Hurufilik -2

Özetin başlangıcı için bakınız: https://sibelatasoy.com/?p=2118

Açıktır ki yazının şehrin dışında pek bir yeri yoktur. Köylüler, vergi toplamak üzere köye gelen tahsildarların kullandığı bu garip “esrarlı” şekillere hayretle bakıyor ve bu şekillerin sonucunda kendi lehlerine bir hüküm de çıkmadığını da görüyorlardı!  Yazı ve rakamlar şehirlilerin elinde adeta büyülü “şer” güçlerine dönüşmüştü.

Şehirde ise durum daha başkaydı. şehrin kendi iç farklılaşmasının gelişmesiyle “ibn-ül vakit” yani “zamanın oğlu” olmak isteyenlerin karşısına yaşanan yaşamdan daha önemli hale gelmiş olan kaydedilmiş yaşam çıktı.

Şehrin herkesçe kabul edilmiş “kahramanları”, “kutsal metinleri”, egemenlerin tuttuğu kayıtlardan çıkarılıp okunacak ve onların istem ve özlemlerini dile getirecekti.

Uzunca süren bir yazı egemenliğinden sonra şehirliyi kendi silahı ile altetmek diyebileceğim bir yöntem gelişmiş, yani hurufilik! Böylece yazılanın hükmü onu te’vil eden yani anlamlandıranınkine muhtaç kalmış!!!  Tekniğin tarih içindeki gelişimine göz atmadan önce dikkatimi çeken en önemli öğe, son derece keyfi oluşudur. Abdulbaki Gölpınarlı bu tekniğe “çocukça” sıfatını yüklerken buna olumsuz bir anlam yüklemiş miydi orasını bilemiyoruz ancak ben de Çamuroğlu’na bu konuda katılmadan edemiyeceğim ve şöyle soracağım: “ne fark eder?”

Eğer bi çeşit sihirli şekiller birden ortaya çıkıyor ve sizin yaşanan hayatınızı ikinci plana atıveriyorsa, bu duruma nasıl direneceksiniz? Malum tüm hastalıklar ilacını kendi içinde taşırlar! Yazı var ise evet harfçilik de gelir ve onun tahtını en dibinden sallar!

-devam edecek-

Reha Çamuroğlunun Sabah Rüzgarı adlı kitabından özetleme ve yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir