Zihin aracımız olmalı, patronumuz değil

Zihnin amaca ihtiyacı vardır. Gerçek olmayandan kendini kurtarması için karşılığında ona bişey vaadedilir. Gerçekte bir amaca ihtiyaç yoktur. Sahte olandan kurtulmak başlı başına yeterince iyidir, bir ödül istemez. Bu tıpkı temiz olmak gibidir- kendi kendinin ödülüdür bu.(Maharaj)
İşte aşağılarda biyerde Einstein’ın Tanrının zaratmayacağı konumunda takılmasınasebep olan durum tam da Maharajın bu tespitiyle açığa kavuşuyor. Amacı zihin istiyor.:)

**

Günaydınnn frekanslar,bu hissetme olayı (duygu değil, dokunma değil görme değil,duyma değil yalnız başına), ne olduğunu, işe hangi organların karıştığına dair bi türlü net fikir sahibi olamasam da her geçen gün hayatımın daha da merkezine oturuyor. Ne yapacağız bilemiyorum. Hissetme arttıkça benim( kendi bilgi ve düşünce kapasitem) fonksiyonum küçülüyor.

Zm: büyüteç sembol dilinde benim için ayrıntıya girmek..ayrıntıda özü görmek demek..ki öz o duyguda saklı bence..çok mahrem olduğundan gizleniyor.. büyüteç(ayrıntı) hassasiyetin simgesi..ancak hassaslaştığım şeylerde detayları görebilirim ve de…tayları görebildiğim yerde hassaslaşabilirim..bence çook önemli..duygu anahtarı büyüteç demiş olsam yanılmız olmam, biliyorum çünkü kalbim ve duygularım tanımlı..bütünden parçaya gitmek çabuk kavratır lakin parçadan bütüne gitmek hissederek kavratır..ben hissederek kavrayanlardanım..herkesede tavsiye ediyorum..çünkü hücrelerime siniyor ve bana mal oluyor…şeksiz şüphesiz hale geliyor..bilgi erk kazanmış oluyor,ondan sonra ben fark etmesemde hücremdeki o bilgi çoktan yayına geçmiş oluyor..

sa: Pek katılmıyorum bu tanımına (senin kendini anlatışın tastammam doğru, gözlemlerime uyuyor) ancak hissetmenin bu olduğuna dair ikna olmadım 🙂 Bakalım zamanla anlarız herhalde 🙂

ha: herkesin kendine özgü hissediş biçimleri olması elbette mümkün ve şaşırtıcı da değil:) ben bu anları zihnim boşken daha sık yaşıyor gibiyim sanki, yani çabasız ve peşinde koşturmadan geliyor bu şirin hal..aşk gibi bişi:)

zm: bilen(hissetme) yanımız farkındalık dışından geliyor ve hissediyor..buna tamamen katılıyorum.ancak hassasiyet yani o bilen tarafa geçiş kodlamaları bence büyüteçle simgelediğim şekilde gerçekleşiyor..bize mal olduğu an bizim bilinmezimize geçip yayına başlıyor..onuda hissederek kulanıyoruz..

sa: az önce yukarda kendini anlatırken “duygu anahtarı büyüteç demiş olsam yanılmış olmam” demiştin oysa benim gözlem ve deneyimlerim duygunun çok hantal bişey olduğunu gösterdi. Bu sebeple onu hissetmeye bağlamaya çalışman aklıma yatmadı zeynocum. Ancak büyütecin daha küçük alanlara örneğin atomaltı parçacıkların ve belki giderek takyonların dünyasına uzanan bi yolculuğa delalet etme imkanından bahsedebiliriz. Ki bunlar için mevcut duyu organlarımız gerçekten de çok kaba kalır. Yani mazotla uzay aracı çalıştırmaya benzetilebilir 🙂

ha: duygu zihnin bir ürünü değil mi arkadaşlar? yani zihin yaşanmışları temcit pilavı gibi karşımıza getiriyor ve sayısız kere yaşanmış duygu hallerini yeniden yaşatıyor bize..repertuarında bikaç hit film var ve zihin projeksiyonu bize 24 saat durmamacasına izletiyor bunları..biz de hep aynı sahnelerde ağlıyor, kızıyor ya da seviniyoruz..

**

Dün ve yarın, hayal meyal bir rüya kadar belirsizdi tıpkı güneş ışığı yapraklar arasından üzerine vurduğunda görünür olan kırılgan bir örümcek ağı gibi.(FD)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir