Matrix-Gerçekliğin hapı ne renk?

 MATRİX – GERÇEKLİĞİN HAPI NE RENK? 

Matrix Wachowski kardeşlerin 1999’da yeni milenyum öncesi dünyayı sarstıkları film. Matrix üzerine çeşitli yorumlar yapıldı. Filozoflar dış dünya gerçekliğini sorguladılar. Din bilginleri mitolojik terimleri hıristiyanlığın, budizmin ve hıristiyanlığın başlangıcındaki sırları bilen mezheplere gönderme olarak yorumladılar. Bu filmlerin kaçınılmaz olarak iğneleyici, batıcı, alaycı, rahatsız edici ve nüktedan şekilde verilen politik yankıları da mevcuttur. Dünyanın nasıl yönetildiğini açımlamaktadırlar.

 

Filmin konusu özetle şöyledir: Bilgisayar hekırı Thomas Anderson dünyada sıradan bir yaşam sürmekte ve 1999 yılında yaşadığını sanmaktadır. Gizemli Morpheus’la tanışınca gerçeğin farklı olduğunu fikrine toslar. Aslında 200 yıl ötededirler ve akıllı makineler dünyada kontrolu ele geçirmişlerdir. Bilgisayarlar 20. yüzyılın sahte bir kopyasını oluşturmuşlardır. Aslında insanlar küçük hücrelerde hapistirler. Bütün bu sahte hayat ve makineler varlıklarını onların ürettiği biyo enerji vasıtasıyla sürdürülebilmektedir. Anderson, Neo yani Yeni lakabıyla makinelerin ürettiği insan kılıklı ajan Smithlerle mücadele etmeye başlar. Dünyayı yeniden insanların idaresine kavuşturmaktır amacı.

 

Bu mega bütçeyle üç bölüm halinde gösterilen film çok ilgi gördü. İnsanlar Matrix’in ana öyküsünde ve Anderson’un mücadelesinde neyi ilginç bulmuşlardı? Film tekniği gerçekten harikaydı. Bu tek başına yetmezdi. Bu öyküde bizi çeken neydi?

 

Ünlü Polonyalı bilim kurgu yazarı Stanislaw Lem meslekdaşlarından birkaç on yıl önce 1964’te yayımlanan summa techonologiae adlı kitabında Phantomat (benim serbest çevirimle düşomat ya da hayalmatik) adlı sanal gerçeklik yaratan bir makineden söz etti. Phantomat’ın içinde yeni bir hayat seçmek mümkündü.

 

İnsan böyle bir şeyi arzu eder mi? İster. Tanrım beni baştan yarat arzusunun şarkılara, romanlara ve operalara konu olmuş çok güçlü ve yaygın bir duygu olduğu unutulmasın.

Düş otomatı bize sufistlerin daima aradıkları şeyi vermekteydi. Materyal dünyadan ve ölümlülükten sıyrılma. Sonsuza dek sanal bir âlemde varolmak. Uyusam uyanmasam derler sıkıntıda olan kimseler. Bunla ölüp gitmekten çok rüyalara dalıp, hayalmatiğe kapılıp eskisinden çok daha olumlu bir gerçekliğe, daha keyifli, katlanılır bir hayata ulaşma özlemini kastederler.

 

Matrix filminde Anderson böyle bir imkânı kırmızı ve mavi haplar yardımıyla elde edecektir. Uyku tanrısı Morpheus kendisine hapları uzatır. Maviyi alırsa eski mutlu sorunsuz, ama sanal olan hayatına dönecektir. Kırmızı hapı yutarsa gerçekliği adım adım tanıyacak ve insanların yeniden normal hayata kavuşmaları için mücadele edecektir. Tabii ki kırmızı hapı seçer. Neo bir seçilmiştir. Bir tür Mesihtir. Kurtarıcıdır.

 

Şimdi zamanımıza hepimizin ittifakla kırmızı ya da mavi hap kürü yaptığını düşündüğü zamanlardayız. Herkes farkındalığından ya da kurmaca düşlerinden memnun. Acaba bu doğru bir saptama mı? Matrix filminde Morpheus’un hovercraftındaki asilerden birinin adı Cypher’dır. Zamanla insan ve makine arasıhdaki bitmez tükenmez savaştan yorulmuştur. Bu gerçeği hiç bilmediği, kozasında mutlu hayatını sürdürdüğü anları özlemektedir. Sonunda aşırı yorulur ve ajan Smith’le bir anlaşma yapar. Neo’nun yerini ele verecek, bunun karşılığında sorunsuz eski durumuna, mavi hap yuttuğu zamanlara dönebilecektir. Arkadaşlarına ihanet eder. Çok kayıplar verdirir ve kendi de telef olur gider.

 

Lem insanların rüyalar âlemini kargaşa ve kavgalarla dolu gerçek dünyaya tercih edeceklerinden korkmaktaydı.  Bu korkuyu simgeleyen Cypher ihaneti karşılığında sadece eski konumuna dönmeyi isterken, bildiği gerçekliği de tümden unutmak ister.

 

Bu mümkün müdür? Şu anda dünyanın her yerinde kitlesel medya tarafından oluşturulmuş illüzyon içinde yaşamayı seçenler vardır. Bunlar sanıldığı gibi tümden mavi hap yutanlar değildirler.

 

Zamanımızda mavi hap konumunda kalmak iyice zorlaşmıştır. Kitle iletişim araçları bizi yamulmuş, anlamı dönmüş de olsa gerçeklikle bombalarlar. Bu nedenle kursaklarımızdan geçen artık kahverengi Cypher hapıdır. Yaşanan illüzyonun gerçek olmadığını, sonsuza kadar devam etmeyeceğini biliriz, ama mış gibi yaparız. Bir sabah mış gibi gerçekliğine uyanacağımızı hayal eder dururuz. Cypherlık yaparak gerçekliği görmezden gelmeye çabalarız. Markalı giysiler, yeni arabalar, hızlı bir bilgisayarla  kaçış yolunda tutunmaya çabalarız. 

 

Sonra bir an gelir, illüzyon çöker ve kaba gerçeklik acımasızca üzerimize abanır. Başta çevre felaketleri olmak üzere bir çok acil sorun bize kırmızı hap sunmak üzere sırasını beklemektedir.

 

Peki kırmızı hapla uyandığımız gerçeklik ne kadar sahidir? Matrix filminde Soru sorunun içindedir.

 

Filmi tartışırken uyanmaya toslamak kaçınılmazdır yani.

Sadık Yemni

9 Yorumlar

  1. says:

    Ben de üç yıl önce günlüğüme not düştüğüm “Doğmamış olabilir miyiz?” konusundan bir alıntı ile katkı da bulunayım:

    İlk önce gözümüzün önüne insan TARLAlarını getirelim. Milyarlarca insanın henüz kozasının içinde uyuduğu o müthiş görüntü! Bu insanlar bir rüya görmektedirler, hem de ortak bir rüya; yani MATRİX. Ancak kozalarındaki o insanlar DOĞMA potansiyeline sahiptir, tıpkı bir ceninin annenin karnında dokuz ay on gün doğmayı beklediği gibi.

    Matrix (yani bizim dünya), insanların doğabilmeleri için idman yaptıkları bir illüzyon sahası olabilir.
    Matrix’den doğanlar var mıdır?
    Evet, yine filmden örnek verecek olursak, Zion ahalisi doğmuş olanları temsil ediyor.
    En son doğan kişi olarak Neo’nun doğumunu takip edelim;
    Neo’nun rüya (dünya) içindeki son günleri şöyledir; Sıkılmışlık, doymuşluk, aldırmazlık…
    Eskiyi bırakma arzusunun getirdiği yeni olana karşı şiddetle uyarılmış dikkat hali…
    İşte bu dikkat hali, yani odaklanma, şu işareti görmesini sağlıyor:
    fallow the white rabbit!
    Beyaz tavşanı takip et! Filmde bu metaforun kullanılması da diğer herşey gibi bir tesadüf değil bence.
    Tavşan, Alice Harikalar Diyarında ve bütün sihirbazların şapkalarının içinde bize defalarca görünmüştür! :)))
    Buraları hızla geçiyorum ve Neo’nun doğum anına geliyorum. Kozasından çıkarılma sahneleri tam da bir bebeğin anneden doğumu gibidir. Böylece Neo, yani bir insan rüyadan uyanır! Yani doğar.
    Bir kere doğmuş olanın yeniden doğması mümkün müdür?
    Hayır. Matrixden çıkan için reenkarnasyon gibi bir durum yok artık.
    Doğanların, matrixle (Dünya ile) işleri ne o zaman?
    Doğanlar doğmayanlara yardım etmek istiyor. Peki Matrixe ne yolla giriyorlar? Filmde bunun için telefon metaforu kullanılmış, oldukça başarılı!
    Yani SES!
    Henüz rüyada olanlar, doğmuş olanlardan ses duymaya başlıyor.

  2. sultan says:

    merhabalar

    matrix, öncelikle seneler önce nerdeyse hiçbirşey dikkatimi çekmezken şu an baktığımda gerçekten beni çeken birkaç filmden birinci sırada olanı…
    dünya dışı herşeyin aynı kaba konulması (uzaylı tasviri misali) pek mantıklı gelmiyor. uzay varsa ki var; birçok şekilde artık teknolojik olarak kanıtlanabilir. biz de o uzayın bir bölümüyüz. ve dünya dışı öcü mantığı ve dolayısıyla olabilecek bir sürlü dost-düşman özgürlük-kölelik kavramları mantıksız geliyor… çünkü bu bütünün de bir üst bütünü onun da bir üst ve daha değişik ve hakiki bütünü olabilir.ve birileri bazı “DOĞAL” varlıkları anti-doğal bir yaşama onlar dilemedikçe hapsedemez.
    ben demiri, mekaniği ve teknoloji olarak sunulan birçok doğallık yanmerkezini ve doğal işleyiş içersindeki komuta mantığını dünyada bunca doğallık varken (yer, gök, herşey ) anlayamam. ama dünyaya yerleştirilmeye çalışılan düzenin de bu olduğu konusunda hemfikirim. mesela ay ve güneş üzerindeki üsler ve etkilemelerle dünyayı etki altına almak gibi… ve dünyanın 3. yoğunlukta oluşunun ve üst yoğunluk ve realitelerle iletişimin gösteren metaforik bir anlatı MATRİX. onda herşeyi ilk elden bulamayız. ama birşeyleri zihnimizde yerli yerine koyarsak, o zaman matrix bir tavşanı izlemek misali yardımcı olabilir diye düşünüyorum.
    “doğmamış olabilir miyiz?”
    bir üst realite için BİZ, aslen evimiz dünya doğmamış olabiliriz evet. ama bu şu andaki varoluşumuzu ben hiç var olmayadabilirim mantığında irdelemeyi gerektirmez bence. çünkü hala kendimizi çoğunlukla dünyanın maddesinden şekillendirilmiş beden olarak algılıyor ve sınırlıyoruz. ve bu algıdaysak ; evet doğmuşuzdur. dünyaya doğmuşdur. eğer algımız genişlerse de diyeceğimiz bence dünyadan geçtim; …’ya doğdumdur. en azından geçmişimizi; ilüzyon olrak da kabaca adlandırılsa da başlangıç noktası önemlidir.kimlik oluşumunda biliriz. sonuçta önemli payı vardır. başlamak için de başka birşeyi bitirmek gerekir, reddetmek değil. aynı çocukluğumuzda yaşadığımız şeylerle şimdiki yaşadıklarımızın ve algımızn farklılığı gbib; ya da anne karnındayken ; ile doğduktan sonraki farklılığımız gibi…
    felsefeyi severim. durduruana aşk olsun.
    güzel bi filmdi.sevgilerimle…

  3. FILMDE TARLALAR VAR INSAN YETISTIRILIYOR GERCEGI SU BIZIM DUNYAMIZIN TAMAMI TARLA ANNE VE BABAMIZ BIZI UCUCULARA YEM OLALIM DIYE GETIRMIYORMU BELKI OKUMUSSUNUZDUR BOSUNA YAZMAYAYIM CARLOSUN SONSUZLUGUN ETKIN YANI BOLUMU CAMUR GOLGELER SAYFA225 TEN 244 E KADAR DUNYADAKI EN ONEMLI KONU BU AMA HURRIYET BEYEDE YAZDIM DAHA CEVAP ALAMADIM SIZDE YOKSA SESSIZBILGI.COM A YAZDIM BOLUMUN OZETINI

  4. hightech says:

    Hepimiz yasadıgımız sanal gercekligin
    icinde yuvarlanıp gidiyoruz.
    Cok buyuk cogunlugumuz mutlu ve mesut.
    Buyuk oyunun icinde yuvarlanıp gidiyorlar.
    Aslında uyanılacak bir dunyada yok.
    Hersey bir simulasyon.
    Kanal bilgilerinde anlatılan ust seviyelerde,
    buyuk oyunun ust simulasyonları.
    Yani maddesel yapı yok,
    dolayısıyla uyanılacak gercek bir dunya da yok.
    Hersey yaratıcının oynattıgı cok boyutlu bir
    film gibi dusunulebilir.
    Bu filmin icindeki hersey birer figuran.
    Her oyuncu yaratıcının toplam bilincini
    arttırmakla yukumlu.
    Yaratıcı dinlerde bahsedilen tanrılar degil.
    Matrix filmi oyundan uyanısı simgeliyor.
    Seyredenlerin ustuste birkac kere seyretmeleri
    uyanıslarına katkıda bulunur.
    Matrix ten uyanıs baska bir matrix e goturur.
    Gercek yapı bu sekilde.
    Sevgilerle.

  5. HAKAN says:

    Şu anda bir hard diskte simüle ediliyor olmamız olası bir senaryo aynı paranın atıldığında dik gelmesi olasılığı gibi. Ancak asıl soru şu olmalı; bu tarz bir düşünme şekli bizi ileriye götürür mü? Bu tarz fikirler kanımca bireyleri hayatı sorgulamayı, eleştirmeyi, değiştirmeyi düşünmelerinin önüne set çekecektir. Yoksulmusun ,dünyada adaletsizlikler mi var yada açlıktan çocuklar mı ölüyor veyahutta insanlar işkence mi görüyor unut gitsin. Zaten bunların hepsi bir ilüzyon bir rüya bir sanal görüntüden “0 ve 1” den ibaret. Kaderciliğin insan benine işlenmiş uç noktası denilebilir. Sanırım toplumları yönetenler bu fikiri aşılamada başarılı oluyor gibi. Söylenecek çok şey var aslında.

    1. says:

      Haklısınız ancak ak ya da kara değil hiç birşey, bu tür yapımlar, Newtoncu ya da kartezyen görüşü yıkmak üzere, sayısız olanak olasılık girdapları ile çevrili olduğumuzu anlatmak açısından önemli. Gerçeklik, kuantumdan önce öylesine katılaşmıştı ki, kısır döngü söz konusuydu.
      Bu gerçeklik yııkılabildiğinde, yerine ne ya da neler gelir yine insanların bilinç düzeylerine bağlı.

  6. Kubi says:

    Hapı yutunca hapı yutmuş oluyorsunuz,cyher gibi akıntıya ters kürek çekmekten eninde sonunda yorulup deniz le beraber hüüpp ileri gidersiniz…işin gerçeği illizyon varmıdır yokmudur sorusunu sormak bir insana…vardır dediği zaman zaten farkındadır yoktur ya da ilgilenmiyorum derse mavi hapı almaya devam eder(ki zaten bir süredir bu hapı içmekte aslında) yani burda soru şu olmalı,mavi hapı bırakıp kırmızı hapı almak istiyor musun?..Daha doğrusu inanmaya hazır mısın….işte bütün mesele bu… 🙂 Bence yani,sevgili sisterım… 😉

    1. says:

      Aynen öyle.

  7. osmanziya says:

    Mavi habb ve Kırmızı hbb.. simge olarak mevcut çözümlere ve kolaylıklara razı olarak ya da sorunlara ve zorluklara talib olarak yaşama tarzlarından birini seçmek.. bu açık anlamı da..kapalı olanı ise ultra viyole ve infra red taraflarını yani psik beri ve fizik ötesi yanlara gitme şansı demektir.. biz buna enfüsü ve afaki tefekkür deriz.. enfüsü tefekkür vahdete isal eder afaki tefekkür kesrete götürür.. daha derin anlamı.. gecenin bu vaktinde.. kırmızı G 7 ile mavi 5 sırrıyla uğraşırsak.. dört bin ile yedi bin angstrom çapları arasında kalan görünür ışığın sırlarına girmek.. bizi bu yazıyı size getiren şifresine götürüyor.. şimdi siz bildiğiniz yani alıştığınız yani kolayınıza gelen.. yaşamınıza, yapıp etmelerinize devam edeceksiniz.. aynen benim gibi.. ya da yapamadığımı yapıp.. yöntembilimsel analizin partneri ve davamın ortağı olacaksınız. Böylece artık herkes ihtiyacı olan gerçeği kendisini arasın, bilgiyi kendisi bulsun ya da sözü kendisi kursun.. ben insanların kafasına çorap pardon gerçek örmek zorunda değilim diyeceksiniz. Ya da Kahinin Neo’ya okuttuğu yazıyı okutacaksınız.. KENDİNİ BİL.. Aradığınız hakikati yani kendimi görmek gereğinde ve O’nu bilmek ereğindeyim diyeceksiniz.. İnanın sorun terimonoloji sorunu değil.. sentaks sorunu olmadığı gibi semantik sorunu da hiç değil.. mavi muhabbeti ya da kırmızı habbı seçmekten öte.. yatay ve dikey hatt ve hadd’ler yani suretler ve şekiller dünyası ortasında ki alem-i misal hapishanemizden YENİ BİR DİL ile çıkmaktır.. Zaten The Matrix’in esas mesajı da budur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir