Kurumsallaşmış dinler

Kadınlar bağlarını kaybetmediler, kadınların tinle hala doğrudan doğruya bağlantıları var. Sadece bunun nasıl kullanılacağını unuttular, ya da daha doğrusu, erkeklerin bu bağlantıya hiç sahip olamama durumunu taklit ettiler. Binlerce yıl erkekler kadınların bu bağlantıyı unutmalarını sağlamak için çabaladılar. Mesela, kutsal enginizasyonu ele alın. Kadınların bu dolaysız bağlantıya sahip oldukları inancını kökünden sökmek için yapılan sistematik bir tasfiye idi bu. Bütün organize dinler, kadınları daha aşağı bir yere koymak için yapılan çok başarılı bir manevradan başka bir şey değildir. Dinler kadınların daha aşağı olduklarını söyleyen tanrısal bir kanunu delil gösterirler.(tıklayınız)

fa: kadınları durdurmanın yolu tek tanrılı dinler mi?daha doğrusu kadınların önüne engel koymak gerekiyordu bunun için tek tanrılı dinler mi devreye girdi?yada bütün dinler mi? İskit kadınları yada islamiyet öncesi Türk toplumlarında kadınların yönetimde eşit haklara sahip olduğunu duymuştum.hatta islamiyet öncesi Türk toplumlarına bir islam elçisi gönderiliyor.bir bakıyorki hakanın yanında karısıda var.durum gari…bine gidiyor.Tabi kadın adamların yanında bacağına açıp kaşımaya başlayaınca elçi artık dayanamayıp tepki gösteriyor.Bunun üzerine hakan elçiye hitaben,mal burda sen çok cesaretliysen yan gözle bakarsın değilse susrasın diye cevap veriyor.acaba çevresel koşullada kadının toplum içindeki yerini edtkiliyor mu.sonuçta bunlar bozkır toplumu.hatta yörüklerde bile kadının yeri hala erkeğe neredeyse eşit durumda..bu konuda sizler ne düşünürsün bilemiyorum tabi.

sa: Tek tanrılı dinler, “yaradılışın eril öğesini güçlendirmek” için devreye girdi amaç “birey bilincini oluşturmak, geliştirmek ve bir daha yitmeyecek denli sağlamlaştırmaktı ve bu dişil bilincin iradesi/dileği ile oldu. Ancak Dinler yaşanmayı bitirip kurumsallaştığında tüm amacını ve işlevselliğini yitirdi. Hatta durumu tersine çevirip o az buçuk elde edilmiş bireysel bilinci dahi tehlikeye düşürmeye başlayınca, ellerindeki tüm yetki yeniden dişi bilinç tarafından geri alınıyor. Başka bişey denenecek sanıyorum.

Zaten bi şeyin yaşanamadığı ve başarısızlığı onun en çok konuşulan ve üstüne basılan, zorbalığa dökülen olmasıyla bağıntılıdır. Hatta seks yapamayıp ha bire seksten imalar yapan,  bel altı fıkralar anlatanlara “diline vurmuş” derler!

**
“Bunlar dünyayı değiştirecek” dedi Richard. İhtiyar adam ona baktı ve “hayır” dedi. “Ama bunlar size verildi…” “Sınamak için” “Sınamak mı?” “Ben çok uzaklara yolculuklar yaptım. Bir çok inancın elyazmalarını inceledim Katay’dan kuzey ülkelerine kadar” Gözleri parladı. ” Ve bütün karmaşık incelemelerime rağmen, yine de bir şeyler öğrendim. Her büyük din bir ışıkla başlar. Ama ışığı yalnız kalpler tutabilir. Sayfalar tutamaz.”

“Ama sizin elinizde…”

“Elimdekiler kağıt” dedi yaşlı adam. “Dünyaya bu kelimeleri verirsek, ancak doğruluğunu zaten bilen insanlar anlar ve sever. Ama vermeden önce bunlara bir isim koymamız gerek. O da bunların ölümü olur.”

“Güzel bir şeye isim koyunca, ölür mü?”

“Bir şeye isim koymanın zararı yoktur. Bu fikirlere isim koymak ise bir din yaratmaktır.”

(Richard Bach- BİR)

**

Normalde toprak diye bişey olmadığını bilmeyiz biz, onun bi kısmı soğumuş lav kayalarıdır ama çok büyük kısmı ölülerdir! Tüm canlıların ölülerine basarız biz her an ve herşeyi o ölülerin üzerine inşa ederiz. Fakat ölülerin bi kısmı her baharda yeniden doğarlar, yani  çevrime girerler. 🙂

**

Yaratıcılığın coşkusu, yaratınızı bırakmakta yatar.  Onu bir an için hissedin. Yaratıcılığın coşkusu bir şey yaratmada ve sonra da onu bırakmada yatar. O hâlâ sizindir, ama onu kontrol etmeniz gerekmez. Bu mutluluktur, onu sadece izlemek ve büyüdüğünü hissetmek. Gündemi ya da beklentiyi salıvermek, ama onun gelişmesine de izin vermek.(Adamus)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir