GŞG-Geçmiş/şimdi/gelecek

BİR amaç taşımaz bu sebeple OYUNları oyun yapan insan yanılsamasıdır.

Her OYUNun içinde kendi evreleri vardır.

Her evre bir bir geçilmek zorundadır.

Her insanın bir kerelik hayatı bu evreleri aşmaya yeterli değildir.

İnsan bir kere hayata gelir.

Çünkü insan yalnızca algısının bulunduğu yerde bulunur.

İnsan kendi benzersiz gen bütünlüğüdür.

Her insan, en geriye doğru, oyunun başından itibaren soy ağacının tamamıdır.

Bu sebeple evreleri tamamlayacak zamanı süresizce vardır.

İnsanın algısının bulunduğu yer/zaman dan, geçmişe ve geleceğe uzanan yansıması mevcuttur.

Algının bulunduğu ŞUAN, geçmiş ve geleceğe ait bütün anların yaratılmasını sağlar.

OYUN içindeki canlı cansız isimlendirilmiş varlık, birbirleriyle ve kendilerinin geçmiş ve gelecekleriyle her an iletişim halindedir.

Bir ağacın dalının koparılması, birbirine bağlı olarak hem şu anda hem de geçmiş/gelecekte aynı anda yeni olanak/olasılıklar yaratır.

Oyun Kuramından alıntı:

https://sibelatasoy.com/?p=187

Bu bana dokuma gibi geliyor. Siz hiç dokuma tezgahı gördünüz mü?

Mekik soldan sağa, sonra sağdan sola fırlar ve üzerine tarak tak diye inip sıkıştırır. Yukardan inen bir anlamda dünyanın meridyenleri gibi olan dikey sabit ipliklere çözgü, yine enleme benzetebileceğiz yatay hareketli ipliklere ise atkı denir. Atkının çözgüler arasından fırlatılabilmesi için oluşturulan aralığa ağızlık denir.

Nerden geldiyse şimdi bu aklıma, sanki salonun o nemli havasının kokusunu duyar gibi oldum ve tabi kulakları sağır edecek kadar büyük bir gürültü! Bir dokumayı, yani kumaşı diğer kumaştan ayıran, kalite farkı da diyebileceğimiz çok basit bazı unsurlar vardır: İplik cinsi, iplik numarası, bir santimetrekare içindeki atkı/çözgü sayısı gibi… Tekstilci olanlar bilir, bu numaralar adeta şifre gibi günde defalarca söylenir! Bi çok tabir var bu işle ilgili; ipliği boyalı, baskılı, ham, haşıl, gücü, jakar, jet, kirkit vs vs…

İşte zaman bana aynı o tezgahtaki işlem gibi görünüyor. Dokuma ve örgü kelimelerinin hiç düşünmediğimiz halde zaman kelimesini beslemek için onun hemen yanında yer aldığına hiç dikkat ettiniz mi?

Zaman dokusu, zaman örgüsü… Hani Anadoluda el halıcılığı anlatılırken hemen herkesin söylediği nostalji ve romantizm kokan o cümle: genç kızlarımızın, kadınlarımızın tüm duygu ve hayallerinin o halı üzerine dökülmesi!

Benim aklıma daha haince bi tanesi geliyor, Fransız İhtilalinden hemen önce kadınlar, kafası giyotine gitmesi gereken soyluların isimlerini yazmışlar/örmüşler bir bir!   Giyotini erkek tasarlamış, kullanmış olsa da ferman kadınlardan gelmiş! O kadınlar ki, lokantada çalışan, fabrikalarda işçilik yapan, temizlikçiler, çamaşırcılar, kapı önlerinde çocuklarını bekleyen o kadınlar bir yandan önlerinden geçen hayatı ve asilleri seyrediyor bir yandan da  ellerindeki o aptalca zararsız örgüyü  örüyorlarmış… Hesabı tutan kadınlardır demişimdir hep.  (Bakınız BKÖ)

5 Yorumlar

  1. Doksanli yillarda durup dururken Ísvecten Türkiyeye ani bir dönüs yaptim.
    Aslinda ilk bakista aptalca gibi görülen bu isin sirrini ancak yillar sonra cözebildim.
    Bakiniz Ísvecteyim, isim gücüm var ve calisiyorum.
    Aile ve tüm cocuklar burada.
    Hersyi bir anda birakip köye dönüyorum ve seksen civarinda kiz cocugu toplayip hali atelyesi aciyorum.
    Bir yigin hali dokutandan sonra bir gün geliyor ve hersey aninda donup kaliyor.
    Ve ben herseyi, hatta o kadar masraf edip satinaldiklarimida arkada birakarak geldigim yere geriye dönüyorum.
    Öylesine akilsiz ve mantiksiz bir iski, disaridan gören birisinin anlamasi mümkün degil.
    Nitekim bircok insan kendi aralarinda akilsizligimi konustu.
    Simdi bu yapilan deli sacmaliginin arka planina gecebiliriz.

    Ben hep yazdim ve dedimki, yasam filmi.
    Yani bizi dogustan ölüme kadar takip eden gizli kamera.
    Bu kameradan büyük kameraya gecis yapan filmler.
    Ve kisinin yasaminda bu kameraya giren hersey ölümsüzlesiyor.
    Bir bahceye atilan tohum, bir pazardan satin alinan ayakkabi, oturulan ev falan.
    Dedimki kendi kendime, bu akilsizca yaptigim sey gercekten mükemmel bir kurgulamanin ürünü.
    Nasil olmasinki, düsün birkez ben seksen civarinda bir kizla yüz adet hali tezgahini binayla birlikte zaman filmine sokmayi basariyorum.
    Yani yasadigim o dönem filme girdi ve donduruldu.
    Ben ileri bir zamanda o kismi yeniden actigimda, film canlanacak.
    Yani o kizlarla birlikte dokunmus halilar ve atelye karsima cikacak.
    Burasi cok önemli iste.
    Yani birsey modern olsun yahutta cok eski, önemli olan onu zamana sokmak.
    Ve benim o atelyede zamanda yerini aldi.
    Ben birgün o kizlarla yine hali dokuyacagim ve insanlarin motiflerini isleyecegim.
    Benim bu yaptigim gibi aptalca seyler yaptigini sananlar mutlaka vardir.
    Fakat temelde yatan ana neden bu iste, yani zamanda yer kapmak.
    Bir alkolik düsünün ve bu adam hergün iki sise biriktiriyor.
    Biriktiriyor diyorum, gercekten ictigi siseler bir baska zaman diliminde acilmak üzere bir mahzende istifleniyor.
    Cünkü oda siseleri zamana sokmayi basardi.
    Ve cokmu cok uzaklarda birgün bir agayla tanistik.
    Bu aga bize kamyon dolusu sarap satti.
    Kim oldugunu arastirdigimizda, birkac hayattir alkoliklik rolünde oynamis birisi cikti karsimiza.
    Ve siseleri bize kaziklayarak satmayi basardi.
    Burada birseyi hatirlatmakta yarar var.
    Alkolik siseyi bakkaldan satin aldigi anda, sisenin o anki mülkiyeti ona gecmis oldu.
    Ve sise aninda bir baska yere isinlandi.
    Elde sadece görüntü kaldi ve bu yalanci olaniydi.
    Yani alkolige isi farkettirmeyecek olan özde bos bir siseydi.
    Bu baglamda kesilen kurbanlarin iyi arastirilmasinda yarar var.
    Kisacasi her aptalligin altinda hep zor projeler yatar.
    Bundan eminim, deneyimlerimi test ederek bu kaniya vardim.

  2. Bir aptallik daha

    Benim hayatim böylesi aptal projelerle doludur.
    Sivasta demiryollarinda isci olarak calisiyorum ve yine birgün kafam esiyor.
    Veteriner müdürlügüne gidip bin adet tavuk civcivi alip kasalara yükleyip köye gidiyorum.
    Öylesine gereksiz birseyki, ne ben nede baskalari bu isten birsey anliyor.
    Bu civcivleri köyün disinda bulunan bir agilda büyütüp yumurtlayacak hale getiriyorum.
    Daha sonra bir kismini satiyor, bir kisminida Sivasa getirip uzun süre yiyoruz.
    Buna bile o zamanin parasiyla yaptigim masrafi kimse anlamiyor.
    Tam anlamiyla sacma sapan birsey.
    Bu tavuk projeside baska bir zamanda acacagim ciftligin temelini teskil ediyor.
    Her insan dünyaya bir ihtiyac listesiyle gelir.
    Kimin neye ihtiyaci varsa o listede yazilidir ve uzmanlar o listeyi zamana koyar.
    Dünyada kisinin eli kolu baglanir ve ne yapip yapip o aptal projeleri hayata gecirmek durumuyla karsi karsiya kalir.
    Bunu pas gecmenin imkani yoktur, cünkü birkez zamana kaydedilmistir.
    Bir ev almak, fabrika kurmak, hic tanimadiklari arasina göcedip orada bir demirci dükkani acmak, mafyaya kaydolmak, gerilla olup ömrünü daglarda gecirmek falan hepside bu projenin icindedir.
    Hic kimse kendi menfaatinin disina cikmiyor.
    Cünkü herkes aldiginin karsiligini ödeyerek geliyor.
    Bundan dolayida en ufak detaydan yararlanmaya calisiliyor.

    Yine Sivasta atelyede calisiyorum ve gidip sannayiden borclanarak kendime disarida bir atelye kuracak makinalar aldim.
    Dükkani actim ve bir genc isci alarak orada kapi pencere demirleri yapmaya basladik.
    Kaynak motoru, tas tezgaki, matkap, mengene derken herseyi tamamladik.
    Bir süre calistik ve oda güme gitti.

    Yine atelyede calisiyorum ve disarida bir bakkal dükkani atim.
    Bir yetmedi zamanla bunu ikiye cikardim.
    Bir zamanda öyle calistik ve oda güme gitti.
    Yani benim ilk isim o projelerden verim almak olmadi, ben onlari zamana sokmus oldum.
    Eger bunlar benim ihtiyac listemde olmasaydi, kesinlikle ben bunlara ne emek harcayacaktim, nede bu islerle ugrasacaktim.
    Fakat sunu söyleyebilirim, bu projeleri listeye kaydettirmek öyle kolay birsey degil, tam tersi cok büyük masraf gerektiriyor.
    Cünkü organizatörlerde bu islerden vergi tahsil ederek ileri zamana kulac atmaya calisiyorlar.
    Denebilirki kisacik olan su hayatima bir yigin proje sigdirmis vaziyetteyim.
    Fakat bunlar aptallik olarak görülüyor.
    Varsin öyle görünsün.

  3. says:

    Sizin de bildiğiniz gibi bunların hiç biri aptallık değil; “yaşamın ta kendisi”
    Kaç kişi şimdi durup geriye bakıp da ben gerçekten çok dolu bir hayat yaşamışım diyebilir ki? Bana da böyle oluyor, birbiriyle alakasız bi sürü girişim, meslek, şehir, memleket… Bütün bunları sizin yaptığınız gibi senaryolaştırmak mümkün, ya da basitçe “çok uzun yaşadım” da demek mümkün.
    Bu deneyimlerin bizlere kattığı bişeyler olduğu kaçınılmaz bir gerçek, buna da basitçe birazcık daha geniş anlayış diyebiliriz belki?

  4. İbrahim says:

    Yusuf beyin yaptığı projelerde aldığı geribildirimi iyi okuyamamış.Kadere yüklemiş.Bir proje,bir işin teknik açıdan analizini yapıp ya da bu konuda yetkin kişilerden yardım alsa idi önceki proje deneyimlerinden farklı bir sonuç alacacağı büyük ihtimaldir.Proje için zaman,kaynak,pazar durumu,yapılabilirlik, vb. bir çok etken irdelenir.Bunları yapmak başarıyı artırır.

  5. says:

    Büyük ölçüde katılıyorum(yardım almadan hapishaneden kaçılamaz. Marifetleri yan yana getirip kaynaştırmak lazım.:)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir