Ferrarisini geri alanlar

Akşam gazetesi – haber -26.03.2006

SİBEL ATASOY: FETHİYE’DE YEDİ YIL ROBİNSON GİBİ YAŞADIM

Her Şeyİ terk ettiğimde 1994 yılıydı. İstanbul’u bırakıp Fethiye’de bir adaya yerleştim ve yedi yıl Robinson hayatı yaşadım. Finans dalında uzmanım ve gitmeden önce bir şirketin genel müdürlüğünü yapıyordum. Evliydim, bir çocuğum var. Sosyal hayatım iyiydi, mesleğimi çok seviyordum. Kariyer kadınıydım yani. Ama içimde hep bir balıkçı kasabasında sade bir yaşam sürme isteği vardı. O dönem çok para kazanıyordum ama o ölçüde de harcıyordum; bir yalıda oturuyordum, özel arabalarımız, evde çalışan yardımcılar vardı, ünlü markalar giyiyordum… Bunlar yaşadığım hayatımın getirdiği şeylerdi. Bir gün fark ettim ki, ben aslında başkaları için yaşıyorum. İş hayatında bana bir şey vermeyen insanlarla birlikte olmak, nazik laflar etme mecburiyeti, ye kürküm ye dünyası bana rahatsızlık vermeye başladı. Ve aniden gitme kararı aldım. Önce eşimden, sonra işimden ayrıldım, evimi sattım, ilişkileri dahi kapattım, bütün kartvizitlerimi yaktım! Ve 94 yılı Nisan ayında sadece bir sırt çantasıyla İstanbul’dan çıktım. Fethiye’de, üzerinde birkaç evden başka hiçbir şey olmayan küçük bir adada, bir oda bir mutfaktan oluşan küçük bir kulübeye yerleştim. Üç tavuk bir horoz aldım, tüm sebzelerimi kendim yetiştirdim. O yıllar boyunca gazete okumadım, televizyon seyretmedim… Fethiye’de yaşadığım yedi yılda şunu öğrendim: İnsanın yaşamak için çok fazla paraya ihtiyacı yok. Her şeyimi kaybetsem de hayatta kalabilirim düşüncesini kazandım. Sahip olduklarıma değil kendime güvenmeyi öğrendim. Farklı yönlerimi keşfedip geliştirdim. Yazmaya başladım.

KALABALIKLARA BAYILIYORUM

Bu süreçte esas olan Ferrari’yi satmak değil, kendini boşaltmak eylemiydi. Kahve fincanınız ağzına kadar doluysa üzerine yeni bir şey ekleyemezsiniz. Bunun için mevcut olan şeylerden bir kısmını feda etmek gerekiyor. Hele köklü bir değişiklik yapacaksanız kabı tamamen boşaltmanız lazım. Ben bunu yaptım. Sonra yeni iş kuran bir arkadaşım yardımımı isteyince geri döndüm. Ve burada tekrar sıfırdan başladım hayata. Önce o şirketin genel koordinatörlüğünü yaptım, sonra bir yıl boyunca Kazakistan’daki bir projenin hazırlanması görevini üstlendim. Şimdi proje bazında çalışıyorum, uzmanlık alanımla ilgili olarak büyük şirketlere eğitim veriyorum. Ama iş dünyasından bu kez değişik bir lezzet alıyorum. Çünkü mecbur olduğumu hissederek yapmıyorum. İstanbul’da yaşamak da artık farklı benim için. Gitmeden önce gürültüsüne, uğultusuna, kalabalığına dayanamadığım bir yerdi. Şimdi ise bana eskisinden güzel geliyor. İnsanları çok seviyorum, ne kadar kalabalık olursa o kadar hoşuma gidiyor. Gürültü beni rahatsız etmiyor. Burada yaşamaktan zevk alıyorum. On yılda İstanbul daha iyiye gitmiş olamayacağına göre bende bir değişiklik olmuş. Öyle bir ruh durumuna geldim ki, nereye gidersem gideyim aynı huzuru ve güzelliği bulabiliyorum artık. Bu durumda bir Ferrarim de olabilir, neden olmasın?

1 Yorum

  1. ..Endless.. says:

    İçten tebrikler.. Keşke hepimiz sizin gibi gerçek özgürlüğe ulaşabilse..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir