Barış, bayramdır.

Barış, bayramdır.
Barış… Hücrelerinde, bedenlerinde, ailende, sokakta, yurtta, dünyada, galakside, evrende barış.
Savaşmadan, anlayışla gelen barış, bayramdır.

Korku, ayrılık bilincinin belirtisi. Çoğalma da korkunun belirtisi.
Bana diyorlar ki; “ne yapılsın yani, üçüncü köprü de yapılır, üçüncü havaalanı da yapılır, bunlar için ağaçlar, göletler, hayvanlar, biraz hava biraz su feda edilir mecburen. Gelişim için insanlık için başka ne yapılacak ki?”
Bu görüşe -inanca- sahip insanlarımız.
Bilim elli sene önce 200.000 kişiden fazla yerleşim alanları uygarlığımızı sona doğru ilerletir demiş, tüm araştırmalar, analizler ve hesaplar bu sonucu veriyor. Her yerleşim bölgesi kendi yiyecek içeceğini kendi sınırları içinde üretebilmeli, kendi sınırlarında dönüşüme uğratabilmeli.
Meğer ki insanlar bu gerçeği bilmeden bunca dengesiz yerleşimler oluşturmuşsa, bilgiyi öğrendikten sonra neden dengelenmeye çalışmaz? Neden hala lineer düşünmeye ve yaşamaya devam eder? Neden tek yönde, tek çare varmış gibi davranır?
Ayrılık bilinci, korkuya, korku çoğalmaya, çoğalma paylaşma hırsına ve savaşa sebep olur. Böyle inanır ve yaşarken, eksikliği had safhada hissedilen maneviyata, dine, sonsuz kaynağa yönelmek pek tabi değil mi? Burada ve şimdi dengelenmek, önceki doğruları revize etmek, kendilik bilincinin sorumluluğunu almak ve yaşarken ölüp dirilmek yerine, ölümden sonraya yatırım yapmak ve binlerce nesil yapıldığı gibi bu zor kararı hep çocuklara, torunlara havale etmek de ancak “mümkün”ün bu olduğunu göstermez mi?
Mümkün’ü, şimdi burada ölüp dirilebilmeyi sağlayacak yeni doğrulara yaklaşmış olanlar var, karar vermeye çok yaklaşmış olanlar, allah onların cesaretini artırsın, gücüne güç katsın ki her birlikte bir deviri aşalım. Biz daha önce de çok dağlar aştık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir