Cinsel Enerji Aktarımı

Cinsel enerjiyi ve aktarımını anlayabilmek için öncelikle ayırdına varmamız gereken önemli bir husus var:

Kadın olsun erkek olsun  “insan” dediğimizde tek bir özneden bahsetmiyoruz.
İnsan bir bileşimdir. Bu sebeple anlaşılması zordur.
İnsan üç ayrı bölümden oluşur; akıl – beden – ruh.
Bu üç bölümün her birinin ortasına onları ikiye bölecek şekilde  bir perde yerleştirilmiştir.  İşte bu sebeple insana dair herşey bu ikiye bölünmüşlüğün bileşimi olarak anlaşılmaya çalışılmalıdır.

 Konuya devam etmeden önce lütfen söylediklerimi bir öğrencinin kavrama çabaları olarak değerlendirin. Yaradılışa ait gerçeklik, gökteki yıldız sayısından bile çoktur. Hepimiz kendi genetik/ruhsal yapılanmamızın getirdiği argümanları kullanarak bu gerçekliğin bir parçasını aydınlatırız/karartırız.

Aklın bölünmüşlüğü:

Akıl ağacına inen perde onu ikiye ayırdı; bilinç ve bilinçaltı

Aklın bilinçli kısmı, hareketsiz olan erkek kısmıdır.
Aklın bilinçaltı kısmı ise, potansiyel vericidir ve dişidir.

Hikaye bilincin bilinçaltını kullanmasıyla başlar. Bu işlemin olması değişik katalizörler (vesile olan olay) gerektirir. Bilinç, katalizörler sayesinde potansiyel vericiden küçücük parçalar aşırmaya başlar. Ve aşırdıkları ile deneyim yaşar. Deneyim olmaksızın biz hiç birşeyiz.  Her kadın ve her erkek yukarıda belirttiğim gibi bir bileşimdir.
Yani cinsiyeti her ne olursa olsun kişi kendi potansiyel vericisinden ivme almak durumundadır. Ta ki bu işlemler neticesinde akıl, gerekli dönüşümü gerçekleştirsin ve aydınlık ile karanlık arasında bir seçim yapsın.
Cinsel birleşim esnasında, erkek dişiye fiziksel enerji dejarjı yapmış olur. Fiziksel enerji canlılığı çok az olan dişi böylece kendini tazeler. Aynı anda dişi de depolamış olduğu zihinsel/duygusal enerjisini dejarj eder,  doğası gereği bu bölgede daha az canlılık gösteren erkeğe ilham, şifa ve kutsama sunar.

Aklın bilinçaltı bölümü; dişidir ve potansiyel vericidir. Akıl bu bölümden döllenemediği takdirde bilinç hareketsiz kalır.

 Enerji aktarımının en kolay, zahmetsiz ve dolaysız yapılabileceği alan olarak cinsellik çok önemli olmasına rağmen insanlık neden bunun farkına varamıyor? Çünkü çok basit olan mekanizma, ahlaki  önermeler ile çoklukla gözden yitmiş durumdadır.

Mekanizmayı bozan davranış modellerinden örnekler:

Bildiğiniz gibi dişi erkeği seçer.
Erkek seçilmeyi beklemektedir ve bu sebeple, yani seçilebilmek için her türlü yeteneğini kullanır.  Bu durumda eğer dişi, kendi eksiğinin/yeteneğinin farkında olsaydı, seçimi şöyle yapardı:
Kendi eksiği olan fiziksel canlılığı bulacağı en iyi erkeği seçerdi.
Oysa bu eksiğini bilmediğinden, aslında onda eksik olmayan başka kıstaslara göre seçim yapmaktadır; nedir bunlar? Hepimizin bildiği şeyler; statü, para, güvence…
Bunlarla zaman/uzayda ne yapılabilir ki! İş baştan sakatlanmaktadır. Üstelik dişi bu yanlış seçiminin sonuçlarını yaşarken kabahati de erkeğe yükleme eğilimine girer çoğunlukla. Eşinin işkolik olduğundan, ilgisizliğinden ve anlayış noksanlığından yakınır.
Bazen tesadüfen bu gereksiz özelliklerinin yanında fiziksel gücü yüksek bir erkek de bulunabilir tabii, evrende çareler tükenmez ama işi tamamen kazaya bırakmış oluyoruz.
Gelelim erkeğin seçimine;
Erkek kendinde olmayan ilham, şifa ve vizyonu alabileceği kadına mı kur yapıyor (onun tarafından mı seçilmek istiyor)? Çoğunlukla hayır.
Ne yapıyor? Dişinin fiziksel özelliklerine bakıyor!!!
İşin çarpıklığını görebiliyor musunuz?
Her biri kendindekini dışarda arıyor, eksik olanı değil!

 Hangi hallerde cinsel enerji aktarımı yapılabiliyor?

Cinsel enerji, uzay/zamanla zaman/uzay arasında bir çeşit titreşimsel köprü kurulmasını sağlar. Köprü kurulduktan sonra oradan gelecekleri tahmin edemezsiniz ama şundan emin olabilirsiniz; gelenler, sizin hazır olduğunuz yeniler olacaktır.
Bunu tekrar açıkladıktan sonra bu tür köprünün kurulmasının şartlarına bakalım.

Cinsel birleşimde bulunan kişi, hem kendisinin hem de eşinin bir “birlikte yaratan” olduğunun bilincinde olmalıdır.

Bu enerji, köprüyü kurmak üzere kırmızı kök çakradan yukarı fırlar, sırasıyla turuncu ve sarı çakraları geçip yeşil yani kalp çakrasına ulaşması beklenir çünkü köprü orada kurulur. Fakat enerji merkezleri tıkalıysa ve yukarıda söylediğimiz birinci şart yani “birlikte yaradan” olma durumu eşlerden biri tarafından bilinmiyor/hissedilmiyor ise, enerji aktarımı ikinci yani turuncu merkezde kalır.

Peki köprünün kurulamadığı nasıl belli olur?

Yeşil ışın titreşimi başlamamış kişide (eşinde başlamış olduğunu varsayalım) tatminsizlik ve doyumsuzluk hissi görülür. Cinsel aktarım alamayan kişi günlerce aç kalmış birinin haliyle cinsel ilişkiye doyamaz hale gelir. Bu durum bedenin ulaşamadığı köprüye uzanmak için tamamen reflekssel çabası olarak görülebilir.
Enerji aktarımı, potansiyel farkının (kutuplar arasında) salıverilmesi ile oluşmaktadır. En güçlü olarak eşlerin aynı anda orgazm olması sırasında aktarılır. Fakat bu şart değildir; kendini diğerine sunma gayreti, isteği, onun yaratan olduğu bilinci, sadece dokunarak bile aktarım köprüsünü kurar.

 Çakraların açılması için bazı basit meditasyon önerileri var. Fakat bunların muntazam yapılması daha önemli bir şart. Tensegrity hareketlerinin ve doğa yürüyüşlerinin de katkısı olacağını düşünüyorum.  Aslında önce bir bioenerji uzmanı ya da reiki ustası tarafından hangi çakraların tıkalı olduğu tespit edilse ve yoğunlukla onlar üzerine çalışılsa daha da iyi olur.

Bazen çakraların hepsi açık olsa da uyumlu ve dengeli çalışmama durumları olabiliyor. Çevrenizde kimler var? Bunları dikkatle gözlemenizi tavsiye ediyorum. Çünkü auralar birbirine değiyor özellikle uzun saatler (hele bir de aynı mekanda uyunuyorsa) birlikte olan kişilerin aura karışıklıklarını birbirlerine bulaştırdıkları bir gerçektir.
Eğer böyle bir uzmana danışma imkanı yoksa, başka imkanlar da mevcut. isteyene evren herşeyi altın tabakta sunuyor.
Benim tavsiyem şu; hayatınızda şu anda aşık olduğunuz biri var mı? Varsa çok şanslısınız, mümkün olan tüm zamanları ona yakın geçirin. (tutku ya da sevgi adına kullanılan şeyleri değil gerçek aşk’ı kastediyorum)
Eğer şu anda böyle bir durum yoksa yine çaremiz var:
Yoğun olarak hayranlık duyduğunuz, eğer imkan olsa onun gibi olmak istediğiniz kişiyi tespit edin. Bu kişi tarihe mal olmuş biri de olabilir, dini bir lider, mahallenin çöpçüsü ya da babaanneniz, hiç farketmez. Ölmüş olması da hiç farketmez! Mesafeler geçersizdir, dünyanın öbür ucunda da olabilir.
Sizin için bu kişi kim?! Önce onu bulun.
Sonra, fırsat bulduğunuz her an onu düşünün, ona olan hayranlığınız ve sevginize odaklanın. Varsa  resmine bakın, yazılarını okuyun, çevrenizdeki kişilere onun isminden sıkça bahsedin. Onun ismini, kulağınız, gözünüz, burnunuz ve deriniz sürekli olarak algılasın. Gece yattığınızda ona ait hayaller kurun.
Ve bunları yaparken kendinize zaman tanıyın.
Bir süre sonra inanılmaz şeyler olacak.

Birlikte Yaratan nedir?

Birlikte yaratan tanımlamasını burada metafizik anlamda biraz izah etmeye çalışacağım ama bu işin esası kuantum fiziğindeki;
gerçekliğin mükemmel doğası, bilinçli gözlemcinin katılımını bekler.
altın sözünde tam olarak kendini ifade ediyor.  

Evrenin bir yaratıcısı, yani ilk olan bir gücün varlığını kabul etmeye yatkınız; çünkü daha iyi bi fikir aklımıza gelmedi. Buna bilim adamları zeki enerji diyor, ben BİR diyorum. Dini inanç sahipleri Tanrı diyor.
Bizim güneş sistemimizin yaratıcısı olan Bir’in sapmış bölümü (sevgi), işe önce ışığı yaratarak başladı, sonra gerisi geldi. Yaratma işlemi esnasında Sevgi (bir‘in sapmışı olan bölümü) , yarattıklarına “özgür irade” verdi.
Özgür irade, seçim yapabilmek anlamına gelir basitçe. İnsanlar seçim yaparak yaratanın işlerine katkıda bulunmaya başladılar, yani birlikte yaratmaya başladılar.
Bu yetki, insan için bir onur/görev dir. Bunun farkında olmak, insanı hem sevince hem de sorumluluğa mahkum eder.
Konumuza dönecek olursak, insan kendisinin ve diğer insanların “birlikte yaratan” olduğunu hatırladığı oranda, farkındalığı gelişir (bileşim noktası hareket eder).

 Birlikte yaratan olma durumu “sevgi” olduğunu hatırlamaktır.

Sonuç olarak, cinsel enerji aktarımı için etaplar basitçe şöyle olabilir:

 

1. En üst, nihai niyetim; farkındalığın yüseltilmesi  olmalı.
2. Bunun bedava olmadığını bilmeliyim. Bana enerji gerekiyor.
3. Bu enerjiyi alabilmenin yollarından birinin (en önemli ve kolayı) cinsel birleşim olduğunu biliyorum.
4. Bunun için şartlarımı uygun hale getiriyorum; çakralarımın normal ve dengeli çalışmasını sağlıyorum.
5. Cinsiyetim ne ise “bende eksik olan unsurun” tamamlanması için uygun eşi seçiyorum, ya da seçilebilmek için çalışıyorum. (aşk varsa bu maddeye gerek yok, otomatik pilottayız demektir. Malum aşk, ışıktır ve o da BİR’in sapması sevginin ilk tezahürüdür.)
6. Seçtiğim eşin benim gibi “birlikte yaradan” olduğunu aklımdan/gönlümden çıkarmıyorum. Bu, onu seviyorum/saygı duyuyorum/benden en büyük faydayı sağlamasını ümid ediyorum demektir.
7. Birleşim süresince her iki taraf da kendini karşıdakine bağışlamalıdır (Kendinizden kurtulun derim). Zamanı unutup, ANda kalınmalıdır. Estetik, sonsuz bir danstır bu. Eğer kutsal olan bi şey varsa dünyada işte budur.
8. Bu disiplin korunursa bir zaman içinde, enerjinin kök çakrasından çıkışını, bütün çakraları kolayca kat ettiğini, an be an izleyebilirsiniz. Hedef 6.cı çakraya, yani çivit maviye kadar yükseltebilmektir. Çünkü o nokta, evrensel sevginin kucağı ve BİRe açılan kapıdır.
9. Her şey yolunda gitmişse, erkek uyumak isteyecektir; çünkü fiziksel enerji aktarımı yaptı. Fakat uykuya giderken yanında götüreceği bi kucak ilham, şifa ve kutsama olacaktır.
Eğer yolunda gitmemişse, bezginlik, boşunalık duyguları, doyumsuzluk, öfke, ihtiras vs vs vs…

Tabi anlattıklarım, sizler gibi bir “birlikte yaratan”ın kendi dünyasında derleyip toparladıklarıdır. Hekes kendi dünyasını güzelleştirmeye çalışıyor

İnsan aklına perde inmeden önce varlıkların en çok yaptığı şey şevişmekti. O zamanlar hiç bir şartı  ayarlamak da gerekmiyordu; çünkü herkes bu şartlara sahipti. Enerji ganiydi. Biz o günlere cennet diyoruz. Sonra cennetten kovulduk ve aklımıza perde indi. Şimdi herşey için dışarıya/içeriye mahkum olduk.

Bir erkek sahip olduğu ilham ve şifa ile ne yapar?
Ne yaparsa yapar ben karışmam!

Belki sabah uyanır, aklına çöle gidesi gelir, orada kendi Don Juan Matus’unu  bulur.
 

Sibel Atasoy

Ortaköy-11.06.05

25 Yorumlar

  1. […] ve fiziksel rahatsızlıklar şeklinde sayılabilir. Şu başlığa da bi göz atmakta yarar var: https://sibelatasoy.com/?p=439 Tags: Castaneda, cinsellik, farkındalık parıltısı, seks gücü | Posted in Carlos […]

  2. efra says:

    Bu tamamen bir yanılsama örneğidir!Cinselliği hayvansal bir dürtü ve Tantra’yı şer ve karanlık bir yol olarak değerlendiriyorum.Yazıklar oldu ki bu yanılsamaya ünlü SATANist büyücü Crowley de düşmüş ve bu yukarda bahsi geçen türde bir konuyu teknik açıdan yanlış şekilde kullanmıştır.
    Gurdjieff okumalarına kaldığınız yerden devam..:)

  3. Emine says:

    Değerli Sibel Hanım,
    Sitenizi Castenada ile ilgili bilgiler ararken buldum. Yazılarınız harika, tebrik ederim.
    Burada bahsedilen ve benim de sonradan anladığım; dişinin erkeği seçmesi olayı.. Eğer yanlış düşüncelerle seçmişsek birbirimizi ve evliliği sürdürmek istiyorsak ne yapmalıyız? Evlilik bu; iki kişinin de emeği gerekli.. belki doğru olan, yanlış seçimin doğruya götüremeyeceğidir..mi??? Yani, hemen geri dönmek ve doğru olanı aramak.. Ama bir evliliğin somut(somuta önem veren bir dünyada) sebepler olmadan bitirilmesi ne kadar doğru.. vs vs
    Umarım anlatabilmişimdir sorumu..Cevaplarsanız çok memnun olacağım. Teşekkürler..Çalışmalarınızda başarılar..

  4. says:

    Merhaba Emine Hanım, iyi dilekleriniz için teşekkür ederim.
    Sorunuza gelince, aslında her ikimizde cevabı biliyoruz sanırım 🙂 “Somut” sebepler ile soyut sebeplerin ne gibi farkı olabilir? Burada önemli olan birlikte mutluluğu sağlayabilmek, bu da aslında aynı hedefe giden iki yolcu olunup olunmadığı ile çok alakalı. Bazen iki kişi birbirine rastladığında örneğin Ankara’ya giden bir otobüste oluyorlar fakat bir süre sonra kişilerden biri İzmir’e gitmek istediğini fark ediveriyor, bu durumda kişilerin aynı otobüs içinde bulunmaları tamamen faydasız bir durum. Çoğunlukla eşlerden biri özellikle çocuk varsa fedakarlık adı altında (çoğunlukla cesaret eksikliğini kamufle eder)bu otobüsten inmez ve fakat Ankaraya’gitmeye de razı olmaz. Komik olan da bu oluyor; Ankaraya giden bir otobüste Ankaraya gitmediğini savunarak yolculuğu sıkıntı, şikayet ve elem içinde sürdürür ve bunu ailenin diğer üyelerine de ziyadesiyle yansıtır. Bunun neresi fedakarlık anlamıyorum doğrusu.
    Ben fedakarlık diye; İzmir’e gitme isteğinden tamamen kurtulmaya derim ve fakat bunu yapabilmek kolay mı?! Tabidir ki bu neredeyse imkansıza yakın zor, değil mi?

  5. dursun says:

    bir kabul edersek yaratan olur,
    bir değil çok var, bir sadece benzerliği ifade edebilir.
    çok var çünkü çeşitlilik var

  6. semsem says:

    Emel Hanim,
    Sibel Hanim’in izniyle kendisinin orneginden devam etmek isterim. Aslinda tum yollar Yaradan’a cikmaz mi? BİR olmak…Ankara uzerinden de gidebilirsiniz, İzmir üzerinden de…Yeter ki Ankara yada İzmir’e takili kalmayin, yolunuz sevgi yolu olsun, tum yollarin ayni yere ciktiginin farkindaligidir onemli olan kanimca. Sevgiler..

  7. erdoğan says:

    Sayın sibel atasoyu tebrik ediyorum.
    Düşünen insanların net cevap bulamadıkları bir konuya farklı bir açıdan bakarak düşünce dünyasına
    yeni bir malzeme daha kazandırmıştır.
    bazı felsefi görüşlere paralellik göstererek konunun kolay anlaşılmasınıda sağlamıştır.
    ( Beyaz ışığa farklı renklerin belli oranlarda birleşimiyle ulaşılıyor.) selamlar.

    1. says:

      Teşekkürler,eskice bir yazım ama sanırım pek çok hususa hala katılırım 🙂

  8. serkan says:

    Resimli anlatım olsa da anlaşılabilirdi.

    1. says:

      Resimle fotoğrafla anlaşılmaz. En azından bugünkü tekniklerle olmaz. Beş duyu dışında bir algıdan bahsediyoruz.

  9. oe says:

    Selam Kibele,

    Gezinirken görünce bir yorum yazayım dedim. Eski bir yazı gerçekten, belki benim katılmadığım noktaya sen de varmışsındır şimdiye.

    Benim düşüncem fiziksel olarak en enerjik erkeği seçmeye çalışmanın hüsranla sonuçlanacağı. Çünkü bu kaba, daha enerjilerini inceltip uyumlu hale getirmeye çok da zaman ayırmamış bir erkek tipine doğru gider nihayetinde.

    Yani sorun ‘fiziksel enerji deşarjı’ çok olan erkek bulmak değildir. Zaten cinslerin kendi doğasından kaynaklanır şekilde bu neredeyse hepsinde vardır. Erkekten fiziksel enerji taşar, dişiden de duygusal/zihinsel enerji. İstisnalar dışında çok büyük bir kısmı (düzenli fonksiyon gösteren herkes olarak al bunu) zaten bu şartları sağlar.

    Yani bu bir ‘gereklilik’ durumudur ama hızlı gelişmek için ‘yeterlilik’ durumu değildir. Tıpkı çakraların açık olmasından çok, dengeli/uyumlu bir ilişkinin/bütünlüğün aralarında olmasının daha önemli olması gibi.

    Hatta sekse dair yazı serisindeki yemek benzetmeni gördüm, harika. Üstünde konuşulamaz bir konuyu konuşulabilir hale getirmek için çok iyi bir girişim (gene de çok konuşan çıkmamış ya neyse). Diyeceğim o ki; yemek de, sadece her malzemenin yeterli miktarda olmasından çok öte birşeydir. Et var, sebze var, havuç var, soğan var (cinsel ima yok, aklıma gelenleri sayıyorum sadece 🙂 ama bunları bir bütün haline getirmek bir sanattır. Oraya kadarı sadece pazardan malzemeleri alıp eve getirmektir. Daha iş başlamamıştır bile.

    Herkese mutlu/umutlu yıllar bu arada…

    1. says:

      Her zamanki gibi haklısın,zaten ne desek eksik olur. Maksat düüşünmeye sorgulamaya ve gözlem yapmaya teşvik etmekti. Şimdilerde artık bu işi de gayet iyi yapanlar var, kendimi emekli edip Yaşayan, oynayan oldum. Sevgi selam benden de.

  10. […] bir onur/görev dir. Bunun farkında olmak, insanı hem sevince hem de sorumluluğa mahkum eder. (Tıklayınız) (Not: yılın son günlerinde birdenbire 2005 e döndüm nedense, bi düşünmeliyim galiba […]

  11. says:

    İnsan için dertten bol ne var? Paran yoksa, yaşam koşulların yeterli değilse ne sevişecek kadının olur ne de birlikte yaratabilirsin… Atlantis’in yıkılışından bu yana kölelik tuzağına düşmüş bir insanlık var, kurtulacağı da yok zaten… At izi, it izi, kurt izi, sırtlan izi hepsi birbirine karışmış… Yukarıdakiler de habire palavra sıkıp sonra da birbirlerini yalanlıyorlar, yok vakit geldi de yok gelmedi de, ertelendi de, yok Illuminati üyeleri tutuklanacak yok tutuklanmayacak vs vs… Birileri birlikte yaratıyor (İlluminaticiler) ama çoğunluğun yaratamadığı ortada…

    1. says:

      Birlikte yaratım, insanların bi araya gelip yaratmaları anlamında kullanılmıyor burada, herhalde farkındasınızdır. Birlikte yaratım, Sınırsız potansiyeller denizi ile insan arzusu arasında gerçekleşiyor. Bilinçli gözlemcinin gerçekliğin oluşumuna katkısı.
      Hipnoz altında zincirsiz kölelik durumu var evet ve bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

  12. SalihYlmaz says:

    “Yılmaz” arkadaşımın söylediği gibi, kölelik yeryüzünde insanlar için yaşamı farklı yönde şekillendiriyor. Cinsel enerjimizi kullanmak için öncelikli olarak elde etmemiz gereken şeyler var. Para, statü vb.. Bunları elde etmek için yıllarını harcayan bir insana cinsel enerji ve yaşam için hiç zaman kalmıyor. Tüm ömrünü köle olarak yaşıyor.
    Şehirler her geçen gün büyüp kalabalıklaşıyor. İnsanlar kolay para, kolay statü, kolay beslenme gibi işlevlerini öne çekmiş durumda. Ama kaybettiği şeyleri sonradan görüyor. Biricik yaşamını.
    Farkında olmak ve kendi yaşamını ellerine almak için yaşayan bir insanın, cinsel enerjiside yolunu bulacaktır.

  13. Faysal says:

    Öncelikle sizi tanıdığım için mutluyum.Doğal,içten paylaşımlarınız için…
    Bu konu yıllar önce sizden aktarılmış olsa da ben bugün rasladım,bende fikrimi paylaşim istedim.
    Hz.Muhammedin bir sözünde;Erkekler ve kadınların dininin yarım olduğunu evlenip dinimizi tamamlamamız gerektiğini söylüyor.Sizin de tespitleriniz bu yönde.Hangi taraftan bakarsanız bakın aynı yere geliyor.
    Ben 43 yaşındayım.Eşinden daha 9 gün önce ayrılmış ve içi yaralı bir erkek olarak sizi okadar iyi anlıyorumki.Soğuk eşle tam 20 yıl geçirmiş biri…ve sonuç…Sevgilerimle
    [email protected]

    1. says:

      Merhaba Faysal bey, din kelimesi zaten hayat sekli anlamina beliyormus, bu acidan bakarsaniz erkek ve kadinin hayat sekli evlenince birlesir 🙂

  14. zuhuratkahve says:

    Merhaba,
    Şimdi hissiyata ait sözler hissedilerek anlaşıldığı için söylediklerinize katılıyorum bununla beraber acizliğimiz nefse dönüklüğümüz kararlarımızda ortaya çıkıyor hep, terbiye ise hatasız olmuyor bu noktada manevi yolcu hatalarını pişmanlık güneşi ile aydınlatırsa her ne hata yaparsa yapsın kusurluluğunu kabul edişiyle Allah ona ruhi ilerleme kapısını ardına kadar açık bırakıp yakınlığını ihsan ediyor kanımca..

    selamlar

  15. says:

    20 yaşında bir erkek olarak bunu okudum 🙂 Güzel bir yazı. Büyüklerimiz bundan bize hiç bahsetmemişti. Ergenlikte sadece cinsel ilişki ve kişisel bakım ile ilgili konuşulur genelde. Nedense sevişmek, sevmek ve aşık olmak gibi konulardan bahsedilmez. Sizinde erkek oğlunuz varmış hakkınızda bölümünü okuduğum kadarıyla. Kaç yaşında bilmiyorum ama eğer bu şekilde bir konuşma yapmışsanız ergenlik başlarında, çok şanslı ve bu konuda bizim gibi hatalar yapmamış demektir.

    Toplumda (arkadaşlar-akrabalar) kurduğun ilişki kadar “erkek” oluyorsun. İlk ilişkiyi ne kadar erken yaşarsan o kadar çabuk “erkek” oluyorsun. Abartılı hikayelerin yanında bir de gerçek var ki (en azından benim gibi yaşıtlarıyla dürüstçe konuşan erkeklerin ortak olayı) ilk ilişki sırasında çok korkuluyor ve hızlı ejakülasyon oluyor. Daha sonrada süre uzuyor ama ilk ilişkideki kınanma hissi (partner tepki vermese bile) uzun süre akılda kalıyor. Bu da erkekte gizli bir hırsa neden oluyor. (bu genellemeyi yapacak kadar çok kişiyle konuştuğumu söyleyebilirim)

    Toplumda çok küfür edilir ama cinsellik, aşk, kendini tanıma her zaman ayıptır. Ergenlikte de devamlı saklanma zorunluluğu vardır. Yani 13 yaşında bir kız veya erkek odasında yalnız kalamaz, kalsa bile devamlı diken üstündedir aman anlamasınlar diye. Bu da bir Amerikalıya göre bedenimizi daha az tanımamıza neden oluyor. Erken boşalma bilhassa bu yüzden bizim ülkede daha çok. Cinsel eğitim konusuna zaten girmiyorum.

    Daha bedenini tanımayan biri doğal olarak aşkı da anlamıyor. Aşk sadece cinsel ilişki için izin anlamına geliyor gibi anlaşılıyor bilinçaltlarında. Daha kendi bedenini, duygularını ve isteklerini bilmeyen biri nasıl karşı cinsin duygularını, bedenini algılayabilir ve en önemlisi empati yapabilir hale gelir ki? Herşeye ayıp olarak bakıyoruz. Bu yüzden anlamıyoruz. Çünkü konuşamıyoruz.

    Bu düşüncemi yazmak istedim 🙂

    Bir de sorum olacaktı. Siz cinsel ilişkiyi bu şekilde tanımlıyorsunuz. Masturbasyonu nasıl tanımlıyorsunuz? Çünkü bahsettiğiniz tatminsizlik duygusu masturbasyonda da olabiliyor.

    1. says:

      Merhaba Yilmaz bey, öncelikle samimi ve detayli yorumunuz icin tesekkur ederim. Bu yaziyi hangi akla hizmet yazdim bilemiyorum çünkü çok iddialı ve genellemeler iceriyor, fazla ciddi. Fakat gelin görün ki cinsellik kelimeleri icerdigi icin binlerce yazim bi tarafta dururken bu yazi en cok okunan sirasinda yer aliyor! Neye niyet neye kismet der atasözü. Aslinda niyet tam da kismeti bulur, atasozundeki neye niyet aslinda ne istedin ne kismet oldu diye revize edilmeli. Her neyse…
      Oglum su an otuz yaslarinda ve evli. Ona bu tur bi konusma yapamayacak denli genctim ve hayatta kalmaya cabaliyordum o zamanlar fakat malum cocuklar ne dediginizi degil ne yaptiginizi seyrederek ogrenirler. Gorünüse bakilirsa seyrettikleri de pek fena degilmis 🙂
      Bu yazinin tabani (hatirladigim kadariyla), “Birlikte yaratan olmak” temeline oturuyordu. Eger bu kavram kisi tarafindan anlasilabilmişse, mastrübasyon da insani gelistirici bir eylem olur, degilse boşa harcanan kendin olmaktan öteye gitmez tıpkı tüm diğer ezber ve matrix yasam ögeleri gibi. Sevgi ve selamlarimla

  16. sema says:

    merhaba sibel hanım
    ben sitenizi yeni keşfettim ve 2 günde yazılarınızın yarısını okudum.merak ettiğim hayranı olduğumuz yada benzemek istediğimiz kişiyi gece gündüz düşününce yada bir nevi platonik aşk yaşayınca bir süre sonra inanılmaz şeyler olucak demişsiniz,bu şeyler ne gibi şeyler? bu konuda aydınlatırsanız memnun olurum…teşekkürler…sevgiler

    1. says:

      Merhaba Sema hanım hoşgeldiniz. Bir şeyi ya da kişiyi muhabbetle ya da tam tersi nefret ve kızgınlıkla düşünürseniz, dikkatinizi hep o konuya verirseniz, bir süre sonra o şey/kişi olursunuz. Böyle görünür ancak aslında olan o kişinin majör enerji kalıbını giyinmiş olursunuz.

  17. Ayşe says:

    Merhaba Sibel hanim,

    Cinsellik aktarimindan sonra kadın agirlasiyor, kendine gelemiyor, erkekse gayet enerji doluyor hareketleniyorsa bu nasıl bir enerji aktarımı olur? Ters giden olumsuz olan nedir? Kadın bu konuda ne yapmalı?

    Teşekkürler. .

    1. says:

      Böylesi bir durum kadın ve erkeğin kendi doğal yanlarını değil, karşıt cinsin enerjisini kullanıyorsa olabilir. Ya da iki tarafın frekansları(bulundukları bilinç düzeyi) çok farklıysa da olabilir, sanırım yazıda buna yer verilmişti. Sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir