısa yoldan diyeyim aklıma geleni bari; “aldatılma korkusu, gizli değersizlik duygusundan kaynaklanıyor olabilir” Aslında görünüşte tam tersi gibi değil mi? Sanki insan kendini öylesine önemsiyor ki; “nasıl olur da beni aldatabilir!” diyormuş gibi duruyor fakat bunun aslı tam tersi bence. İnsan kendisini yeterince değerli bulmadığı için bu düşüncelere kapılmış olmalı.Yani “aldatılma korkusu” birey olma aşamasında geçilmesi gereken bir eşik.  Birey olmadan önce insan kendini bileşik bir organizma gibi hisseder ve aslında burada hiç egosu yoktur anlamında söylemiyorum tabi. İlginç olan egosu olduğunun farkında olmaması durumudur. Ego zaten kendimizi bilip tanıdığımız tüm kişilik değerleri değil mi? Neyse buradan tali yollarda kaybolmak istemiyorum.

“Birey olma” ilk aklımıza geldiği gibi “egoist” olma ile eşdeğer değil tabi. Aslında bir seviyeden tam da böyle görünmekle birlikte birazcık daha yüksek seviyeden “başkalarının varlığını kabul etme” anlamına da gelir. Eğer BEN varsam SEN ve ONLAR da olacaktır. Bu iki kere iki muhabbeti kadar açık ve net görünür birey olana. Kendine “kendi” olduğu için değer veren, buna ancak başkalarının değerini teslim ettiği için sahip olabilmiştir. Eğer bu eşik geçilmemişse insanda daha sadece kendilik bilgisi oluşmaktadır denilebilir. İşte bu durumda aldatılma korkusu normal bi duygu gibi görünüyor bana.Çünkü hem kendi hem başkaları var (bu tohum bi yerlerden atılmış!!!) ama kişi bunu farkında olmaksızın yaşıyor. Bireylik yaşadığı bu şeye isim koymak ve onun tam olarak farkında olmakla başlar.

Dünya kanunları da, birey olamamışların ürünü olduğu için, aldatılma konusunda bir çok cezai şart getirildiği görülür… Mahkemeler, avukatlar, kanunlar bizi yaşadığımız gerçekliğe uyandırmak için konulmuş birer enstrümandır. Özellikle avukatlık mesleği üzerine sayısı belirsiz cehennem fıkraları mevcuttur J Yine mi tali yol Sibel! Çık ordan lütfen.

“Aldatılma” sözcüğü neredeyse yaşamın bütün öğeleri için söz konusu olan bir fenomen olsa da ilk akla gelen nedense kadın-erkek ilişkilerindeki aldatma vakalarıdır! Bu da ilginç doğrusu. Belki de değil: çünkü insan olarak en büyük eğitimi yakın ikili ilişkilerde alıyoruz. Bu bazen aile içi bazen amir-memur ama her halikarda sevgili eş pozisyonunda kendini gösteriyor. O zaman hadi eğitimin en koyusu olan alanda aldatılma korkusunu irdeleyelim.(Nasıl yapacaksam, bana kalmıştı sanki)

Kişi neden “ya sevgilim beni aldatıyorsa?” sorusunu sorar? Benim en sık aldığım cevap/sebep şu oluyor: “çünkü beni böyle düşünmeye iten ipuçları var, ilgisini yeterince hissedemiyorum” diyorlar. Pekala… Doğrudur, böyle hissediyorsa hissediyordur. Onun adına biz hissetmeye çalışamayız değil mi? O zaman –dert dinleyici olarak-ben diyorum ki; “sevgilinin bütün ilgisine mi talipsin?” muhtemelen “evet” cevabı alıyorum. Olabilir tabi isteyenin bir yüzü… Burada sorun bence fiziken birlikte oldukları anlar için tüm ilginin beklenmesi değil tümzamanlar için böyle bir beklenti konulmasından başlıyor olabilir. Benim lügatımda sevgi=ilgi olduğuna göre (bi çok insan bu tanımıma katılmıyor olabilir, özellikle aldatma korkusu duyup duyulanlar) aslında kişinin eksikliğini hissettiği şey en net biçimiyle SEVGİdir. Ama bunu doğrudan ifade etmek gurur kırıcı olabilir.

Gerçekten de zorunlu aile ilişkileri hariç insanın sevgiye olan doyumunu sağlayacağı alan çok dardır. Kimseyi beni sev diye zorlayamazsın, açıkça kanun koyamazsın! Komik olur, o halde aldatılma kanunları koyarsın! Bence bu daha komik. Başımızı kuma gömmek daha kolay geliyor. “beni sev” diye buyuran kişi (yani sevgilisinin tüm zamanlar dikkatini kolayca talep eden kişiden bahsediyorum), velev ki bu istediğine kavuştu, kendisi de tüm zamanlar ilgisini aynı şekilde sunabilecek midir? Cevap tabi ki HAYIR. Nerden mi biliyorum? Çok basit eğer bunu yapabilseydi, DÜNYA şu anda sonuna kadar ilerleyip bitirdiğiniz bir bilgisayar oyunu gibi dertop edilip rafa kalkacaktı! Yani sonuç hasıl olmuş olacaktı. İKİ insandan BİR elde edilecekti, dualite ortadan kalkmış olacaktı! Ama nerdeeee…

Daha sayfalarca yazarım da ne faydası olacak, binlerce yıldır benden misli misli akıllı insanlar ha bire aldatılma öyküleri anlatıp bazen  (çok iyi anlattılarsa-insanları can evlerinden vurdularsa) bundan para ve ün kazandılar. Edebiyat ve tabi film tarihi bunlarla dolup taşıyor. (Bu yazarların bir çoğu kendileri de aynı durumda olduklarından anlattılar ama belki çok küçük bir azınlık da safi bel altına vurdu! Bilinçli olarak manipüle ettiler ve hala devam ediyorlar. Piyasada en çok satılan kitaplar en çok seyredilen filmler ve dizi filmlere bakmak yeterli)  Yanlış anlaşılmasın “aldatılma korkusu” yaşayan insanlara ne bir eleştirim ne de ilgisizliğim söz konusu değil, bunun bir süreç olduğunu görecek kadar yaşlı biri olabilirim sadece. Bu konuyu “bel altı vurma” şeklinde kullanan bilinçli kullanıcılara biraz insafa gelmelerini  rica edebilirim belki. En iyisi ben bu yazıyı haddimi aşmadan bitireyim J

Sa

04.09.2009-Bodrum

Not: Sorulara açığım.

3 Yorumlar

  1. susen says:

    Sorum yok öncelikle:).
    İlişkiler anlamında insanlar aynı yerde değillerse hem aldatmaktan hem aldatılmaktan korkuyor olabilirler, işte birinin güvenli bir kıyıda diğerinin dalgalı bir denizde olması gibi. Kıyıdaki aldatılırsa evet kafasını kuma gömer, denizdeki dalgalara bırakır. Ben henüz ayaklarımı suya sokabiliyorum, daha fazlasını yapacagımı biliyorum, aldatabilirim aldatılabilirimde:) Bu benim için çok yeni, teşekkür ederim.

    1. says:

      Teşekkürün benden ikiyle çarpıldı :)Şunu da belirtmek lazım (aslında yaşlıyım derken de kastettiğim buydu), “bekara karı boşamak kolay” pozisyonunda değilim, bu üçgenin her konumunda bulundum ve gözlemledim. Rüyalarıma bakılırsa şimdi dörtlü ve sekizli yapılarla uğraşıyorum :)))

  2. Turan says:

    Aldatmanin veya aldatilmanin kontrol etme ile hücmekme arzusu ile ilgili oldugunu zannediyorum. Aldatilan sahis veya aldatan sahsin realite üzerinde kesin bir bilgisi oldugu ve bunun da sartsiz ve suretsiz gerceklesmesi gerektigi kanisinda oldugunu zannediyorum. Her sey yolunda gittigi vakit realite üzerine kurdugu teori dogru olup her sey “normalmis” gibi zannedecektir ve hic bir sey fark etmiyecektir. Aldatma/aldatilma kurdugu teorinin realite ile uyusmadigi anda beliriyor ki bu da “dünyasinin” yikilmasina neden oluyor.

    Bu aslinda Schrödinger’in kedisine benziyor. Kutunun icerisine bakmadikca kedinin ölü mü yoksa diri mi oldugu bilinmiyor. Kutuyu acinca bütün olasiklari ikiye indirgemis oluyoruz ki o halde kedi ya yasiyordur ya da ölmüstür :-))))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir